Avrupa Birliği’yle olan siyasi ilişkiler son zamanlarda gerilimin doruğuna ulaşırken bir yandan da Şangay Beşlisi’ne katılım ülke gündemine getirildi. Şangay Beşlisi (1996) veya 2001’de Özbekistan’ın da katılımıyla “beşli” olma özelliğini kaybettikten sonra adını Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olarak değiştiren bu kuruluşa üyelik ülke ekonomisi için elbette bir dezavantaj değil.
Sorun ŞİÖ’nün AB için bir alternatif olabileceği noktasındaki yanlış algı.
Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleri bağlamında üye devletleri öncelikle ekonomik ve hukuki boyutta entegrasyona teşvik eden AB; askeri amaçlarla ve güvenlik kaygılarıyla kurulmuş ve iktisadi bir boyutu bulunmayan Şangay İşbirliği Örgütü ile karşılaştırılamayacak derecede çok yönlü gelişmeyi taahhüt ediyor. Geçenlerde bir Rus parlamenterin de belirttiği gibi “ŞİÖ, AB yerine geçemez”.
Fakat Türkiye’nin jeopolitik konumu göz önüne alındığında Şangay Beşlisi’ne üyelik, hem farklı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi hem de bu ülkelerle (özellikle Rusya ve Çin) mevcut ekonomik bağların sıkılaştırılması ve bundan ülkemiz adına yarar sağlanması anlamında önem arz ediyor. Toplam dünya ihracatı içinde ŞİÖ %16,24, AB ise %15,18’lik paya sahip. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) 2014 verilerine göre Çin dünya mal ihracatında %12.3 ile birinci iken ithalatta %10.3 ile ikinci sırada (birinci %12.6 ile ABD). Bu anlamda Çin, Türkiye için yatırım ve ticaret konusunda çok geniş bir pazar olma potansiyeline sahip. ŞİÖ bölgesinin 1 milyar 580 milyonluk nüfusu da burada dikkate alınmalı. Ekonomisindeki büyüme oranları da göz önüne alındığında Çin ile yakın ilişkilerin kurulması açısından ŞİÖ’ye üyelik eleştirildiği kadar önemsiz değil.
Adaylık sürecinin yavaş yavaş sonuna gelmekte olan ve önümüzdeki yıl ŞİÖ’ye katılımları beklenen Hindistan ve Pakistan hiç şüphesiz bu istatistikleri (özellikle nüfus) büyük ölçüde değiştirecekler.
Rusya Şangay için bir diğer önemli faktör. Dokumacılık ve gıda ürünleri de Türkiye-Rusya arasındaki ticarette önemli bir yere sahipken Rusya denilince genellikle enerjiden dem vurulur. Bu noktada birtakım bilgiler verecek olursak: Ham petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz satışları 2013 yılı itibariyle Rusya’nın ihracat gelirlerinin %68’ini oluşturuyor. Shell ve BP’nin hazırladıkları enerji senaryolarına göre ise bu ürünlerdeki üretim, gelecek 20-30 yıl içerisinde çok fazla artması beklenen talebi karşılamakta zorlanacak. Kömürün yakıt olarak kullanımının önünü ise taşımasındaki zorluk ve çevre degradasyonu kapatıyor. Alternatif ve yenilenebilir enerji kaynağı biyoyakıtların tüketimde içselleştirilmesi ise ülkemizde gidilecek daha çok uzun bir yola sahip. Henüz AB’de bile bu konuda düzenlemeler tam olarak yerleşmiş değil. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya’dan petrol ve doğalgaz ithalatı daha uzun bir süre iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin esası olmaya devam edecek. Türkiye doğalgazının yaklaşık %60’ı Rusya’dan satın alınırken, kullandığımız petrolün ise dörtte birine yakını yine Rusya’dan ithal ediliyor.
Rusya Federasyonu ile ilişkiler de son zamanlarda istikrardan yoksun halde seyrediyor. Ortadoğu’daki karmaşaya dair iki ülkenin geliştirdiği politikaların çoğu zaman birbiriyle ters düşmesiyle artan siyasi gerilim doğal olarak ekonomik ilişkileri de vuruyor. Nitekim bu yılın ilk yarısında Rusya’ya ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre %59,8 azaldı, aynı dönemde ithalatımız ise %30,3 geriledi.
Türkiye henüz aday bile değilken -pek önemli bir iş olmasa da- Şangay Enerji Kulübü’nün 2017 başkanlığı ile görevlendirildi. Çinli ve Rus yetkililerden de Türkiye’nin üyeliği konusunda sıcak yorumlar geldi. Tüm bunlar olurken Avrupa Parlamentosu’nun AB liderlerine yönelik “müzakereleri dondurmalısınız” şeklindeki tavsiye kararı Türkiyeli karar alıcıları büyük bir dikkate ve toparlanmaya teşvik etmelidir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, AB Türkiye için çok önemli. 1999’da Türkiye AB’ye aday olduğundan ve 2005’te tam üyelik müzakerelerine başladığından beri ülkede konuşulan kavramlar bile büyük ölçüde değişti. İnsan hakları, yargı bağımsızlığı, idarenin şeffaflığı, sivil toplum gibi demokratik değerlerin kamuoyu gündeminde kapladığı yer arttı.
(AB üyelik sürecinin Türkiye ekonomisine katkılarını ileride ayrı bir yazıda inceleyeceğim.)
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Japonya’ya gittim en çok gelen soru, ‘Türkiye, AB’den kopacak mı? Koparsanız bir daha uğramayız’ diyorlar” şeklindeki sözleri AB’den uzaklaşma ile Türkiye’nin bir üçüncü dünya ülkesine döneceği konusunda hiç tereddüt bırakmıyor.
Şangay’a gireceksek girelim. Bu durum AB ile olan ilişkilerimizi etkilemesin. Şangay için bir adım atacaksak, AB’nin siyasi, sosyal, iktisadi standartlarına daha yakın olmak için on adım, yirmi adım atalım.
KAYNAKLAR
- Shell enerji senaryosu için bkz.:
- BP enerji senaryosu için bkz.:
http://www.bp.com/en/global/corporate/energy-economics/energy-outlook-2035.html
- https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2015_e/its2015_e.pdf
- Türkiye-Rusya ekonomik-ticari ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: