Tanrılar, tanrıçalar, kahramanlar, entrikalar ve savaşlarla dolu bir dizi masalımsı hikaye, günümüzde hala tarihçilerin izini sürdüğü Yunan mitolojisinin en ilgi çekici unsurlarından olmaya devam ediyor. Üstelik mitolojideki, Zeus dahil olmak üzere, 12 baş tanrının evi ve birçok efsanenin merkezi olan Olimpos dağı günümüzde ülkemiz sınırları içerisinde Antalya’nın batısında Kemer ile Adrasan arasında yer almakta. Bir haftalık bir geziden sonra tarihini merak ettiğim ve kendimi araştırmaktan alıkoyamadığım Olimpos, gerçekten de birçok efsanenin yaşandığı bir kent. Tanrıların ve insanların babası, kılıktan kılığa giren çapkın Zeus; denizler ve okyanuslar tanrısı Poseidon; bereketin, mevsimlerin ve anne sevgisinin tanrıçası Demeter; demircilik sanatıyla uğraşıp silahlar ve zırhlar üreten ateşler tanrısı Hephaistos; Aphrodite ile yaşadığı aşkla ünlü savaş tanrısı Ares; Zeus’un habercisi, tanrıların en hızlısı Hermes; zevkin, sefanın, içkinin eğlencenin tanrısı Dionisos; okçuluk ve avcılıktaki hünerleriyle bilinen Artemis; güzelliğiyle kimleri kimleri birbirine düşüren Aphrodite; bilge Athena; Zeus’un hem eşi hem ablası olan Hera ve müziğin, sanatın ve şiirin tanrısı Apollon… Bu 12 mitolojik tanrının evi olan Olimpos aslında o çağlarda Uludağ ve Aladağ dahil olmak üzere daha birçok dağa isim olarak kullanılmış. Neredeyse bütün yüksek dağlara Olimpos dendiği bu dönemde tanrıların yaşadığı Olimpos’ta sadece yaz ve kış mevsimleri varmış. Dağın zirvesini örten bulutlar altında tanrıların sarayları ve bahçeleri yer alıyormuş. Bunlardan en görkemlisi elbette ki Zeus’a aitmiş. Zeus sarayından insanların kaderlerini belirlerken Themis insanların kaderlerini sarayların duvarına yazar, onun kızlarından biri insanların yaşam ipliğini büker, talihini gereği kadar sarar, diğer kızı ise zamanı geldiğinde bu ipliği kesermiş.
13. tanrı olan zevk ve sefa tanrısı Dionisos’un gelmesiyle kentin çöküşünün başladığı ileri sürülür. Antik kentin tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte, kentin MÖ 80 yılındaki korsan saldırısından kurtulmasının ardından Roma İmparatorluğu’na bağlandığı biliniyor. Likya Bölgesi içinde yer alan kent Akçay (Olimpos Çayı) ile ikiye bölünür. Bir tarafında antik kentin kalıntıları, Kuzey Nekropol olarak adlandırılan diğer kısmında ise 113 mezar taşı ile birlikte, kanallar, mozaikli yapı ve Marcus Aurelius’un anıtsal mezarı bulunmaktadır.
Geniş bir tarihin yattığı bu topraklar turistlerin de uğrak noktası haline gelmiş. Henüz tatil sezonu yeni yeni açılmaya başlamış olsa da Olimpos Antik Kentinden geçerek ilerleyen sahil yolunda togalı (bir Antik Roma giysisi) turistleri ve birçok tatilciyi görmek mümkün. Deniz kıyısına giden yol boyunca gördüğünüz Antik Kent kalıntıları sadece bir başlangıç. Kenti ikiye ayıran nehrin karşı tarafında daha çok kalıntıyı görmeniz mümkün. Eğer yolu dümdüz takip ederseniz de Olimpos’un uzun sahiline çıkıyorsunuz. Etrafı dağlarla çevrili bu koy tam da mitolojik anlatıları kafanızda canlandırabileceğiniz doğal bir cennet. Çakıllı kumsal boyu yürüyüp burası için verilmiş nice savaşları ve bütün antik kahramanları hayal etmek hiç de zor değil.
Günümüzde Olimpos her şeyiyle doğanın içinde, şirin mi şirin, küçücük bungalovlarıyla, etrafta dolaşan horozları, keçileri ve tavuklarıyla tam bir hippi mekanı. Evet bungalovlar oldukça sevimli ama doğal hayatın sunduğu konfor size yetmiyorsa ve zaman zaman börtü böcek misafirleriniz olmasına hazırlıklı değilseniz tercihinizi bir daha düşünebilirsiniz. Buradaki her pansiyon neredeyse bungalov tarzında ama en kendine özgü olanı, çoğu kişinin de bildiği Kadir’in Ağaç Evleri. 2007 yılında bir elektrik kontağından çıkan yangın sonucu tesisin yüzde doksanının yanmasına rağmen bugün ağaçların tepesindeki evleriyle bütün tesis yeni baştan yaratılmış. Hemen yanındaki derme çatma pizzacının dış görünüşüne aldanmayın, mutlaka girip deneyin. 25 yıldır pizza yapan bu küçük restoranın sahibi gerçekten işini biliyor. Kadir’in Ağaç Evleri gibi orijinal bir mekanın yanı sıra kimileri yatak ve yastığı bile doğal hayatın önünde bir engel olarak görebilir. Böyleleri için kamp yerleri de mevcut ve hatta direk sahile çadır kurmayı tercih edenler bile var.
Olimpos Antik Kenti’ne çok yakın bir yerde Çıralı Köyü yer alıyor. Bu köy Yanar dağındaki doğal gaz sızıntısından dolayı oluşan ve hiç sönmeyen alevleriyle meşhur. Dağa çıkmak için oldukça uzun bir yolunuz var ama her saatte giriş yapabiliyorsunuz. Gece vakti gelindiğinde ateşin etrafına oturup sucuğunuzu pişirip, marşmelovlarınızı ateşte eritebilir ve bir yandan da ateşin pırıltıları arasında gökyüzündeki dolunayı seyredebilirsiniz.
Sporseverler için oldukça güzel trekking rotaları da mevcut. Kırmızı beyaz boyalarla işaretlenmiş Likya yolunu takip ederek Kumulca’da yer alan, 1936 yılında hizmete açılmış, 227 metre rakımıyla Türkiye’nin en yüksek deniz feneri olan Gelidonya Feneri’ne doğru uzun bir yürüyüş yapabilirsiniz. Ulaşımı hayli zor olan ve oldukça yüksekte olan bu fenere günümüzde elektrik ulaşmıyor ve bu sebepten fener elle kurularak çalıştırılıyor. Fenere olan uzun bir yürüyüşten ve buradaki manzara seyrinden sonra Korsan Koyu’nun masmavi sularında denize girebilirsiniz.
Henüz kalabalığın artmadığı Mayıs-Haziran sezonunda geceleri keyifli vakit geçirmek isteyenler ise canlı müziğiyle bizi birkaç gece üst üste kendine çekmeyi başaran Olimpos Likya Bar ve Juke Box grubunu tercih edebilir. Herkese bol gezmeli ve dinlenmeli, iyi tatiller…
Orhan
Kumulca diye bir yer yok.İlçenin doğru ismi Kumluca’dır.Gelidonya Feneri de Olimposta Kumluca ilçe sınırları içindedir.
Anonim
tanrıların yaşadığı denilen yer yunanistanın olimpos dağıdır bizim burdaki olimpos ayrı :D:D