Pek çoğumuz, gelir artışlarının ve ekonomik büyümenin hangi kesimleri daha çok ödüllendirdiği hakkında sık sık düşünmüş ve kafa yormuşuzdur. Örneğin; bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) düzenli artış göstermesi, o ülkedeki insanların genel anlamda refahlarının arttığı anlamına gelir mi? Veyahut GSYİH artışı; eğitim, insan sermayesi, teknoloji, fiziksel sermaye, Ar&Ge, verimlilik gibi ekonomik girdiler hakkında ne kadar fikir verir? Tam bu noktada gelir adaletsizliği, pastanın asimetrik güç ilişkileri doğrultusunda bölüşümü gibi meseleler aklımıza gelebilir. Birçok farklı ideolojik perspektiften insanın radarına giren bu meseleler ise uluslararası bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bu problemleri daha da tatsız hale getiren unsursa çözüm için belirli bir reçeteye ulaşmanın zorluğu aslında bakılırsa. Bugün önce dünyadaki genel tablodan başlayarak devamında Türkiye özelinde gelir eşitsizliği, pastanın bölüşümü, bölgesel açıdan farklılıklar, fakirlik gibi etmenler üzerinde duracağım. Bu etmenler ve zaman içindeki değişimlerinden Gini katsayısı gibi uluslararası geçerliliğe sahip ölçüm birimlerinden faydalanacağım.
Çocukluktan beri sıkça duyduğumuz bir söylenti var: Dünyanın en zengin insanları, dünyanın en fakir insanlarından katbekat daha fazla net varlığa sahip. Aslında gayet doğruluk payına sahip olan bu söylence, bize gelir eşitsizliği ve kapitalizmin yarattığı sosyal adaletsizlikler hakkında iyi bir bakış açısı sunuyor. Tablo 1’de rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz üzere; en zengin %1, en fakir yüzde %50’den çok daha fazla net gelire sahip. Covid-19 sonrası 2021’de yapılan çalışmaya göre dünyanın en zengin 10 insanı, en fakir %40’ının net mal varlığından daha fazlasına sahip (Berkeley Economic Review, 2025). Bu veriler çok ciddi sosyo-ekonomik, politik, psikolojik birçok soruna işaret ediyor. Ancak her ülkede benzer oranlarda bir eşitsizlikten bahsedemeyiz tahmin edeceğiniz üzere. Bu ülkelerin gelir adaletsizliği seviyelerini ölçebilmek

Tablo 1 Kaynak: World Data Base
adına uluslararası geçerliliği olan ve sıklıkla kullanılan Gini katsayısı bu yazıda da kullanılacak. Verileri daha rahat yorumlayabilmemiz içim bu katsayının nasıl işlediğinden kısaca bahsetmek istiyorum. Bu katsayı, ülkelere birçok faktörün incelenmesinden ve hesaplanmasından sonra 0 ila 1 arasında bir değer veriyor. 0 bireyler arasında tamamen eşit gelir bölüşümünü belirtirken, 1 ise ülkede üretilen tüm gelirin sahibinin tek bir kişi olduğu ekstrem bir duruma işaret ediyor.
Bu kronik problemin Türkiye tarafına baktığımızda ise çok ciddi sıkıntılarla karşılaşıyoruz. 2013 yılında OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’nin GINI katsayısı 0.41 olarak ölçüldü ve Türkiye, Meksika ve Şili’den sonra OECD ülkeleri arasında en yüksek gelir eşitsizliğine sahip 3. Ülke oldu (Incekara & Mutlugün, 2016). Bu da demek oluyor ki Türkiye’nin yapısal problemlerinden biri kesinlikle gelir bölüşümünün derin asimetrisi. Bu eşitsizliği parçalara ayırarak anlatmak daha kolay olacaktır sanıyorum. Türkiye’de gerçek anlamda neoliberal politikalara ağırlık verilmeye başlandığından beri ülke içindeki gelir dağılımı bozulma eğilimi gösteriyor. Ve bu eğilim de temelde kent ekonomisi içindeki artan adaletsizliğe dayanıyor (Pamuk, 2024). Neoliberal politikaların amacı genel anlamda zengin ve fakir birer kesim yaratarak bu iki kesimin farklı tasarruf, yatırım ve tüketim alışkanlıklarından faydalanarak paranın yukarıdan aşağıya doğru damlama etkisi oluşturmasıdır kabaca (trickle-down effect). Ancak durumun böyle olmadığını anlamak güç değil. Çünkü çoğunlukla sermaye, düşük ve orta gelirli halkı da ödüllendirecek şekilde kullanılmıyor ve genellikle yüksek gelirli kesim içinde hapsoluyor. Türkiye’de de benzer bir durumla karşı karşıyayız. 1980 sonrasında “kent ekonomisi içinde ortalama gelirler artarken, emeğin payının büyük ölçüde gerilemesinden izleyebiliyoruz” (Pamuk, 2024, 288). Ek olarak, artan dolaylı ve azalan dolaysız vergiler de eşitsizlik ortamına katkı sağlıyor. Sebebiyse kolayca tahmin edilebilir: dolaysız vergiler (KDV, ÖTV gibi) gelire bakılmaksızın herkesten aynı oranda alınıyorken dolaysız vergiler (gelir vergileri gibi) hane halkının geliri göz önünde bulundurularak artan oranlarla tahsis ediliyor. Bölgesel olarak da bir dizi sosyo-ekonomik eşitsizliğe sahibiz. Ülke geneli için işsizlik çok ciddi bir sorunken Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha da iç karartıcı bir tabloyla karşı karşıyayız. Sanayileşme, özellikle Marmara bölgesinde kümelenirken Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kayda değer ölçüde sınırlı kalmıştır.
Genel anlamda özetlemek gerekirse dünya ve ülkemiz bazında göz önünde bulundurulması gereken kronik, çoğunlukla yapısal faktörlerden kaynaklanan bir gelir eşitsizliği meselesiyle karşı karşıyayız. Yazının bu anına kadar özetlediğim verilerden de anlaşılacağı üzere bu mesele aciliyeti olan sorunlarımızdan biriymiş gibi görünüyor dünya genelinde. Tabii ki bu umutsuz bir vaka olduğu anlamına gelmez. Doğru regülasyonlar, devlet yönlendirmeleri ve birim girdi başına verimlilik artışlarıyla pastanın eşitsiz bölüşümü kontrol edilebilir bir düzeye gelebilir.
Referanslar
İncekara, A., & Mutlugün, B. (2016, September 1–3). Türkiye’de neoliberal ekonomi politikaları sürecinde gelir bölüşümü ve iktisadi büyüme ilişkisinin analizi. In Proceedings of the International Conference on Eurasian Economies 2016 (pp. 627–634). Kaposvár, Hungary.
Our World in Data. (n.d.). Distribution of income across richer and poorer groups (before tax) [Data visualization]. Our World in Data. https://ourworldindata.org/grapher/income-share-distribution-before-tax-wid
Pamuk, Ş. (2024). Türkiye’nin 200 yıllık iktisadi tarihi. İş Bankası Kültür Yayınları.
Shiohara, H. (2022, October 25). The parade of inequality: Investigating exacerbated disparities. Berkeley Economic Review. https://econreview.studentorg.berkeley.edu/the-parade-of-inequality-investigating-exacerbated-disparities/






