“Dans etmeyen Tanrı benden uzak olsun.” Nietzsche
Sahne üzerinde dans ve beden hareketlerinin oluşturduğu, bir hikayenin dile getirildiği, sanatın en kusursuz temsillerinden biri olan bale; Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde hayat bulmaya devam ediyor. Bu zamana kadar birçok eserde yer alan, Ankara Devlet Opera ve Balesi bale sanatçılarından Eren Keleş’e kendisi ve bale hakkında merak ettiklerimizi sorduk, o da tüm samimiyetiyle sorularımızı yanıtladı. Harem, Zorba, Coppelia, Amazonlar, Kont Dracula eserlerinde başrol veya solist olarak yer alan Eren Keleş’i, eğer hala sahnede izlemediyseniz çok şey kaçırmışsınızdır. Onun hayat verdiği karakterleri izleyip de, etkilenmemek imkansız. Sezon bitmeden görmek şu sıralar hala mümkün; çünkü kendisi Hamlet’te Claudius rolüne hayat veriyor.
Ankara Devlet Tiyatrosu’nun değerli tiyatrocularından, Bizim Evin Halleri’nin Fincan Hanım’ı Emel Göksu’nun oğlu ve genç kuşağın başarılı kadın oyuncularından Fadik Sevin Atasoy’un kardeşi olan Eren Keleş; sanat dolu bir aile içinde büyümüş. Kendisini bu sohbetle biraz daha yakından tanımanızı diliyoruz. Keyifli okumalar.
GazeteBilkent: Baleye nasıl başladınız?
Benim aklımda hiç yoktu. Annem Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı. Babamı erken yaşta kaybedince, annem benim açıkta kalmamdan korktu. Bir meslek sahibi olur ve kendini kurtarır diye düşünerek, beni Hacettepe Devlet Konservatuarı’na yazdırdı. Benim de bale sınavını kazanmamla bu serüven başlamış oldu.
GazeteBilkent: Hem anneniz, hem ablanız tiyatrocu; onların sizin sanat kariyerinizde nasıl bir etkileri oldu?
Sanatçı bir ailenin içerisinde olmak, tabii ki sanat görüşümün farklı bir çehreye ulaşmasına yol açtı. Seyirciye duyguları geçirmenin önemini fark ettim.
GazeteBilkent: Bale eğitiminin oldukça zor olduğunu hep duyuyoruz, siz nasıl bir eğitimden geçtiniz?
Çok katı bir eğitimden geçtik. Ben genelde Ruslarla çalıştım. İlkokulda, işte aman ‘annesinin birtanesi’, el bebek gül bebek büyürken; birden ortaokulda rusça konuşuyor hocanız. Hem onu algılamaya çalıyorsunuz, hem de sürekli sizi profesyonel hayata taşımak adına fiziki yapınızı değiştirmeye çalışıyorlar. Hem kültür dersleri, hem meslek dersleri alıyorsunuz. İkisini bir arada yürütmek çok yorucuydu.
Acı Çekmenin En Güzel Hali Bale
GazeteBilkent: Bedene ne gibi etkileri oluyor balenin olumsuz olarak? Bu konuda siz neler yaşadınız, nasıl problemleriniz oldu?
Kızlarda, point giymelerinden dolayı ayak deformasyonu fazla oluyor. Bizim erkekler için de keza benzer. Point giymiyoruz ama bütün gün ayağımızın üstündeyiz. Benim ayak bileğimde ve ayak tarak kemiğimde çatlak oldu. Belimde fıtık, omzumda ve elimde yırtık oldu. Yani her türlü sakatlık var. Profesyonel hayata geçtiğimizde, çok yoğun çalıştığımız dönemlerde kilo kaybı oluyor. Ben de şuanda onu yaşıyorum, epey bir kilo verdim. Yazın o aradaki farkı kapatıp kilo almaya çalışıyorsunuz. Kışa doğru kilo veriyorsunuz. Beslenmenizi korumanız sizin kendi işinize ve seyirciye olan saygınızdan ötürü yapmanız gereken bir fedakarlık haline geliyor.
GazeteBilkent: Bu mesleği tavsiye eder misiniz?
Aileler endişe duyuyorlar, aman çocuğum mezun olduğunda işsiz kalır mı diye ama bunu kimse bilemez. Bu, her meslek için geçerli. Eğitim süreci de, profesyonel hayatı da son derece zevkli. Zor, fedakarlık isteyen bir süreç ama çok keyifli bir işi yapıyorsunuz. Bale; acı çekmektir, ama keyif almaktır. Herkese tavsiye ederim balerin ya da balet olmalarını.
GazeteBilkent: Bu zamana kadar kimlerle çalıştınız?
