Bildiğiniz gibi ilk yazımda Ayvalık’ı konu edinmiştim. Bu yazımda da yine dayanamayıp Ayvalık sınırları dışına çıkamadım, ve size Taksiyarhis Kilisesi’ni tanıtmaya karar verdim. Ülkemizde birçok yerde tarihi kiliseler bulunmasına rağmen, çoğunuz bu kiliseyi ilk defa duymuş olabilirsiniz. Çünkü, Rahmi M. Koç Müzecilik Vakfı, bu tarihi yapıyı restore edip halka açmadan önce bu kilise atıl bir yapıdan ibaretti. Restore edildikten sonra 31 Mayıs 2014 tarihinde ziyarete açılan Taksiyarhis Kilisesi, Ayvalık’a bağlı Cunda Adası’nın tam kalbinde yer almakta, ve adanın girişinden itibaren sıkça karşımıza çıkan yönlendirici levhalarla kolaylıkla ulaşılmakta.
Kilisenin tarihinden bahsedecek olursak, bu kilise bir rivayete göre Fatih’in İstanbul’u fethinden dokuz yıl sonra yani 1462 yılında ilk kez yapılmış. Ancak daha sonra depremler, savaşlar ve bakımsızlık nedeniyle yıkılmış ve ardından 1873 yılında Rum Ortodoks cemaati tarafından tekrar eski temelleri üzerine inşa edilmiş. Taksiyarhis, bir “Anakent” yani “Metropol” kilise olmakla beraber Koruyucu Baş Melekler olan Cebrail ve Mikhail’e atfedilmiş. Hatta “Taksiyarhis” ismi de “Koruyucu Baş Melekleri” sembolize etmekte.
Cunda Adası’nın en önemli anıt yapısını oluşturan kilisenin mimarisi incelendiğinde, yapıldığı dönemin neo-klasik üslubunu yansıttığı görülmekte. Tek kubbeli, dikdörtgen planlı binanın iki çan kulesi varmış, ancak yalnızca biri ayakta kalabilmiş. Yığma tekniği ile örülen duvarlarda yörenin ünlü Sarımsak Taşı ocaklarından çıkarılan sarımsak taşı kullanılmış.
Ayrıca, bu kilisenin çanı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında halka haber vermek için yerinden çıkarılmış ve kullanılmış. İlginç olan şu ki, daha sonra bu çanın dünyanın en büyük çanı olduğu ortaya çıkmış. Bu çan günümüzde Almanya’nın başkenti Berlin’de bulunan Bergama Müzesi’nde sergilenmekte. Ancak diğer kaynaklar incelendiğinde bunun tam aksi bir bilgi de edinmek mümkün. Bazı kaynaklar, Bergama Müzesi’nde sergilenen çanın Taksiyarhis’e ait olamayacağını, çünkü bu çanın Taksiyarhis’in çan kulesine sığmasının imkansız olduğunu belirtmekteler. Bahsi geçen çan Panayia kilisesine ait olup, Taksiyarhis’in çanı ise 1920li yıllarda yerinden sökülerek Midilli’ye götürülmüş.
Binanın restorasyon macerası ise şöyle başlamış, ilk önce 1976 yılında Ayvalık ve çevresindeki birçok alan doğal ve tarihi sit alanı ilan edilmiş ve bu sayede çevredeki yapılar koruma altına alınmış. 2 Mayıs 2011 tarihli Vakıflar Meclisi kararıyla da Kilise binası müze haline getirilmek üzere Rahmi M. Koç Müzecilik Vakfı’na tahsis edilmiş. Uzman restoratörler ve sanatçıların ortak çalışması ile çağdaş mühendislik teknikleri harmanlanarak bu güzel kilise yeniden hayata döndürülmüş ve halka açılmış.
Sergilemede ise klasik otomobiller, 1600 ve 1800lü yıllara ait eserler, denizcilikte kullanılan bazı aletler, buharlı araba ve iş makineleri, teneke oyuncaklar ve çeşitli zaman ölçüm aletleri gibi birçok ilginç nesne kullanılmış. Yörede oldukça ilgi uyandıran bu müze, vatandaşlardan ve turistlerden olumlu tepkiler almakta. Unutmadan belirtelim, müzeye giriş için öğrencilerin 2, yetişkinlerin ise 4 tl ücret ödemesi gerekmekte.
Sonuç olarak, bu yöreye gelirseniz, hele bir de yolunuz Cunda’ya düşerse, Taksiyarhis kesinlikle görülmesi gereken yerlerden sadece birisi…
Birol Ertaş
Yiğenim Can, yine harika bir yazı yazmışsın. Ancak bir konuda sana sitemliyim. Bu kadar zamandır gelip gideriz Ayvalık’a beni hiç götürmedin bu kiliseye. O kadar telefonda konuşuyoruz, ”Dayıcım, burada şahane bir kilise var.” demedin. Ayrıca sana bir mihmandarlık belgesi alalım diyorum. Yat Kaptanlığı’nın yanına güzel durur. Gelen turistleri gezdirirsin. Bir sonraki yazında da bizim buraları yazarsan güzel olur dayıcığım. O kadar İstanbul’a gelip gidiyorsun. Bu Yedi Tepeli Şehrin senin güzel gözlerinin yapacağı gözlemlere ihtiyacı var. Bu sıralar dayını ihmal ediyorsun, günlük aramalarını özlüyorum. Yazlıkta görüşürüz evladım.