Ekonomi ve iş dünyası dediğimizde kapsama alanımız gerçekten muazzam oluyor. Suriye’deki iç savaş sonucu yerlerini yurtlarını terk eden göçmenlerin Avrupa sosyoekonomik yapısını nasıl etkileyeceğini açıklayabilir ya da ülkemizdeki dolar ve euronun tırmanışının küçük esnafı nasıl etkileyeceğini saptayabilirsiniz. Öyle ya da böyle ekonominin hayatımızın her yerinde olduğu bir gerçek. Bu yazımda ise ben ülke ve dünya gündeminden sıyrılıp farklı bir ürün pazarını yazmak istiyorum: Elektrikli arabalar.
Ulaşım hayatımızın temel taşlarından birisi ve bu alanda çok fazla enerji harcanıyor. Arabalar, otobüsler, trenler, uçaklar… Hepsi fosil yakıtları tüketiyor. Bu yakıtlar sayesinde de birçok kişi para da kazanıyor; otobüs şoförümüzden, petrol kartellerine kadar. Ancak bilindiği üzere fosil yakıtlarının bu kadar yaygın olması birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Son günlerde gerek küresel ısınma ve hava kirliliği, gerek fosil yakıtlarının sınırlılığı insanoğlunu bu sektörü sürdürebilmek için alternatif enerji kaynaklarına yakınlaştırdı. Elektriğin sosyo-ekonomik hayatın devamlılığı için gittikçe daha da merkeze oturduğu yadsınamaz bir gerçek. Dolayısıyla otomotiv sektörü de elektrikten nasibini alıyor.
Elektrikli arabalar gün geçtikçe daha üst modeller ve fosil yakıtlı araçlara göre daha ekonomik seçeneklerle karşımıza çıkmaya devam ediyor. Peki bu elektrikli araba pazarının sunduğu seçenekler ne kadar realist? Gelin inceleyelim.
Avantajları
Öncelikle belirtmeliyim ki hibrit otomobillerle beraber çok geniş bir yelpaze bizi bekliyor o yüzden bu yazımda sadece elektrikli araçlardan bahsetmek istedim. Elektrikli arabaların içten yanmalılara göre 3 temel avantajı var. Öncelikle yakıt masrafı olarak benzine nazaran çok ucuz olan elektriği kullanıyorlar. İkinci olarak çevre dostu olmaları. Son olarak ise teknik bir konu olan yüksek verimlilik. Spesifik örnek vermek gerekirse Tesla Model S, Bmw i3 ve Renault Zoe bu elektrikli arabalardan sadece üçü. Bu araçlar gece normal prizde 8-9, evinize kurulan özel sistemlerle 4-6, süper şarj sistemleriyle ise sadece yarım saatte depoyu dolduruyorlar. Ve kullandıkları elektrik tutarı sadece 5 lira. Evet, sadece 5 Türk Lirası. 1 litre benzin fiyatına bir arabanın tüm deposunu (veya aküsünü) doldurmak gerçekten tüketiciler için muazzam bir tasarruf. Üstüne üstlük bu araçlar benzin kullanmadıklarından yanma sonucu açığa çıkacak muhtemel karbondioksiti yok. Yani kesinlikle havayı kirletmeyen bir arabanız oluyor. Dolayısıyla Obama’nın son günlerde bas bas bağırdığı “Global Warming” denen kıyamet senaryosunun etkilerini azaltmak yolunda çaba sarf etmiş oluyorsunuz. Nasıl? Yılda yaklaşık 5 ton karbondioksit salmayan bir arabanızla tabiki. Küresel Isınmanın ciddi bir sorun haline geldiği günümüzde, bu araçlar tek kelimeyle: Muhteşem.
Gelgelelim bu elektrikli arabaların karbon ayak iziyle ilgili anti-tezler de yok değil. Bilindiği üzere doğal gaz, rüzgar ve hidro-elektrik santralleri günümüz elektrik üretim çeşitlerinden sadece birkaçı ancak birde kara kara düşündüren termik enerji santralleri var. Bu enerji santrallerinin yaygın olduğu ülkelerde doğal olarak bu elektrikli arabalarında karbon ayak izi yüksek olacağı iddiaları var. Örneğin ülkemizde doğalgaz kaynaklı elektrik santralleri üretimin %44’üne ve termik santraller ise %27,5’lik paya sahip ancak endişelenecek bir durum olduğunu düşünmüyorum çünkü yukarıda da söylediğim gibi bir benzinli araba yılda 5 ton kadar karbondioksiti atmosfere salıyor. Bu miktarı sıfırlayarak zaten muazzam büyüklükte bir katkı sağlamış oluyorsunuz.
Bu araçların üçüncüsü avantajı ise: Yüksek Verimlilik. Verimlilik; verilen veya harcanan eforun, enerjinin karşılığının alınmasıdır. Benzin kullanan arabaların ortama verimliliği %20-25 civarındadır. En tasarrufluları bile şuan için %35 civarında seyretmekte (Dizel için %40). Yani kullanılan benzinden açığa çıkan enerjinin yarısından fazlası değişik yollarla boşa gitmektedir. Bunu bir sebebi mevcut içten yanmalı motorların yetersiz olabileceği gibi, içten yanmalı motorlarda kullanılan bobinidir, kayışıdır vs. aksan fazlalığından da kaynaklanıyor olabilir. Elektrikli bir arabada ise verimlilik %85’lerde seyretmekte. Anlaşılacağı üzere içten yanmalı motorlar verimlilik noktasında şu anlık elektrikli arabaların yakınından geçemiyor. Ayrıca verimliliğin yüksek olması, dünyanın ekolojik dengesini bozan insanoğlunun vicdanını azat ediyor. Elektrikli arabaların verimliliği dünyaya daha fazla yük olmak istemeyen, daha çok doğa dostu olmak isteyen insanların imdadına yetişiyor. Bu mesele her ne kadar daha teknik bir mesele gibi dursa da bir çok iktisatçının bileceği gibi verimliliği arttırdığı için bile tek başına yeterli bir arguman. Benim için 4. bir avantajı daha var. (Şşşşşş… Bu arabalar çok sessiz) Motor olmadığından çıt çıkarmıyor arabanız. Asfaltta kayarak gidermişçesine ilerlerken tekerlek seslerini ancak duyabiliyorsunuz. Elbette bu hızlanırken çıkan motor sesinin verdiği hazza elveda demek oluyor ama ne yapalım.