Son haftalarda gerçekleşen Halep Savaşı, uzun zamandır azalan uluslararası ilgiyi tekrardan Suriye sahalarına çekmiştir. HTŞ adlı terör örgütünün Halep’i alması, Suriye rejiminin çöküşünün ardından bölgede yeni dengeler yaratırken, Türkiye adına jeopolitik ve güvenlik alanında önemli bir dönüm noktası niteliğindedir. Ayrıca bölgede etkin olan veya olmuş PKK/YPG, Rusya, ABD ve IŞİD gibi aktörler, sadece yerel güç dengelerini değiştirmekle kalmamakta, aynı zamanda Ortadoğu’nun ve hatta küresel güç ilişkilerinin yeniden şekillenmesine yol açmaktadır. Bu yazımda Türkiye’nin Halep Savaşı’ndaki rolünü, HTŞ’nin yükselişini ve Beşar Esad rejiminin yıkılmasının etkilerini, dünyanın ve Türkiye’nin perspektifinden inceleyeceğim.
Türkiye’nin Halep ve Suriye’deki Rolü
Türkiye, 2011 yılında Esad hükümetine karşı suçlayıcı bir tutum sergileyerek Suriye sahasına girdi. Bu karşıt duruş, 2012’den sonra da devam etti; ancak 2024 yılında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski Suriye Başkanı Beşar Esad ile arayı bulmak adına bir çağrıda bulunarak bu politika değişikliğine işaret etti. Türkiye’nin Suriye’ye olan müdahil pozisyonu yalnızca diplomatik bir düzlemde kalmadı; bu süreçte ülkeye yasal ve yasa dışı yollarla giren büyük mülteci dalgası, ülkenin iç dinamiklerini de doğrudan etkiledi. Halk arasında mültecilere yönelik bir ılımsızlık doğarken, bu durum sınır güvenliği algısını ve ulusal güvenlik kaygılarını artırdı.
Suriyeli mülteciler bu gerilimin yalnızca bir kısmını oluştururken, sınır ötesi tehditler arasında yer alan PKK/YPG ve IŞİD gibi terör örgütleri Türkiye’nin bölgesel güvenlik politikalarının merkezinde yer aldı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Fırat Kalkanı Operasyonu ile başlayan operasyonlar zincirinde bu tehditleri önemli ölçüde bastırmayı başardı. Ancak Halep gibi stratejik bölgelerdeki gelişmeler, Türkiye’nin sınır ötesi güvenlik kaygılarını yeniden gündeme taşıdı.1
HTŞ’nin Yükselişi ve Bölgedeki Etkileri
Halep, tarih boyunca Suriye’nin ticaret ve geçiş yollarının kalbi olmuştur. Stratejik konumu nedeniyle bugün de bölgedeki tüm aktörler için hayati bir öneme sahiptir. Halep’in kontrolü, yalnızca yerel otoritelerin değil, aynı zamanda İran, Rusya ve Hizbullah gibi rejim destekçilerinin prestijini de doğrudan etkiledi. HTŞ’nin Halep üzerindeki hâkimiyeti, bu prestiji ciddi şekilde sarsarken, PKK/YPG ve ABD gibi muhalif aktörlerin çıkarlarını da karmaşık hale getirdi. Bu durum, bölgede bir yandan rejim destekçilerinin, diğer yandan muhalif unsurların çıkarlarının aynı anda kesildiği nadir bir örnek oluşturdu.2
HTŞ’nin yükselişine bakıldığında, örgütün 2017’de El Kaide ile bağlarını koparıp daha pragmatik bir yapı olarak kendisini yeniden tanımladığı görülüyor. Ebu Muhammed el-Culani liderliğindeki örgüt, İdlib’de kurduğu askeri kolej ve modern savaş teknolojileriyle askeri etkinliğini artırdı. HTŞ, Halep Savaşı’nda ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ile sinerji içinde hareket ederek rejim güçlerini geriletmeyi başardı. Ancak Türkiye, HTŞ ile doğrudan bir ilişkiye sahip olmayıp, ÖSO aracılığıyla dolaylı bir etkide bulunmaktadır. Bu durum, bir “düşmanımın düşmanı müttefiğimdir” anlayışını aşmamaktadır.3
Beşar Esad Rejiminin Yıkılması ve Sonuçları
Halep Savaşı’nın ardından rejim güçlerinin aldığı ağır mağlubiyet, Suriye rejiminin çöküşünü hızlandırdı. Beşar Esad, rejimle bağdaşmış başkent Şam’dan kaçmak zorunda kalırken rejim destekçileri olan İran ve Rusya’nın da bölgedeki etkileri zayıflamıştır. Rejimin çöküşü, yalnızca Suriye’de değil, Ortadoğu genelinde yerini çarpıcı sonuçların doldurabileceği bir siyasi boşluk yaratmıştır. İran ve Hizbullah gibi rejim destekçileri ise bölgedeki nüfuzlarını korumak adına yeni yöntem arayışlarında bulunmaktalardır. Fakat Esad’ın devrilmesiyle birlikte bu aktörlerin gücü hem yerel hem de küresel düzeyde zayıflamış durumdadır. Böylesine bir prestij düşüşü de rejimi HTŞ’nin saldırısı ile ÖSO’nun yönetimi ele geçirmesi gibi olaylarda diplomatik yalnızlığa itmiştir. Öte yandan rejimin en büyük destekçisi olarak Rusya’nın odağını Ukrayna’ya çevirmesi de rejimi yıkılmaya götüren bu yolda yalnız bırakmıştır.
