Pandemi ile birlikte geçen yorucu ayları yavaş yavaş geride bıraktığımız şu günlerde sonbahar, elinde alelacele toplanmış üç beş bavulu ve beraberinde getirdiği küçük sürprizleri ile kapımıza dayandı. Bu tanrı misafirinin bize getirdiği küçük sürprizlerden en çok ses getireni ise belli ki yüz yüze başlayan yeni eğitim-öğretim yılı oldu. Birçok üniversite öğrencisi bu sürprize oldukça hazırlıksız yakalanmış olsa gerek ki sayısız genç ev ve ev arkadaşı bulma telaşına kapıldı. Öyle ki bu telaş yediden yetmişe herkesin gündemine oturdu. Ev kiralarından taşınma masraflarına, aylık giderlerinden tadilat işlerine kadar birçok yönüyle tartışılmaya devam eden bu konuda ise benim size anlatacak naçizane bir hikâyem var. Üstelik anlatıcısı olduğum gibi yaşayanı da benim bu öykünün.
Ben de aklındaki sayısız soru işaretiyle birlikte ev bulmaya çalışan öğrencilerden biriydim bundan bir iki ay öncesinde. Kirası ve aylık gideri ile bütçeme, konumu ve bulunduğu durum ile yaşam standartlarıma uygun evi bulmak samanlıkta iğne aramaktan daha zordu. Hatta ve hatta ev arkadaşı bulamadığım takdirde imkânsızdı. Öyle ki yalnızlığına âşık biri olarak ev arkadaşı seçeneğinden ısrarla kaçınan ben, birkaç başarısız ev bulma girişiminin ardından güz döneminde eve çıkma hayalimden umudumu kesmek zorunda kalmıştım. Dahası güz dönemi için kendime kalacak yurt bile ayarlamış ve ev arayışlarımı bahar dönemi için sürdürmeye karar vermiştim. Tahmin edeceğiniz üzere bu kararımın ardından karşıma benim için kartları yeniden dağıtan ve umutsuz ev bulma girişimlerimi mutlu sonlu bir hikâyeye çeviren güzel bir fırsat çıktı.
Ev arkadaşı fikri başlı başına bir problemdi benim için. Daha önce de bahsettiğim üzere ev arkadaşı bulamadığım takdirde güz dönemi için aradığım evi bulmam imkânsızdı ve ben yalnızlığına âşık bir insandım. Sonuçta kim ben söylemeden anlayabilirdi ki sessizlik içinde düşünmeye ihtiyacım olduğu zamanları? Ya ben? Ya ben nasıl dayanacaktım sessizliğe ihtiyacım olduğunda sessiz kalamamaya? Ben ki zihnimin içinde sesi yükselen düşüncelerimi tek tek dinleyip anlayamadığımda hayatıma devam etmekten aciz bir insanım. Düşüncelerimin sözünü yarıda kesen insana nasıl ev arkadaşlığı yapacaktım? Olacak iş değildi. Olmadı da zaten. Karşıma çıkan fırsat bana üçüncü bir seçenek sundu: yalnızlığıma benden çok yakışan bir hayat arkadaşı.
Yurda yerleşmeme bir iki hafta kalmıştı. Öyle ki yurt için eşyalarımı toplamaya bile başlamıştım tatilimin son demlerini yaşıyorken. Hayat işte! Telefonumda bir mesaj, kulağımda bir bildirim sesi, zihnimde ise ev fikrinin küllerinden doğan farklı düşünceler… Aradan geçen onca zamana rağmen arkadaşlığıyla benim eksik parçalarımı tamamlamaya devam eden birindendi mesaj. Öyle ki ev arkadaşlığı konusundaki fikirlerimi tek tek döktüm ortaya yeniden. Birlikte kumbaramızda biriktirdiğimiz anıları ve o anılarda tanıdığım insanı bir kefeye, yalnızlığıma olan düşkünlüğümü ise öbür kefeye koydum ve tarttım. İşte olmuştu! Yalnızlığıma ağır basan birini bulmuştum. Yalnızlığımdan fedakârlık etmeye değerdi. Artık güz döneminde eve çıkabilirdim.
Bu kararın ardından bir telaş başladı bizde. Kolları sıvayıp ev aramaya giriştik. Evi bulduk. Bu sefer bulduğumuz evi bizim evimiz yapmak için canımızı dişimize taktık. Başardık da aslına bakarsanız. Her şey hazırdı. Artık bize yaşaması kalıyordu. Büyük bir heyecan… Ufak bir burukluk… Belki biraz da tedirginlik… Anlarsınız ya! Yalnızlığımdan fedakârlık edeceğimi düşünerek girmiştim bu yola. Bu fikri zihnimin köşelerine iterek geçirdiğim birkaç günün ardından sigarasını arayan bir tiryaki gibi yalnızlığımı aramaya başladım. Öyle ki dayanamadığım bir noktada gözlerim duvarda, kulaklarım ise zihnimin içinde bağrışan düşüncelerimde iken dalıp gittim. Ne mutlu bana ki sonrasında zihnimin derinliklerinden gerçek hayata bağlanan yolu kendim buldum. Arkadaşım düşüncelerimin sözünü yarıda kesmemiş ve beni kolumdan sürükleyerek gerçek hayata döndürmemişti. Zihnimde kaybolmama izin vermişti. Dahası varlığıyla, tavırlarıyla ve hareketleriyle düşüncelerimin ağırlığını benimle birlikte sırtlamıştı. Anlayacağınız yalnızlığıma benden çok yakışmıştı. Ben yalnızlığımdan fedakârlık edeceğim korkusuyla yanıp tutuşuyor iken o bana el ele yalnız kalabilmeyi öğretmişti.
Gelelim kıssadan hisseye. Evet, biliyorum. Ev bulmak zor. Ev arkadaşı bulmak zor. Hele ki pandemi koşullarında… Öte yandan size yuva olmayacak bir evde size hayat arkadaşı olmayacak bir insanla yaşamak daha zor. Ev ve ev arkadaşı konusundaki zorlukların sizi yanlış tercihlere itmesine izin vermeyin. Öyle ki hayatınızda eksileceğini düşünüp üzüldüğünüz ne varsa daha fazlasını varlığı ile kollarınıza bırakan bir arkadaş seçin. Aksi takdirde eksilen sadece hayatta değer verdiğiniz alışkanlıklarınız değil, siz olursunuz. Arayın! Siz hayatınızdan eksilten değil, hayatınıza değer katan insanlarla yaşamayı hak ediyorsunuz. Siz yalnızlığınıza bile sizden çok yakışacak arkadaşlarla yaşamaya layıksınız. Ben o arkadaşı buldum. Sıra sizde.
Yazımı ise sadece yalnızlığıma değil, buraya sizler için yazdığım üç beş satıra bile yakışan İrem’e teşekkür ederek bitirmek istiyorum. İyi ki varsın.