Yannick Boquin, Robert Denvers, Giovannı Di Palma, Gyula Harangozo, Lorca Massine, Ivaylo Iliev, Irek Mukhammedov, Nugzar (Nukri) Magalashvili, Medea Magalashvili, Mauricio Wainrot, Elif Poyrazoğlu, Zeynep Sunal, Merih Çimenciler, Uğur Seyrek, Loretta Livingston, Leslie Peck, Mehmet Balkan, Armağan Davran, Volkan Ersoy, Murat Akoğlu, Julian Moss, Young Soon Hue, Sergei Terechenko, Natalia Arobelidze, Ludeviko Einaudi, Nils Christi, Boris Blankov,Ewe Lawson, Karl Burnett, Ayfer Zeren, Vladimir Tolstukhine Nikolaevich (Perm Bale Okulu Sanat Direktörü), Aysulu Tokombeyava, Boris Barannikov, Serhat Elat, Nurdan Sinkil, Müride Sun Aksan, Gennadi Potapoviçi. Çok değerli isimlerle çalıştım, hepsinin bende emeği oldukça fazladır.
GazeteBilkent: Eserlerde roller nasıl bir düzenle dağıtılıyor?
Eser sahipleri, koreograflar, gelip bale dersini izleyip; hangi role kimin uygun olduğunu, o kişilerin hem fiziksel özelliklerini de göz önünde bulundurarak, hem de dansçılığına da bakarak seçiyorlar. Çok sıkı bir çalışma ortamı var. Herkesin beklentisi fazla. O yüzden her oyun kadro listesi asıldığında, işin perde arkasında üzülenler oluyor. Ben bu rolü oynamalıydım, beni buraya yazmışlar gibi, bu tip şeyler oluyor; ama bunun sanatın her dalında olduğuna inanıyorum.
GazeteBilkent: Peki, bir eser ne kadar zamanda seyirci karşısına çıkmak için hazır oluyor? Ne kadar çalışma ve prova gerekiyor?
Çalışma sürecimiz, normalde bir eser için 1- 1,5 ay arası oluyor ortalama. Bazı eserlere 2,5 ay çalıştığımız oluyor. En hızlı çıkardığınız eser derseniz, son yıllarda Dracula’ydı. 25 gün gibi kısa bir sürede çıkarttık.
GazeteBilkent: Biz dışarıdan, bilmeden zevkle izliyoruz; ama siz hasta olduğunuz ya da kendinizi iyi hissetmediğiniz halde sahneye çıkmak zorunda olduğunuzda ne hissediyorsunuz? Bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Bir kere, hasta olduğunuzu seyirci bilmez, ya da birini kaybettiğinizi. Benim mesela başıma iki sene önce geldi. Eşimin annesini kaybettik. Toprağa defnettik, akşama temsilim vardı. Akşam çıkıp, oynamak zorunda kaldım. Psikolojik olarak yıpratıcı bir şey; ama perde asla kapanmaz, klişe bir laf ama doğru. Kendizi iyi hissetmemek gibi bir lüksünüz zaten yok.
GazeteBilkent: Eşiniz de balerin, aynı meslekte olmanız birbirinize destek olmanızı sağlıyor mu?
Ben bu konuda çok şanslı olduğuma inanıyorum. Pazar haricinde, her gün akşam altı buçuğa yani mesai bitimine kadar çalışıyoruz. Bazen eşimle sabahtan akşama operada birbirimizi görmediğimiz oluyor, farklı stüdyolarda olduğumuz için. Eşim de aynısını söyler; başka biri olsa, bir kadının kocası olarak, eşinin onun evde kendisine yemek yapmasını beklerken, ikimiz birbirimizin ne kadar yorulduğunu anlayabiliyoruz. Eşim bu konuda benden daha fedakar. Meslek hayatımda bana hep yardımcı olduğunu, evdeki sorumluluğu daha fazla aldığını düşünüyorum. O olmasaydı, çok zorlanabilirdim. Çok şanslıyım o yüzden.
GazeteBilkent: Partnerleriniz sebebiyle eşinizle yaşadığınız ufak tefek kıskançlıklar oluyor mu?
Ben Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde profesyonel olarak 10 senedir çalışıyorum. Partner olarak Mine’yle (Mine İzgi) ve Özge’yle (Özge Başaran Onuk) de uzun zamandır çalışıyoruz. Sahnede tamamen farklı bir karaktere bürünüyorsunuz. Art niyetli olmayıp, karşıdaki insanlara o duyguları keyifli bir şekilde yansıttığınızda, bunda bir kıskançlık olacağını hiç düşünmüyorum. Aksine; mesela Zorba eserinde ben John diye bir karakteri oynuyordum. Bir sahnede aşık olduğum kız öldürülüyor. Benim bir ağlama sahnem var. Beraber rolü oynadığımız partnerim kulise çıkıyor. Eşim de yanında, benim o ağlama sahnemi izliyorlar. İkisi birden oturup ağlıyorlar. Bunları duymak, hem eşimden, hem partnerimden; çok keyif verici bir şey.
GazeteBilkent: Partnerlerinizle nasıl çalışıyorsunuz? Uyumu nasıl yakalıyorsunuz?
