Distopik Filmlerin Kısa Tarihi

Bazılarına hitap etmese de bazıları için vazgeçilmez bir film türü olan “Distopik Filmler” kategorisi biraz da teknolojinin ve görsel efektlerin gelişmesinin katkısıyla günümüze çok da uzak olmayan bir geçmişte sinema endüstrisine girdi. Ben de bugünkü yazımda distopik filmlerin geçmişten günümüze gelişimini incelemek istiyorum.

1950’li yıllar

Toplumun en ciddi korkuları arasında nükleer silahlar ve savaşlar olduğundan genel olarak ele alınan distopya senaryoları nükleer kıyametler ve derin savaşlar çevresinde yazılmış. Bunun yanında kontrolden çıkan politik gelişmeler, toplumları kötü insanların veya insan dışı türlerin kontrol etmesi gibi konular işlenmiş.

Bir film örneği: 1984 (yönetmen: Michael Anderson, 1956)

1960’lı yıllar

Kontrolsüz nüfus artışı, endüstrileşme ve bilimsel gelişmeler ve yine kontrolsüz gelişen teknolojinin (özellikle savaş teknolojisi) insanlarda uyandırdığı korku distopik filmlerin ana konusu olmuş. Kontrolsüzce gelişen teknolojinin bir silah olabileceği gerçeğini fark eden insanlar bunun, korku dolu gelecek senaryolarına malzeme olabileceğini zamanına göre oldukça başarılı bir şekilde sinemaya yansıtmışlar. Ayrıca bu yıllarda modernizmin çökmesi sonucu ortaya kent temelli distopya senaryoları çıkmış. Bu kent kurgularının gerçeğe bu kadar yakın olması, seyirciye “Bir gün gerçekleşebilir.” bilincini yerleştirmiş.

Bir film örneği: Fahrenheit 451 (yönetmen: François Truffaut, 1966)

1970’li yıllar

Bu dönemde çoğu toplumda kapitalizme karşıtlık başlamış. Bu da filmlerin konusunu kapitalizme ve kapitalizmin yozlaşması üzerine çekmiş. Filmlerin çoğunda büyük şirketlere karşı nefret ve korku ögesi ağır basmış.

Bir film örneği: THX 1138 (yönetmen: George Lucas, 1971)

1980’li yıllar

Devam eden kapitalizm nefretinin üstüne bir de makineleşmeye karşı ön yargının başladığı yıllarda, filmlerde genellikle karanlık ve kirli atmosferler kullanılmış. Makine toplumu ve siber punk ögeleri de yaygınlaşmaya başlamış.

Bir film örneği: Bıçak Sırtı (yönetmen: Ridley Scott, 1982)

1990’lı yıllar

Distopik filmlere yeni bakış açıları kazandırmış bir zaman dilimi. Özellikle 90’ların başında çıkan Terminator 2: Judgment Day (1991) filmi teknoloji ve makineleşme korkusunun altını çizmiş ama özellikle 2000’li yıllara girmeden önce çıkan The Matrix (1999) ilerleyen yıllarda distopik filmlerde görülecek büyük artışın temellerini atmış.

Bir film örneği: Waterworld (yönetmen: Kevin Reynolds, 1995)

2000’li yıllar

11 Eylül saldırıları sonrası tahmin edilebilir bir şekilde felaket senaryoları artmış ve bu senaryolar devlet kaynaklı sorunlara bağlanmış (ekonomik kriz, yönetim krizi, gelecek korkusu vb.) Bunlara ek olarak kontrolsüz makineleşmenin devam etmesi doğayı insanların yok etmesi korkusunu da eklemiş.

Bir film örneği: Azınlık Raporu (yönetmen: Steven Spielberg, 2002)

2010’lu yıllar

Bu yıllarda daha çok distopik dünyaya çözüm bulma amacı güden senayolar yazılmış. Distopik sorunlara ütopik denebilecek çözümler üretilir.

Bir film örneği: Interstellar (yönetmen: Christopher Nolan, 2014)

Genel bir bakışla, senaryolara çoğunlukla makineleşme ve kapitalizm nefreti hatta korkusunun hakim olduğunu görmek mümkün. Bence buradan çıkarılabilecek en geniş kapsamlı yorum, “İnsanlar kontrol edemedikleri her şeyden korkarlar.” Bunun da gayet normal ve içgüdüsel bir korku olduğunu unutmamak gerek. Biraz kısa bir bakış olsa da distopik filmlerin sadece konu olarak değil aynı zamanda teknolojinin gelişmesiyle görsel efekt ve sinematik olarak da daha başarılı hale geldiği bariz bir gerçek. Ayrıca her ne kadar yukarıdaki filmlerde ele alınan senaryoların çoğu bire bir gerçekleşmemiş olsa da günümüzde distopik senaryoların giderek korkunçlaşması da oldukça endişe verici. Her yeni politik, siyasi ve teknolojik gelişmenin olumlu sonuçları olduğu gibi yukarıda görüldüğü gibi yozlaşmaya ve kötüye kullanıma sebep olacak daha fazla konu ortaya çıkarıyor. Bundan sonra distopik senaryoların nasıl gelişeceğini ve bunun halen gelişmekte olan sinema ve CGI endüstrisi ile birleşimini oldukça merak ediyorum. Umarım üstünde kontrolümüzün olmadığı daha fazla şey üretmeyiz.

Leave a Reply