Sevgili Gazete Bilkent okurları, artık zaman zaman edebiyat yönü ağır basan yazılara, denemelere ve şiirlere de günlük Kültür Sanat haberlerinin yanı sıra yer vereceğiz. Aynı zamanda bize istediğiniz her hangi bir konuda (haber ya da edebi nitelikli olması farketmez) yazı gönderebilir, yayınlanmasını isteyebilirsiniz.
Kültür-Sanat Editörü
Esin BATAK (esin@gazetebilkent.com)
Ölüm kan kırmızı bu gece… Ve bir kurt kadar soylu. Sessizce yaklaşıp kendini bir ürpertiyle gösterdiğinde; arda kalacak olan iki damla gözyaşı sessizce akıp gittiğinde; örümcek bağlamaya yüz tutmuş anılar sırayla dikilecekler karşıma ve soracaklar hesaplarını…
İlkin sessiz haykırışlarım, her bir sorunda başkalarını kırmamak için kalbime sapladığım tırnaklarımdan akan kanlar dikilecekler karşıma ve diyecekler ki:
-“Eğer içine atıp parçalamasaydın kalbini, kendi kanının yerine akıtsaydın başkalarınınkini, gözyaşlarını gizlemek zorunda kalmasaydın eğer; bu kadar çabuk olmayacaktı o asil ölüm… Alamayacaktı seni bu kadar kolay… Değemeyecekti o soğuk nefesi sana… Ulaşamayacaktı kemikli parmakları yüreğine… Neden yaptın? Neden kıydın kendine bu kadar kolay?”
Ve ben bir kez daha duymamak için kulaklarımı tıkayacak, bir kez daha görmemek için gözlerimi yumacağım. Zaten ölü olan bedenim bir kez daha ölmek için yalvaracak, kıvranacak vücudum, yanacak sonsuz acılarla… Ama huzura kavuşamayacak çünkü bileceğim. Bileceğim mutluluğun bu kadar kolay olmadığını… Ve bileceğim sonsuz yakarışlarımın, belki de orada hiç bulunmayan birine yaptığım haykırışlarımın, tekrar ve tekrar sonuçsuz kalacağını…
Bu defa karşıma yalanlarım dikilecekler. Ve hemen ardından ufukta beliren karaltıyı da tanıyacağım. Takmak zorunda kaldığım maskem olacak beni bu defa ziyarete gelen. Hepsi beraber toplanacaklar… Soracakları hesaba veremeyeceğim cevapların ağırlığı altında ezileceğimi hissedeceğim… Hepsi beraber toplanacaklar, dikilecekler karşıma ve diyecekler ki:
-“Eğer kendin olabilseydin her şeye rağmen, durabilseydin tüm engellerin karşısında benliğinden bir damla ödün vermeden, her ardına bakmadan gidenin senden bir parça götürmesine izin vermeseydin eğer; bu kadar çabuk olmayacaktı o soylu ölüm… Seni aldığında huzuru verecekti yerine… Değdiğinde o soğuk nefesi, kapattığında gözlerini, sonsuz boşluğa ve sınırsız kıvranışa değil, huzura ve nihai duruluğa erişecektin… Neden yaptın? Neden çöpe attın her şeyi bu kadar kolay?”
Ve ben bir kez daha duymamak için kulaklarımı tıkayacak, duyumsamamak için tüm hislerimi yitireceğim. Zaten yitirmiş olduğum hayatımı bir kez daha kurban vermek için yalvaracak, kıvranan vücudumun artık acılardan kurtulması için sonu gelmez çığlıklar atacağım… Ama huzura kavuşamayacağım çünkü bileceğim… Bileceğim sabretmenin bu kadar kolay olmadığını… Ve bileceğim sonu gelmez çığlıklarımın, belki de varolan fakat tüm merhametini yitirmiş birine yaptığım haykırışlarımın, tekrar ve tekrar sonuçsuz kalacağını…
Ama bir kez daha açmak zorunda kalacağım gözlerimi gelmekte olan kalp kırıklıklarıma. Hesap sormalarına bir kez daha izin vereceğim. Artık netleşmeye başlayan fakat kırık dökük parçalardan oluşmuş hayatımdan sonsuza kadar kurtulmak için harekete geçeceğim. Hayal ettiğim ama asla ulaşamadığım, kalbimi kıran tüm olayları bir bir hatırlayacak ama unutmak isteyeceğim. Kalbimin yıpranmış her bir parçası dikilecek karşıma ve diyecek ki:
-“Eğer hassas olmasaydın bu kadar, herkeste olan o sağlam duvarları sende taşıyabilseydin kalbinin üzerinde, yumuşak ve acı çeken bedenini açmasaydın eğer; bu kadar çabuk olmayacaktı o ulu ölüm… Ulaşamayacaktı sana bu kadar hızlı… Ensende hissettiğinde soğuk nefesini şaşırmayacaktın bu kadar… Acı ve pişmanlıklar değil, sorunsuz ve mükemmel bir ruh götürecektin yanında… Neden yaptın? Neden tek elinle parçaladın her şeyi bu kadar kolay?”
