Antonia Wenkart – Benliği Geri Kazanmak

Varoluşçu psikanalizci Antonia Wenkart, orijinal adı “Regaining Identity Through Relatedness” olan makalesinde yabancılaşmayı çeşitli yönlerinden ele alıyor. Yabancılaşma, modern insanın kronik olarak yüzleştiği ve yeterince dile getirilmeyen bir konu. Bunun yanında Wenkart, daha ağır ruhsal hastalıklara da “kimlik” bağlamında yaklaşıyor. Ona göre kimlik, temel olarak sağlıklı bağlarla şekillenen ve aynı bağlar yoluyla geri kazanılabilen ruhsal bir bütün. Psikanalizcilere hitaben yazmış olsa da makalesinde herkesi ilgilendiren bir konuya değindiğini düşünüyorum.

Makalesinde kimliği geri kazanmaktan söz etmeden önce, Antonia Wenkart kimliği bir çeşit bütünlük olarak tanımlıyor. Bu tanımda benlik ve kimlik karşılıklı etkileşim halindedir. Erikson’un da dediği gibi; kimlik, toplumdaki konumu baz alan benliğin tutarlı olarak aynı yöntemleri üretmesiyle oluşur. Bu tutarlılık deneyimlerden değil, deneyimleyen benlikten kaynaklanır. Benlik, içsel olarak diğer insanlardan farklılaşma olarak deneyimlenir. Bu benlikten uzaklaşma zihinsel hastalık olarak tanımlanır. Terapi de başarısızlık hissinin dağıttığı, bozduğu bu benliği yeniden kazandırmayı amaçlar. Bu başarısızlık hissinin temelinde itibar ve dokunulmazlığın kaybı yatar. Bu iki kavram karşılıklı olarak çok yakın ilişkidedir. İtibar öz saygının temeli iken, dokunulmazlık kişinin manevi özel alanıdır.

Woodward Park Kütüphanesi’nde Yahudi Soykırımı Anma Günü anısına düzenlenen sergide Wenkart ailesinin hayatından parçalar yer alıyor. Fotoğraf: Peter Maiden

Bu olduğu zaman özel alandaki bilgiler kimi zaman bir zorunluluk hissiyle toplumun yargısına sunulur. Bu; konuşmanın seyrinden dolayı değil, bu bilgilerin kişiye yük olmasından kaynaklanır. Öte yandan bu özel alan kendi içinde değerlidir, kendi soyut biçiminde bir deneyim sağlar. Hiç söze dökülmediğinde bile manevi bir birlik sağlar, aynı zamanda bedenin algılanmasıyla somut dünyaya bağlanır. Kimlik duygusunu bu özel alan geliştirir. Onu paylaşmak veya paylaşmamak da bu yüzden kişinin kendi tercihine kalmıştır.

Yabancılaşma, kişisel alanın yıkılmasıyla oluşur. Kimileri bu alandan yoksunken kimileri de ondan uzak düşmüştür. Danışanların bu alan konusunda fikirleri olmadığını söylemeleri yabancılaşmaya işaret eder. Çünkü bu öğrenilen veya aktarılan bir alan değildir. Bu kişiler kararlarını içsel yönelimlerle değil, gelişigüzel verirler. Bireysel deneyimlerinden çok girdilerden oluşan bir boyutta yaşarlar. Hayata gerçekten katılmadıklarını hissederler. Bunun geri döndürülmesi için terapistler yapaylaşmış, bölünmüş deneyimin yerini gerçekle değiştirmeye uğraşırlar.

Antonia Wenkart, yabancılaşmanın çeşitli nedenleri olduğunu söylüyor. Yabancılaşma kimi zaman bireylerin bu öznelliği bir yük gibi görüp kenara bırakmasıyla olur. Bu durumda bireysel deneyimler katı gerçekliğe karışmaz ve nesnel verilere dönüşür. Problem, deneyimlerin birbirinden kopuklaşması ve öznel bir kimlikte bütünleşmemesidir. Bu tarz yabancılaşmada terapi de mevcut algıda takılı kalır ve terapistin içsel deneyime ulaşması zorlaşır. 

