Birçoğumuzun aklından bu hayat koşuşturmacası içinde bir anlığına da olsa durup soluklanmak, çevremizde olup bitenleri sakince seyretmek geçmiştir. Bu durum benim için genelde işlek ve tarihi bir caddede sakin müziklerin çaldığı, kahve ve tercihen vanilya kokusunun birbirine karıştığı şık bir kafede bir fincan kahve içme isteğiyle ortaya çıkar. Bazen bunu gerçekleştirebilirim -ki ne mutlu bana- bazense bana bu hissi yaşatan dizi/film/müziklere yönelirim. İşte bugün de soğuk hava ve ders yoğunluğundan çok fazla kendime vakit ayıramasam da bana bu hissi yaşatan bir diziyi, Emily in Paris’i konuşmak istiyorum sizlerle.
İlk sezonu 2 Ekim 2020’de seyircilerle buluşan ve Lily Collins’in başrolde olduğu dizi; Paris’i ziyaret etmiş ya da etmemiş herkese mini bir ”Parisien” deneyimi sunmasıyla kısa sürede çok sevildi, çok konuşuldu. Chicago’da yaşayan ve kendi halinde genç bir pazarlama yöneticisi olan Emily‘nin iş arkadaşının son anda bir işi çıkması sebebiyle onun yerine kendisinin Paris’e gitmesiyle başlıyor dizi. Fransız bir pazarlama firmasına Amerikan bakış açısını aşılamak için görevlendirilen Emily, başlarda Fransızca dahi bilmese de inatçı ve hırslı kişiliği sayesinde bunun da üstesinden gelmeyi başarıyor. Bir yandan ardında, Chicago’da bıraktığı erkek arkadaşıyla çalkantılı ilişkisine bir yandan da hiç tanıdık olmadığı ve muhtemelen çoğumuz gibi uzaktan aşina olduğu tavizsiz Fransız kültürüne ayak uydurmaya çalışıyor. Bazen kültürel çatışmalara girse de gün sonunda kendisini bu kültürün eşsiz akışına bırakmayı da ihmal etmiyor. İş hayatının yanı sıra günümüzün “influencer” geleneğine de göz kırpan Emily, kendi halinde paylaştığı postların gitgide daha büyük kitlelere yayılmasıyla bu camianın da parçası oluyor hatta bir marka lansmanında diğer influencer ile de tanışma fırsatı elde ediyor.
Emily hakkında bu kadar konuşmuşken onun ekürisi olarak adlandırabileceğimiz Mindy hakkında konuşmazsak olmaz diye düşünüyorum. Babası, ülkesi Çin’in en zenginlerinden biri olan Mindy hayalleri uğruna tüm mal varlığına sırtını dönüp Paris’e yerleşmiş inatçı ve güçlü karakteri ile ön plana çıkıyor. Her zaman müziğe ilgisi olan ama yıllar önce canlı yayında yaşadığı bir talihsizlik yüzünden kendisini bu anlamda bir şeyler yapmaya kapatmış olan Mindy’nin, Paris’te çocuk bakıcılığı yaptığı sırada Emily ile yolunun kesişmesine ve sonrasında da çok iyi iki arkadaş olmalarına şahit oluyoruz. Diziye dair sevemediğim tek durum ise senaryonun çok hızlı ilerlemesi ve buna bağlı olarak hikayede bazı kopuklukların meydana gelmesi olabilir.
Emily’nin yaşamına tanık olurken bir yandan siz de Paris’i onunla tecrübe etmek ve bu hızla akıp giden yaşamda biraz durup soluklanmak isterseniz, Emily in Paris 22 Aralık 2021 tarihinde Netflix’te ikinci sezonuyla bizlerle buluşacak. Ayrıca ikinci sezon resmi fragmanını izlemek isterseniz linki aşağıya bırakıyorum. Şimdiden iyi seyirler! 😊