Soğuklara kendimizi henüz hazırladığımız şu günlerde; moda dünyası yine zamanın bir adım ötesinden 2014 İlkbahar/Yaz koleksiyonlarıyla tanıştı bile. Yaklaşık iki hafta önce moda haftalarının son durağı Paris’te şahit olduğumuz pek çok muhteşem şovun (ünlü make-up artist Pat McGrath’ın imzasını taşıyan maskeleriyle Givenchy defilesinden bahsetmemek olmaz) içinde belki de en merakla beklenileni Louis Vuitton’a aitti.
Geçtiğimiz son bir kaç ayda hızla yayılan Marc Jacobs-Louis Vuitton ortaklığının sona ereceği haberi doğrulandığından bu yana, hem yetenekli tasarımcının son koleksiyonu, hem ortaklığın nasıl sonlandığı, hem de markanın yeni kreatif direktörünün kim olacağı konularında soru işaretleri ve beraberinde spekülasyonlar moda dünyasının gündemini oldukça meşgul etti.
Asansörler, yürüyen merdivenler, atlı karınca, fıskiye ve geçen sezona damgasını vuran otel koridorları, Moğol halılarıyla kaplı zeminle ve Jacobs’ın üstün showmenliği ile birleşince; podyum adeta Tim Burton filmlerinin kurgularını yansıtıyordu. Yaz aylarının alışılagelmiş canlı renklerinin aksine koleksiyona hakim olan siyah ise, adeta tasarımcının markaya hüzünlü vedasını anlatıyordu.
Jacobs’ın, ‘To the showgirl in all of us’, diyerek imzaladığı koleksiyon; boncuklar, kristaller ve parlak tüylerle bezeli kılıklarla gözlerimizi kamaştırırken, kullanılan jean detaylar henüz kurmakta olduğu New York kökenli yeni markasına gönderme yapar nitelikteydi. Şovun en vurucu anı ise şüphesiz, model Edie Campbell’ın, çıplak vücudunun üzerine Stephen Sprouse imzalı logo yazılarıyla podyuma çıktığı açılış anıydı.
16 yıllık Jacobs hükümdarlığının arkasından koltuğu devralacak isimler arasından en çok öne çıkanı ise, Kasım 2012’de Balenciaga ile 15 yıllık ortaklığını sonlandıran Nicholas Ghesquière. 42 yaşındaki tasarımcı, markadan ayrıldıktan sonraki sessizliğini 2013 Nisan ayında System Magazine’e verdiği röportajda bozmuş ve ayrılık sebebini, markanın tabiri caizse ‘iliğini kurutmasını’ ve yönetim becerisinden yoksun olması olarak göstermişti.
Ghesquière’nin ayrılık sonrası bozduğu gizlilik sözleşmesinin 9.2 milyon dolar değerindeki tazminat davası hala sürerken, Kering’in rakibi LVMH grup altındaki Louis Vuitton’a geçecek olma düşüncesi bile oldukça misilleme gibi gözüküyor. LVMH grup spekülasyonları henüz doğrulamamış olsa da, Jean Paul Gaultier’nin yanında yetişmiş bu yenilikçi, yetenekli ve azimli dahinin, bir moda evinin yönetiminde aradığı anlayışı bulacağı en doğru adres, yine başka bir moda dahisinin henüz veda ettiği markadan başka bir yerde gibi de durmuyor.