‘Özlem kalabalık içindeyken bir an susup dinlediğin dere şırıltısıdır.’
Bir gece kalbimde karmaşık hislerle yürüyordum, anımsayamadığım bir saatin sularında. Gökte parçalanmış bulutlar vardı, gecenin karanlığını biraz olsun hafifletmek ister gibi. Sokak lambaları ağaçların gölgelerini geçmiş mevsimlerin getirdiği bulutların yağmurlarıyla ve kar sularıyla zaman içinde çatlamış yollara düşürmüştü. Kalbi benim gibi karmaşık hislerle dolu insanların geçtiği, şimdi ise gündüz telaşından yoksun, sadece ağaçların gölgelerini tutmakta olan yollara bakıyordum. Rüzgar, tüm gücüyle üflemekteydi soğuk nefesini. Belki de bu ıssızlaşmış yollarda üşüyecek kimse olmadığını düşündüğünden başlamıştı bu denli şiddetli esmeye. Halbuki ağaçlar vardı soğuktan içi ürpermiş, yapraklarını titreten. Gözlerim gecenin karanlığında yüzerken biri geçti önümden, elleri ceplerinde, rengini alacalı karanlıkta seçemediğim beresiyle. Yürüdüğü yol boyunca ardında sürüklediği gölgesine ve ayaklarına baktığımda yüzünün çehresini göremesem de bir huzursuzluk sezinlemiştim peş peşe gelen adımlarında. İç huzursuzluğunu dağıtmak ister gibi bir hali vardı. Gündelik yaşamda olup bitenlerle meşguliyeti olduğunda hiçbir şeyi duyumsayamayan dalgın bir kimse gibiydi. Sadece yürüyor ve düşünüyordu.
Sonra gözlerini kırpıştırıp başını gökyüzüne kaldırdı, evrenin ne kadar büyük olduğunu, evrenin ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu düşündü belki de o kopkoyu, derin ve yıldızlarla süslenmiş göğe bakarken. Belki de özlemle çalkalanıyordu kalbi. Kafasını dağıtmak isteyişi bundandı.
‘Özlem, en çok yöneldiği olduğu halde, yarını siler; çünkü en çok önem verdiği, dündür-oysa, özlem, hep, şimdidedir:-
İşte, karışıp durur özlemin zaman bağlamı:-
Geçmişten çektiği, hep dopdolu bir güzelliktir; ama, bu, onu şimdiye getirdiğinde, bir boşluk içinde yitip gider
–gelecekle ilgili tasarımında ise, ikisi birarada durur: olanaklı bir doluluk ile olanaklı bir boşluk-
dopdolu bir varlık ile bomboş bir yokluk…
Kalbi karmakarışıktı, yokluğunu anılar ile doldurmaya çalışıyordu ama doldurmaya çalıştıkça daha da büyüyordu özlemi. Boşluğu doldurmaya çalıştıkça farkında olmadan o boşluğu daha da genişletiyordu aslında. Özleyince, olduğu yerde değildi artık. Nereye baksa sesini duymayı, görmeyi diliyordu ama yalnızca onun gölgelerini görüyordu. Anıları düşündükçe özlemle titredi kalbi. Tatlı hayallerinden sıyrıldığında omuzlarından aşağı sıcak bir şeyler döküldü sanki.
‘Özlem budur işte:
bomboş bir varlık ve dopdolu bir yokluk…
Gözleri doldu.
Zaman geçmek bilmedi, gece uzadı ve katlanılmaz oldu gözünde. Özlemini hayallerle doldurdu. Tam o sırada olanca gücüyle esti rüzgar ve beraberinde kurumuş bir sonbahar yaprağı getirdi, bıraktı önüne.
Kalbimdeki karışık hislerle bana göz kırpan, parladıkça parlayan yıldızlara baktım. Rüzgarın sert nefesiyle yapraklarını titreten ağaçlar gibi soğuğa alışamayan ellerimi ceplerime aldım.
Kaynakça:
Aruoba, Oruç. Uzak. Beyoğlu, İstanbul: Onuncu Basım, Metis Yayınları.