Yabancılaşmanın bir başka nedeni kişinin uyum sağlamak için kimlikleri taklit etmesiyle oluşur. Bu kişiler uyum sağlamak için yüzeysel olarak sıkça değişir. Ancak özlerinde aynı kalırlar: birilerine bağlı hissetmeye hevesli. Bu bağlılığı ilişki kurmaktan ziyade uymakta aradıkları için kendileri olma özgürlüğünden yoksun kalırlar. Bir diğer deyişle kendilerini yapay kalıplara girmeye zorlarlar. 

Öz nefret yabancılaşmanın başka bir sebebidir. Bu nefretin yıkıcılığından korkan bazıları, çareyi benliklerini gizlemekte bulurlar. Benliklerinin bütünlük ve sadeliğini korusalar da ona mesafe koyarlar. Öte yandan bu kişiler öz benliklerinden çok uzağa düşmemişlerdir. Bu yüzden istikrarlı olarak kendilerini tamamlama ve değerlendirme içindedirler.

Öz’ün aksine; özdeşleşme, mekan ve ilişkilere bağlı olarak oluşan kişilikle ilgilidir. Bu yansıtılan kimlik, çeşitli özellikleri karşılaştırarak ve gözden geçirerek tutarlı bir izlenime ulaşmayı amaçlar. Ancak, özdeşleşme de kişinin kendisinden uzaklaşmasına neden olabilir. Ülke veya okul gibi sınırlarla belirlenmiş komünitelerde kurulan sağlıklı ilişkiler kimliği sağlamlaştırır. Yabancılaşma durumunda ise, ilişkiler sayesinde sosyal ilişkilerin anahtarı elde edilmiştir ancak kimlik kayıptır. Farkı anlamak için kendilerine şu soruyu sorabilirler: “Benim katılımım bu gruba farklılık kattı mı?”. Günümüz insanının özgünlüğü, katı rutinlerinin etkisiyle boş bir kabuğa dönüşür. Bu kadar iç ve dış baskıdan sonra kimliklerinden ne kalabilirdi ki? 

Özdeşleşme ve bağ kurmanın farkını anlamak gerekir. Öbür türlü, kurulan bağlar halihazırdaki kimliği silikleştirebilir, hatta tamamen söndürebilir. Bu bağlamda özdeşleşme; bireyin, grubunun özelliklerini sahiplenmesiyle gerçekleşir. Bu durumda kimlik baskılanır, ancak içten içe aynı kalır. 

Bir insan kendisi olduğunu nasıl anlar? Özdeşleşme ile değil, kendiliğinden var olan ayrıksı kimliğini nasıl ayırt edebilir? Dünyayla bağ kuran, yer kaplayan tarafımız yansıttığımız yüzümüzdür. Öte yandan kimlik, tamamen içsel bir deneyimdir. Bazı yönlerden dağılmış olsa da öbür yönlerden sağlam kalır ve dağılan yarısını bulmak ister. Terapistler, bu kimliği geri kazandırmak için her ipucunu takip eder ve kişinin özündeki saygınlığı geri kazandırmayı amaçlar. 

Kimliğin izini sürerken terapistler; kişinin geçmişine, bağlı kurduğu yerlere ve insanlara bakarlar. Bunun nedeni, bağlılık hissinin kimlikle paralel olmasıdır. Buna ilişkin olarak yaşanan yerin iklimi ve öbür bağ kurulan özellikleri kimlikle bağlantı kurar. Hepimiz merak etme ve kaynaşma güdüsüyle doğarız. Bundan dolayı kimliğin başlangıç noktası kişinin ilk bağ kurduğu yerlerdir. Terapistler de, kimliği köklendiği yerde bulmayı ve bundan hareketle kayıp yarısını geri kazanmayı amaçlarlar. Bastırılmış küçüklük anıları ve nostalji bu bağı geri kazanmaya yardımcı olur.

