Çıplak ayaklar, nasırlı parmaklar…
1930’lu yıllarda Rus balerinler, baletler, klasik bale etkisiyle öyle bir ün yapmışlardı ki, Rusların doğuştan bale yeteneğiyle doğdukları düşünülüyordu. Marius Pepita’nın büyük katkılarıyla koreograflar; akademik çizgileri takip eden, duyguyu değil tekniği önceleyen bir çizgi takip ediyorlardı. Bu çizgi ise ancak 20. Yüzyılın başlarına tekabül ediyordu, bir iki ülkenin ardından, yavaşça.
20. yüzyılın başında, o dönemdeki popülaritesine rağmen klasik bale nerede yaygın değildi? Almanya ve Amerika ki dönemin bunalımı altından sıyrılma arayışının, somut tarihî yansıması oluyor modern dans. Klasik bale, limitleri zorlayan miktarda çabayla beraber çok ciddi disiplin isteyen, katı kuralları olan bir dans çeşidi diye anlatılabilir. Ancak Batının modernizmin şekillendirdiği sanat camiası için bale fazlasıyla geleneksel kalıyordu. Yazıda ve resimde gerçeküstücülük, Dadaizm gibi akımlar ortaya çıkarken; fazlasıyla teatral olan balenin de bir rakibinin ortaya çıkmasının mantığa uyan bir gelişme olduğu aşikârdır.
Yine de bu nasıl olduğunu açıklamıyor tabii.
Modern dansın gelişimi kendileri koreograf ve dansçı olan sanatçıların, modernizmin etkisiyle var olan danslardan kesitler alarak, onları farklı anlarda değişik kombinasyonlarla ifade etmesiyle de akademik şekli reddetmişlerdir.
Martha Graham ve Loie Fuller ve gibi sanatçılar değişik hareket şekillerini bu dansa kazandırmışlardır. Ancak baleden kaynak alan ilk kuşak modern dansçılar dendiğinde öncelikle Isodora Duncan, Ruth St. Denis ve Loie Fuller’dan bahsetmek şart.
Duncan, tütüsünü ve point ayakkabılarını bir kenara atıp çıplak ayaklarıyla dans etti, Yunan tunikleri giydi. Rusya’da yaşadığı dönemde verdiği eserlerle hem Rus koreograf Fokine’ne de kalıpları kırmaya yönetti, her ne kadar koreograf bunu reddetse de üst ve alt bedeni daha serbest kullanan çalışmalarından belli olur bu durum. Ayrıca kadınların cinsel özgürlüğünü kazanması ve kendi hayat çizgilerini çizmelerini önceleyen konuşmalar da yaparak öne çıkmıştır.
Ruth St. Denis, Duncan ve Fuller aksine bir Amerikan olarak Amerika’da ün kazandı. Eşiyle kurduğu dans okulunda pek çok yetkin dansçı yetiştirdiler, hatta bunlardan birkaçı modern dansın ikinci kuşak modern dansçılarının başını çektiler. Ancak eşi, Ted Shawn, daha sonraları dansın erkeksi bir etkinlik olduğunu öne sürerek kendine sadece erkeklerden oluşan bir dans grubu kurdu. Kendisi ise pek çok farklı kültürlerden etkilenerek bu etkileri batı kültürüyle harmanlayarak kullandı. Hint ve Mısır estetiği özellikle göze çarpıyordu.
Loie Fuller, Denis ve Isodora’dan önce etrafında gördüğü doğa elementleriyle özdeşleşerek dans etmeye başladı. Işık ve prodüksiyon konusunda bilgisinden yararlanarak deneysel sayılabilecek çalışmalar yaptı.
Dansın disiplinli olması sadece bale için geçerli bir söylem değildir, onun fiziken zorlayıcı olmasının doğal bir sonucudur. Kuvvetli uzuvlarını estetiğe kullanan bu sanatçıların bedenlerinin ruhlarının birleşmesi olmuştur modern dans, kopmanın yaklaştığı zamanlarda, zarafetinden hiç kaybetmeden…
Kaynakça:
http://www.mavidans.com/23/Modern-Dans-Tarihi.html
http://www.news2023.com/yazilar/79-serbest-kursu/4487-dansin-tarihcesi-dans-nedir-ne-degildir
http://www.bgst.org/dans-tarihi/bale-ve-modern-dans
http://www.pitt.edu/~gillis/dance/modern_dancers.html
Görseller:
http://www.sanatmahal.com.tr/tr/etkinlik/65/ciplak-ayaklar