Bununla birlikte, Esad rejiminin çöküşü HTŞ gibi radikal gruplar için yeni fırsatlar yaratmıştır. Bölgede devlet otoritesinin zayıflaması, hem HTŞ’nin hem de diğer yerel örgütlerin faaliyetlerini artırmasına olanak sağlamaktadır. Türkiye için ise bu durum hem milli sınırların güvenliği hem de uluslararası diplomasi açısından dikkatle yönetilmesi gereken bir süreç yaratmaktadır. Türkiye’nin önceliği, Suriye sınırında yeni bir otorite boşluğu oluşmasını engellemek ve göç dalgalarını kontrol altında tutmaktır. Bu maksatla yeni Suriye hükümeti ile ılımlı ilişkiler yürütmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yeni Suriye yönetiminin lideri Ahmed eş-Şera, diğer adıyla Muhammed Colani ile birlikte iki ülkenin diplomasisini temsilen sabaha karşın birer çay ile bu ülkede uygulayacakları strateji üzerine konuştular. 4
Colani, Suriye halkının diktatörlüğe karşı yıllardır vermiş olduğu savaşın farkındadır. Kendisi de diktatörlük karşıtı birisi olarak en kısa zamanda bir seçim yapılıp ülkenin demokratik yollarla yeniden yönetilmesine zemin hazırlamak hedefindedir. Bir ülkede demokratik seçimler yapılabilmesi için düzenli bir ordu ve polis teşkilatı kurulmuş olması gerektiğinden henüz bir seçim yapılamamakla beraber üzerinde çalışılmaktadır. Colani, üzerine aldığı bu sorumluluk ile harabeye dönmüş bu ülkeyi yeniden inşa etmeyi hedeflediğini de belirtmiştir.
Sonuç
Suriye’deki son gelişmeler, yalnızca bölgeyi değil, tüm dünyayı ilgilendiren bir dönüm noktası niteliğindedir. Halep Savaşı ve Beşar Esad rejiminin yıkılması, Suriye’nin geleceğine dair belirsizlikleri doğururken Türkiye için yeni jeopolitik fırsatlar ve beraberinde güvenlik tehditleri yaratmıştır. Bu süreçte Türkiye, uluslararası iş birliği ve temkinli bir diplomasiyle hem kendi güvenliğini hem de bölgesel istikrarı sağlamaya odaklanmalıdır. Radikal örgütlerin güç kazandığı bir Suriye dünya düzenine ve daha da önemlisi milli sınırlarımıza ve güvenliğimize bir tehdit oluşturmaktadır. Fakat ümit yitirilmemelidir; nitekim nükleer bombalar yemiş Japonya, 2. Dünya Savaşı sonrası harap olmuş Almanya ve daha birçok ülke böyle zor koşullardan çıkıp tekrardan kalkınmayı başarmıştır. Komşumuz Suriye’nin de elindeki şansı değerlendirerek tarihe bir örnek daha teşkil edebileceği bir senaryo mümkündür. Bu nedenle Suriye’de faaliyet göstermekte olan bu örgütler ile mücadele ederken işbirliği içinde hareket etmek ve bu yıkılmış ülkeyi tekrardan inşa etmek şarttır.
Kaynakça
- “PKK/YPG ve IŞİD’e karşı Fırat Kalkanı Operasyonu.”
Anadolu Ajansı, erişim tarihi: 10 Aralık 2024
https://www.aa.com.tr ↩︎ - “Halep’in stratejik önemi.”
BBC Türkçe, erişim tarihi: 10 Aralık 2024
https://www.bbc.com ↩︎ - “HTŞ’nin yükselişi ve askeri teknolojisi.”
The Economist, erişim tarihi: 10 Aralık 2024
https://www.economist.com ↩︎ - “Esad rejiminin çöküşü ve bölgesel etkileri.”
Reuters, erişim tarihi: 10 Aralık 2024
https://www.reuters.com ↩︎