Wenkart, izole olmaktan duyulan güçlü rahatsızlığı da yabancılaşmaya bağlıyor. Çünkü iç dünyaya kaçışın kendine has bir işleyişi vardır, bu dünyada sözler, sesler yoktur. İzole olunca genelgeçer sembollerin, çevreyle bağımızın, yani dilin dünyasından; bireysel, özgün ve elle tutulur dünyamıza geçeriz.  Bu yüzden kendisiyle zaman geçirmekten hoşlananların aksine, yabancılaşmış insanlar iç dünyalarında rahatsız edici bir boşluğa düşerler.

Wenkart bu durum hakkında Biswanger’i alıntılayarak bireylerin her türlü iletişim çabasının değerli bulgular olduğunu tekrar vurguluyor. Örneğin bir olayda Biswanger, nedensiz görünen uygunsuz bir el hareketini, hastanın düştüğü yalnızlığa yoruyor. Bu yalnızlık, kişinin benliği oluşturan bağlardan yoksun kalması durumudur. Klinik psikiyatride bir teşhise götürecek bu hareket, durumu gözlemleyen Frieda Fromm-Reichmann’ın yaptığı gibi bireysel olarak da yorumlanmalı. Reichmann, bireylerin her mesajının anlam taşıdığını kabul eder ve bu mesajlar aracılığıyla onların bakış açılarına girmeyi amaçlar.

Yabancılaşmış kişiyi geri kazanırken terapistin yanıtları, çıkarımlarından daha önemlidir. Bunun nedeni, bireylerin terapist aracılığıyla kurduğu yakınlığın hayata dönme yolunda hayati bir köprü oluşturmasıdır. Bu aynı zamanda hastanın önündeki bir engelin de kaldırılmasını sağlar. Bu engel, hastanın zaten yıpranmış kimliğinin işgal edilmesinden ve yargılanmasından duyduğu korkudur. Bu korku, terapist ile kurulan yakınlık sayesinde güvene dönüşür.

Kazanılan bağ sayesinde kimlik, devamlılığı ve sabitliği içinde dengeye ulaşır. Yabancılaşan insanların tamamında zamanın akışı durmuş gibidir. Geçen zaman içinde yaşanmamıştır. Başlamak üzere olan, çoktan bitmiş gibidir. Bu şekilde akan zamanı geri yakalama çabaları da boşunadır. Bu çabanın kendisi de kişinin yaşadığı ana dönmesini engeller. Terapide kazanılan bağ, zaman algısının geçmiş ve yaşanılan an arasındaki sağlıklı işleyişine dönmesini sağlar. Sakin terapi ortamında danışanlar, kendilerinin de hayatı akışına bırakacaklarını görebilirler. Wenkart yazısını terapistin nasıl başarılı olacağını hatırlatarak noktalıyor: Zamanın bir yerinde çakılı kalmış birini yaşadığı ana döndürmek için önce onun gerçekliğine inmek gerekli. Bu sayede danışanlar, aynı atmosferi paylaştığı insanlarla bağlarını kurabilir ve bu bağların içine kendi kimliğini bulabilir.

Kaynakça

Alliance, C. (2021, May 4). A family history in the Holocaust. Community Alliance. https://fresnoalliance.com/a-family-history-in-the-holocaust-2/

REGAINING IDENTITY THROUGH RELATEDNESS – ProQuest. (n.d.). https://www.proquest.com/docview/1301633239?fromopenview=true&imgSeq=7&pq-origsite=gscholar&parentSessionId=vWeLiInNUbcoOuFFXGijvlgC5KigoOEce6w0S5YrOTg%3D

Werginer, W. (n.d.). La notte di San Lorenzo [Heykel]. https://www.stirworld.com/images/inspire/1431_WillyVerginer_8.jpg

Leave a Reply