Hayatta “şu kadarcık” şeyimizin olması biraz depresif bir düşüncedir. Varsa yoksa elde bir avuç değer verilen birşeylerinin olması, her an onları kaybetme korkusu, ya da onların insana yetmemesi… Evet, korkulması gereken bir yoksulluk. Yalnız, elinde ancak “şu kadarcık” şey olan kişi gerçekten yoksun mu, yoksa elinde tuttuğunun değeri az da burnunun dibindekileri mi görmüyor? Eh, dışardan bakan bilemez tabi insanın ne halde olduğunu, fakat ikinci tip insanı genelde yakalaması kolaydır; nitekim çoğumuz bu kişiyizdir zaten.
İkinci insan tipinin sorunu genelde değer bilmemesi değil de, üstüne (aşırı) değer yüklenen sayısız ıvır zıvır arasında kaybolmasıdır. Bu ıvır zıvır kitlesine yalnızca maddi mülk dahil değildir, ne de kitleye tek başımıza bu değeri yüklemişizdir. Ta ortaokulda ailemiz, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız yardımıyla gözümüzde büyüttüğümüz ödevden tutun, ne zaman ve nasıl kendimizi içinde bulduğumuzu bilmediğimiz ilişkilere kadar her şey bu yığına dahildir. Bir düşünelim gerçekten: dolaptan dahi çıkarılayan, ama ne hikmetse evde birileri için çok önemli olan havlular, tatil sonrasında varlığı unutulacak yukarıdaki ödev, benzer bir şekilde gelecekte asla kafamızı kurcalamayacak ama şimdi insanı geren deneyimler, boş dizilere takıntı, içinde olmak istemediğimiz ama yine de devam ettirdiğimiz insan ilişkileri… Bitmek bilmeyen bir çile işte.
Tamamdır; hiçbir şekilde hayatta huzura yer vermeyen bu çile seddini çektiğimize ve gözler önüne serdiğimize göre, gel gelelim çoğunlukla işe yarayan bir çözüme:
Şimdi efendim, herkes minimalizmin ne olduğunu aşağı yukarı bilir. Estetik olarak dünyada yerini oturtmuş bir tarz olmakla beraber, birisi “Ben minimalistim.” deyince çoğu kişinin aklı karışır, biraz da ürkerler. Neymiş minimalist olmak? İllaki siyah-beyaz giyinip bütün maddi varlığı geride bırakma zorunluluğu mu varmış? Cevabın “Evet.” olduğunu düşünenler genelde minimalizmden bir adım uzakta durur. Düzeltme yapalım o zaman; böyle bir yaşam tarzı minimalistrin klasik resmi olmakla beraber, bu resim aslında bir düşünce biçiminin bir sonucudur.
The Minimalist‘e göre minimalizm, hayattaki aşırılıklardan ve takıntılardan arınmak için bir araçtır. Colin Wright, bunu biraz daha açıklayarak minimalizmin özünde kişinin önceliklerini bilmesinin yattığını söylüyor. Yukarıdaki ikinci tip insan da buralarda zorlanıyor işte.
Bu kişinin zorlanmasının bir nedeni de elindekilere baktığında, onlara başkasının verdiği değeri kendisininmiş gibi görmesi. Buradan başlayabiliriz işte. Uzun uzun düşünüp gerçekten bizim için değerli olan şeyler nedir, onları saptayarak. Aşağı yukarı herkesin listesinin başında ailesinin, eğitiminin, arkadaşlarının ve hayattaki tutkusunun olduğunu tahmin ediyorum. Bunların önüne geçen ya da bunlardan çok uzak kalan aktivite ve konseptleri bir kenara kaldırdığımızı düşünelim. Burada yapılan bir hata başkası için önemli olanın bizim için de önemli olduğuna kandimize koşulsuz şartsız kandırmaktır. Eğer size yakın birisinin değerler-önemliler listesi sizinkiyle örtüşmüyorsa bunun ayıbı yoktur; kendinizi asla listeyi uzatmaya ya da değiştirmeye zorlamayın.
Şimdi yapmasam da, olmasa da olur dediğiniz şeyleri bir kenara iteleyin, hayatınızda istemediklerinizi de atın. Bu senaryoyu bir dakika hayal edin. Size mutluluk veren şeylere daha çok zaman ayırdığınızı düşünün.
Rahatladınız mı?
Elbette minimalist düşünce sistemine girmesi zordur, sonuçta hayatımızdaki iyi kötü “herşey”i “şu kadarcık” bir miktara indirgemek disiplin ve kendini bilen bir kişilik ister. Fakat zorluklara değer minimalizm, çünkü huzura ve mutluluğa yol açar. Biraz daha zengin, biraz daha fazla, biraz daha kaliteli yaşamak istiyorsak bunun yolu minimalizmden geçer.
Kaynakça
Colin Wright: http://exilelifestyle.com/
The Minimalist: https://www.theminimalists.com/
http://mo-larkey.tumblr.com/post/160022400644/pacifistpadme-042617
https://agnes-cecile.deviantart.com/art/fever-188332920