Ekonomik düzenleme ve denetleme yazı serisinin 3. ve son bölümüne hoş geldiniz. 2007-2008 Krizi’nin oluşmasında etkili olan olaylar ve bu krizin insani sonuçlarından bahsettiğimize göre yazımızın son kısmına geçelim: Ne yapmalıyız? Bu konuya başlamadan önce belirtmemiz gereken bazı şeyler var. 2007-2008 finansal krizinin öncesinde Nouriel Roubini veya Kenneth Rogoff gibi ekonomistler bir krizin yaklaştığı konusunda çeşitli uyarılarda bulunmuşlardır. Bunun yanında finansal kriz öncesi IMF baş ekonomisti Raghuram Rajan gibi ekonomistler de Wall Street’in yapısını eleştirmiş, ABD ve Fed’in politikalarındaki hatalara dikkat çekmişlerdir. Kısacası şunu belirtiyorum; Finansal krizin öncesinde çeşitli ekonomistler ve onların yanında birçok üst düzey kamu çalışanı ve yatırımcı yaklaşmakta olan krizi fark etmiş ve uyarılarda bulunmuştur. Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda çeşitli sorularla karşı karşıya kalıyoruz: Dünyanın önde gelen ekonomistleri arasından çeşitli uyarılar yapılmış olmasına rağmen neden krizin önlenmesi için bir harekette bulunulmadı? Neden krizin patlak vermesinden sadece birkaç hafta önce iktisadi politikaya karar veren isimler her şey çok iyiymiş gibi davranıyorlardı? Bu sorulardan tek bir yazıda yaz yaz bitiremeyeceğimiz derecede çok siyasi ve toplumsal tartışmalar çıkacaktır. Biz durumu şu şekilde özetleyebiliriz: Milyonlarca hatta milyarlarca insanın hayatını etkileyebilecek durumlarda bile ekonomik kararlar, imtiyazlı bir grubun çıkarına ve isteğine göre verilebiliyor. Daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi; Finansal Krizin oluşmasında önemli yeri olan koruma fonlarının, büyük holdinglerin, sigorta şirketlerinin ve derecelendirme şirketlerinin üst düzey yöneticileri bunun yanında iktisat politikasını belirleyen kişiler hiçbir şekilde mesul tutulmadı. Bunun üzerine birçok ismin kriz sonrasında tekrardan önemli şirketlerde ve makamlarda görev aldığını görüyoruz. Bu kişiler hem sayısız insanın hayatını etkileyecek kararlar alıyor, hem bunları hatalı veya sahtekâr biçimde yapıyorlar üstüne üstlük hatalarının veya sahtekârlıklarının karşılığını almıyorlar. Bununla birlikte sayısız banka ve şirket milyon dolarlık kurtarma paketleriyle kurtulurken ve mesul kişiler cepleri dolu biçimde işten çıkartılırken milyonlarca insan işsiz, evsiz ve birikimsiz kalıyor. Sorumuza dönelim: Ne yapmalıyız?
Dünyanın her yerinde hükümetler, bankalar ve şirketler reform yaptıklarını belirterek güvence veriyorlar. Finans sektörünün stabil olması, ekonomik büyüme oranları gibi birçok konuda “iç rahatlatıcı” söylemlerle karşı karşıyayız. 2008 öncesinde de karşı karşıya olduğumuz söylemlerle. COVID-19’a kadar sayılar da bu söylemleri destekliyordu, ben bu yazıda COVID’i göz önünde bulundurmayacağım. Bunu da göz önünde bulundurunca sormadan edemiyoruz: Gerçekten de iyi miyiz? Ya benzeri veya başka bir şekilde başka bir krizin içinde bulursak kendimizi? İşini, sahip oldukları hayatı, refahlarını, evlerini kaybedecek insanları düşünelim. Karşı karşıya olduğumuz durumun iş döngülerinden, ani yükseliş ve düşüş dönemleriyle bağlantılı rakamlardan daha derin, daha ciddi ve daha gerçek olduğunu fark ederiz, sayılardan ibaret olmadıklarını fark ederiz. Yaşanan kayıplara kapitalist ekonomideki bir resesyonun doğal bir parçası değil de engellenecek bir sorun olarak bakmalıyız. Bu yüzden yakın tarihte böyle bir sorunla karşılaşmayacak olsak bile önlem almanın önemli olduğunu kolaylıkla belirtebiliriz. Bu sorunları engellemek için denetim ve düzenlemeler elimizdeki en önemli araçların arasında. Bu araçların yokluğu veya etkisizliği söz konusu olduğunda da 2007-2008 Krizi gibi krizleri daha çok yaşayacağız. Ekonomide her zaman olduğu gibi sorduğumuz birçok sorunun cevabı yapısal reformlarda gizli. Bu durumda yazdığım serinin en başından beri bahsettiğim her sorunun çözümü yasal, yargısal, toplumsal ve eğitimsel reformlarda yatıyor. Denetim ve düzenlemelerin oluşturulması ve takip edilip uygulanmaları, Wall Street gibi ekonomiyi derinden etkileyebilen oluşumların seçilmiş imtiyazlı gruplara hizmet etmek, bu grupları zenginleştirmek ve bu sırada toplumun büyük kısmına ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak zarar sağlamak yerine ortak bir kamu çıkarına hizmet etmesini sağlamak açısından önemli. Bunun yanında aynı şekilde FED gibi tek bir kararıyla tüm dünyayı etkileyebilen kurumların uluslararası bir denetim mekanizması tarafından kontrol edilmesi önemli. Kimi zaman bu tarz müdahalelerin özgürlüğü kısıtlayan bir yapısı olduğu söylenip yapay biçimde ekonomiyi manipüle ettiği belirtilse de örneğin Wall Street’in aşırı harcamalarının da doğal olduğunu söylemek doğru değil. Bilmem kaçıncı jetini alan bir şirket istediği kadar bu harcamanın “gerekli” olduğunu savunabilir. Ancak bir yandan finansal krizin oluşmasında ciddi iz bırakmış ve birçok insanın işsiz, evsiz kalmasına ve birikimlerini kaybetmesine sebep olan şirketlerin milyon dolarlık lüks harcamaları herhangi bir şekilde haklı göstermesi kabul edilemez bir olgudur.
Ekonomik krizlerle ilgili çoğu durumlarda elimizden bir şey gelmez gibi hissedebiliriz. En nihayetinde biz kimiz ki? Bu düşünceye kapılmayın. Özellikle biz içinde bulunduğumuz toplumun gerçeklerini ve yapısını değiştirme gücüne sahibiz. Bilinçli bir birey olmak ve içinde bulunduğumuz toplumu etkilemek ve değiştirmek için elimizden gelen her şeyi ve fazlasını yapmazsak işini, evini, birikimlerini, uğraşarak zar zor elde ettiğimiz hayatları kaybeden de yine bizler olacağız.