Hani hep deriz ya, iyi gün-kötü gün dostu diye. Genellikle yanımızdaki insanların bizi sevip sevmediğini zor günümüzde de yanımızda olup olmadıklarına göre anlarız. Eğer birisi sadece iyi günümüzde yanımızda ve zor günümüzde bize sırt çeviriyorsa, bizi gerçekten sevmediğini düşünürüz. Kimi insanlar vardır, iyi günlerimizde çok göremeyiz ama zor günümüzde yardıma koşan ilk insan olurlar. Çoğumuzun, kötü hissettiğinde, yardıma ihtiyacı olduğunda koştuğu birileri var ya da bunu anlayıp yardıma yetişen dostları var. Geçen günlerde anladım ki benim dostum yine benmişim bu konuda.
Tabii ki, zor zamanlarımda yardım istediğim ya da fikir danıştığım insanlar var benim de. Ama şunu fark ettim ki gerçekten iğrenç hissettiğimde yapayalnız kalıyorum. O en çok yardıma muhtaç olduğum anda istemsizce yalnız bırakılıyorum. Arkadaşlarımın uğraşacak başka işleri oluyor, ailem farklı sorunlarla meşgul oluyor, akrabalarımı arayıp konuşmaya utanıyorum çünkü herkesin kendi hayatı, kendi sorunları, uğraşması gereken işleri var. Kendimi, kendi sorunlarımı uğraşmaya değer bulmuyorumdur belki de bu yüzden kendi kabuğuma çekiliyorum. Yalnızca kendimi üzüp, kendime kızıyorum tüm gece boyunca. Koskoca bir canavar ile tek başıma savaşıyorum.
İnsanlardan yardım istemeye utanıyorum çoğu zaman, çünkü biliyorum ki diğer insanların sendelemesine neden olan engel, beni yıkıyor. İnsanların bir sorun olarak görmediği şeyi ben kendime büyük dert edindiğimde, “Ne yani, cidden bu mu seni bu kadar üzüyor?” gibi bir tepkiyle karşılaşıyorum. Bu yüzden yavaş yavaş içime döndüm. Kendimi, yaşadığım sorunları hep uygunsuz, küçük ve değersiz gördüm. Bu yüzden belki de bu sorunları aşmam çok zor oldu çünkü onları bir sorun olarak değil, bir utanç olarak gördüm. Nasıl olur da bu kadar şeye sahipken, her istediğim şey olurken, karnım tok sırtım pek iken şımarıklık yapıp böyle bir şeye üzülebilirim değil mi?
Şimdilerde fark ediyorum ki ben sorunlarımla mücadele ediyorum sandığım zamanlarda aslında sorunlarımı bir sorun olarak görmüyormuşum bile. Sadece kendimi hırpalamışım. Nasıl böyle bir şeye üzülürüm, nasıl böyle bir şey ile yıkılırım, bu hatayı nasıl yaparım diye… Sorun olarak görmediğin bir şeyi aşmak da imkansız oluyor haliyle. Bunun sebebi ne peki? Neden diğer insanların benim sorunlarımın ne kadar büyük ya da küçük olduğunu belirlemesine izin veriyorum ki? Hep toplum standartlarına uygun yaşayamayız haliyle. Hem bence toplum standartları insanları bu hale getiriyor. Sorunlarımızı bile kabullenemiyoruz, bütün hatayı kendimizde arıyor, kendimizden tiksiniyoruz. Halbuki tiksinmem gereken, suçlamam gereken bana böyle hissettiren insanlar. Bunu çok sonra fark ettim.
Eğer bir konuda sürekli kendini suçluyorsan, tüm hatayı kendinde buluyorsan orada bir dur. Bir düşün, hata cidden senin mi, yoksa sana öyle mi hissettiriliyor? Toplumun ortak düşüncesini, standartlarını, her şeyi boşver. Bir boşluk içinde değerlendir problemlerini; sence burada suçlu olan kim? Sence problemin asıl kaynağı ne? Bu sorun senin için ne kadar önemli, senin hayatını ne kadar etkiliyor? Sen, bu soruna hak ettiği dikkati veriyor musun, yoksa ondan utanıyor musun?
Hatalarımızı düzeltmenin ilk aşaması bence o hataları kabullenmekten geçiyor. Hata yaptığımızı kabul etmezsek ortada düzeltilmesi gereken bir hata da olmaz tabii ki. Aynı şey burada da geçerli. Sorunlarımızın varlığını kabul etmediğimiz sürece, asıl odaklandığımız şey sorunlarımız olmadığı sürece onları da aşamayız. Onları aşamadıkça daha çok kızarız kendimize, daha çok etkileniriz bundan. Bu döngü sonucunda en çok zarar gören yine biz oluruz. Ne gerek var?
İnsanların belirlediği standartlara uymaya çalışırken kendimden uzaklaştım. Sırf birkaç kişinin takdirini kazanacağım diye kendime çok zarar verdim. Fakat sonunda anladım ki, bu dünyada önemli olan tek şey benim. Bu yazı bir miktar “Hayata pozitif bakıyoruz arkadaşlar! Kendimizi seviyoruz!!” diye haykıran insanların motivasyon yazısı gibi oldu ama, kendi tecrübelerimi aktarmaya çalıştım sana biraz. Gerçekten değmiyor, birkaç insan için kendimizi hırpalamamıza, üzmemize, kızmamıza asla değmiyor. Bir hareketle iyi, bir hareketle kötü oluyorsun. Geçen gün senin arkandan konuşan insanlar sonraki gün seni yere göğe sığdıramıyor. Bu kadar çabuk değişen insanların bulunduğu toplumda, değer vermen gereken onların düşünceleri mi, seninkiler mi?