Ve ben bir kez daha duymamak için kulaklarımı tıkayacak, parçalara dokunmamak için avuçlarımı sıkıca kapatacağım. Zaten parçalanmış, lime lime olmuş kalbimi unufak etmek için bir umut ileri atılacak, ayaklarımın altında daha da küçük parçalara ayrılması için debeleneceğim umarsızca… Ama başaramayacağım çünkü bileceğim… Bileceğim hayatımın küllerini rüzgara savurmanın bu kadar kolay olmadığını… Ve bileceğim sırtımdaki o ağır yükten kurtulmak için belki de merhametli fakat beni umursamayan birine yaptığım yakarışların tekrar ve tekrar sonuçsuz kalacağını…
Yine de son bir kez daha bakmak zorunda kalacağım ileriye. Gördüğüm manzara karşısında önce ürkecek sonra kanlı, sıcak gözyaşları akıtacağım. Bu defa fatura kesmeye gelenler terk edişlerim, terk edilişlerim, aşklarım olacak. Unuttuğum ve geçmesine izin verdiğim, ardıma bakmadan yoluma devam ettiğim ya da saatlerce ardından inkar ettiğim ilişkilerimin teker teker önüme dizilişini izleyecek ve kanlı göz yaşlarımı silmek için kolumu kaldırdığımda bunu yapacak gücü bulamayacağım kendimde. Hayatımda var olmuş tüm ilişkilerim dikilecekler karşıma ve diyecekler ki:
-“Eğer kalbini açmasaydın bize bu kadar, kalbinin önündeki küçücük engeli aşmamıza izin vermeseydin, affedici ya da riyakar olmasaydın eğer; bu kadar çabuk olmayacaktı o gösterişli ölüm… Kırıp atamayacaktı hayatındaki her bir canlılığı kolayca… Soğuk nefesi hissettiğinde gülümseyebilecektin huzurlu bir şeklide…Yarım yamalak ve delik deşik ilişkiler değil, sapasağlam ve tam bir aşk taşıyacaktın kalbinde… Neden yaptın? Neden hayatının bu kadar bölünmesine izin verdin?”
Ve ben bir kez daha duymamak için kulaklarımı tıkayacak, ilişkilerime boyun eğmemek için kafamı kaldıracağım. Zaten her bir parçasını farklı bir benliğin doldurduğu, kırık dökük ilişki tomurcuklarının daha yeşermeden çürüdüğü yüreğimi birleştirmek için başarısız bir hamle daha yapacak, her biri bir yana dağılmış parçaların kum taneleri gibi ellerimden kayıp gitmesini izleyeceğim. İzin vereceğim çünkü bileceğim… Bileceğim kırık yürek parçalarını birleştirmenin yap-boz oyunu kadar kolay olmadığını… Ve bileceğim sağlam bir yapı inşa edebilmek için sağlam bir temele ihtiyaç olduğunu; bunu istemek için her gün belki de beni umursayan fakat çare vermek için kılını bile kıpırdatmayan birine yalvardığımı…
Aniden bir karar alacak ve bir adım yana çekileceğim. Belki de ilk ve son kez: ama bu defa kesin olarak yol vereceğim bana hesap soran o sırtımdaki koca yük yığınının geçip gitmesine. Önce her biri ayrı ayrı şaşıracaklar ama saygı duymak zorunda kalacaklar; çünkü bir şeyi öldükten sonra da olsa fark etmiş olacağım: BANA YALNIZCA BEN HÜKMEDEBİLİR VE KARARLARIMI KİMSEYE BAĞLI KALMADAN YALNIZCA KENDİM VEREBİLİRM.
Tüm takıntılarım üzgün fakat çaresiz yol alacaklar yanımdan… Ve ben onların gidişlerini sessizce gülümseyerek izlediğimde içimde ilk defa farklı duygular hissedeceğim: Sonsuz huzur, nihai duruluk ve sınırsız mutluluk. Amacıma ulaşmış olmanın verdiği hazla gülümsemem büyüyecek ve bu defa görmemek için değil, sonsuzluğa erişmek için kapatacağım gözlerimi.