Saatlerce, günlerce prova yaptığımız için artık uyumu yakalayabiliyorsunuz. Dans dışındaki özel arkadaşlığımız da tamamen sanatsal boyutta, birbirine saygıdan kaynaklanan bir iş arkadaşlığı olduğu için; bence daha uyumlu bir iş çıkıyor ortaya. Sadece hanımlarla değil, biz Burak’la (Burak Kayıhan) Zorba’da; Burak Zorba’yı oynuyordu, ben John’u oynuyordum. Hem karşılıklı enerji alışverişi, hem birlikte bir şeyleri başarmak size çok keyif veriyor. Çünkü sahneye çıktığınızda göz göze geliyorsunuz. Ondan elektriği alamazsanız, o size bir şey paslamazsa; hiçbir işe yaramaz sizin yaptığınız iş. Aranızın kötü olduğu insanlarla da aynı sahneye çıkabilirsiniz, aynı şeyleri canlandırabilirsiniz ama girdiğiniz o kutunun içinde, o mabedin içinde profesyonelce işinizi yapıp o uyumu yakalamanız gerekiyor.
GazeteBilkent: Sahnede yanlış bir hareket yaptığınız, koreografiyi unuttuğunuz ya da partnerinizin bir hareketi kaçırdığı durumlar oluyor mu, oluyorsa nasıl toparlıyorsunuz?
Sahnede yanlış bir hareket yaptığım, tabii ki oldu. Bu sahneye son çıkışınız değil, ilk çıkışınız da değil, önünüze bakmanız lazım. Önemli olan, o anı toparlayabilmek. O, biraz tecrübe ve profesyonellikle olan bir şey. Temsil devam ederken birisi sakatlanıyor. Girip o sahne boş geçmesin diye kendi kafanızdan bir koreografi uydurup da bir şeyler yapabiliyorsunuz. Bu, benim çok kere başıma geldi. Ya da o rolün yedek oyuncusuysanız, bir anda kostümü üzerinize geçirip kendinizi sahnede bulabiliyorsunuz. Seyirci ilk defa geliyorsa o esere, kendinize güvenerek yaptığınız hareketle; ona her şeyin doğru olduğunu yansıtabilirsiniz. Beni de sahne üstünde rahatlatan şey bu.
GazeteBilkent: Ankara’da birçok tiyatro oyunu, opera ve bale kapalı gişe oynuyor; zaman zaman biz seyirciler yer bulmakta zorlanıyoruz. Bu durum sizi mutlu ediyor mu?
Seyircinin bu kadar talepte bulunması çok güzel, bizi ayakta tutuyor. Hiçbir sanatçı bence kazandığı parayla övünmüyordur. Bizim kazancımız seyircinin alkışı, mutlu olması. Perde açılmadan önce; kaygı duyuyorsunuz nasıl olacak, inşallah bir terslik olmaz, inşallah bir şeyi yanlış yapmam diye ama perde kapandıktan sonra mutlu oluyorsunuz ve o heyecanla birlikte, seyircinin alkışıyla birlikte akşam eve gittiğinizde sabaha kadar uyuyamıyorsunuz.
GazeteBilkent: Temsiller çok etkileyici oluyor, farklı duygular uyandırıyor seyircide. Siz bir gösteriye kendinizi nasıl hazırlıyorsunuz?
Türkiye’deki eserleri takip ediyoruz, izliyoruz. Elimizden geldiği kadar yurtdışındaki eserleri de takip etmeye çalışıyoruz. Bence balede teknik olarak yaptığınız şeyleri, işin profesyonelleri anlayabilir. Seyircinin, genelde konuyu anlatmanızı beklediğini düşünüyorum. Tiyatro gibi oynamak bir bale eserini, bana daha çok keyif veriyor. Canlandırdığım tüm roller benim için özeldir, hepsinden çok keyif aldım; ama bu demek istediğime örnek olarak Zorba eserini gösterebilirim. Canlandırdığım John, yani sanki gerçekten bir film ve ben her temsilde, o filmin içinde hayatı canlandırıyormuşum gibi; o kadar güzel ki. Koreografi anlatıyor her şeyi. Konulu baleleri oynamak, bana o yüzden daha çok keyif veriyor. Bu duyguları tek tek yaşayıp, yansıtabildiğimde çok mutlu oluyorum.
GazeteBilkent: En büyük hayaliniz nedir ve bundan sonrası için bir planınız var mı?
En büyük hayallerimi gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Mesleğimde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. İyi bir aile kurmaya çalıştım. Öyle olduğuna inanıyorum. Bundan sonrası için de; vatanıma, ülkeme hayırlı, iyi bir evlat olmak, kendi evlatlarıma da iyi bir insan olarak, iyi bir ebeveyn olarak hayatımı sürdürmek istiyorum. Önemli olan iyi bir insan, düzgün bir insan olmak, sanatçı kimliğinin dışında. Türkiye’nin aydın bir insanı olmaya çalışacağım.
Tamara TANBAY
Güzel keyifli bir yazıydı Üniversitedeyken takip ettiğim,izlediğim sanatçıyı burada okumak çok güzeldi.
İyi çalışmalar.
Sevgilerle,
Gülce İpci
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Röportajı beğenmenize çok sevindim.
Sevgiler
Gülfer
Çok güzel çok zevkle okudum ve Eren Keleş’le gurur duydum onu çok seviyorum
Gülce İpci
Teşekkür ederim, röportajı beğenmenize mutlu oldum.