Her zaman duyardım Berlin’ in çok güzel bir şehir, çok güzel bir başkent olduğunu; fakat gördükten sonra anladım ki aslında güzel olduğu kadar, karışık ve tarihi bir şehirmiş.
Bildiğimiz gibi Berlin şehri Almanya’ nın başkenti ve II.Dünya Savaşı’ nı ağır yaşamış bir yerdir. İnanın şehirde gezerken attığınız her bir adımda bunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Evet, normalde insan gezerken kendini mutlu hisseder; çünkü yeni yerler görmenin, keşfetmenin bir tepkisidir bu. Fakat Berlin’ de işler biraz değişiyor. Mutluluktan çok, “Yıllar önce burada neler oldu?, O günden bu güne savaşın izlerini nasıl korudular?” gibi sorularla sıkca meşgul oluyorsunuz. Kafanız hep karışık. Fakat şöyle de bir yanı var ki; o büyük güzel caddelerinden geçerken eşsiz duyguları yaşatıyor size tüm benliğiyle Berlin.
Genel olarak yapısını ele alırsak Almanya’ nın yine en kalabalık şehri diyebiliriz Berlin’e. Yerleşim yerleri genelde insanların çevreleriyle belirli oluyor. Örneğin; ağırlıklı olarak Türkler’in yaşadığı bir mahalle vardır. Adı da “Kreuzberg”dir. Bu mahalleye gittiğinizde aslında Berlin’ in içinde Türkler’in oluşturduğu bir yerleşke yani “şehir içinde şehir “ olduğunu göreceksiniz ve burada büfelerden, giyim mağazalarına, lokantalara kadar ihtiyacınız olan her şeyi bulabilirsiniz. Zaten bu mahallenin insanları da çok iyi Almanca konuşsanız bile sizin aslında Alman değil Türk olduğunuzu hemen anlıyorlar.
Berlin’ de gezilecek yerlere bakacak olursak; Berlin’ in her yeri tarihi sembollerle ve detaylarla dolu olduğu için hepsini bu yazımda anlatmam olanaksız; fakat öyle yerler var ki anlatmadan geçemeyeceğim… İlk olarak tabii ki de herkesinde bildiği ve adını çok fazla duyduğu Berlin Duvarı’dır.
Berlin Duvarı; II.Dünya Savaşı’nda Almanya’ yı Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayıran duvardır. Amaç ise; Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ ya kaçmalarını önlemektir. Doğu Alman Meclisi’ nin kararı ile 1961 yılında yapımına başlanan ve 46 km uzunluğundaki duvar; Batı’ da yıllarca çok büyük bir tepki alarak “Utanç Duvarı” olarak anılmıştır.
Berlin Duvarı’nın asıl önem kaynaklarından bir tanesi de gördüğüm kadarıyla ” CHECK POİNT CHARLİE (Çarli kontrol noktası) dır. Bu noktanın anlatılanlara göre hikayesi şöyledir; Charlie Doğu Alman bölgesinin askeriymiş, fakat o da aslında bu ayrımdan sıkılmış bir asker ve bir gün Doğu’ dan Batı’ ya kaçmış. Artık o günden sonra her şey farklı olmuş.
Şehrin bir bölgesinden bir çok yeri görmek mümkündür. Örneğin; Brandenburg Kapısı’ na giderken sol tarafta yine çok etkileyici olan Yahudi Soykırım Anıtı‘ nı görebilirsiniz ve bu noktayı da geçince karşınıza görkemli bir kapı ve kalabalık çıkacaktır. İşte tam da burası Brandenburg Kapısı‘dır. Brandenburg Kapısı hep kalabalıktır ve turistlerin de ilgisini oldukça çeker. Bence fotoğraf çekimi için harika bir yerdir.
Yine bu bölgede “Reichstag ” yani parlemento binasını tanıyabilirsiniz. Reichstag; Adolf Hitlerin Almanya’ nın başına geçmesine kadar kullanılmıştır.
Başka bir kaç yer daha söylemek gerekirse, mutlaka Berlin Katedrali‘ni (Berliner Dom), Alexander Platz’ ı, Yıkık Klise‘yi (Ben gittiğimde kilise restore edildiği için inceleme fırsatım olmamıştı fakat, oldukça ilgi çekiciydi özellikle de kliseyi savaştan bu şekilde koruyabilmeleri.), ve belediye binasının tam karşısında olan, mitolojik anlamları da bulunan, Neptün Çeşmesi‘ni ziyaret edebilirsiniz.
Yazımın da başında belirttiğim gibi Berlin; çok farklı duygularla gezeceğiniz belki de tarihi yaşayabileceğiniz bir yer. En önemlisi de zamanında yaşanan acıların, zorlukların modern hayatla nasıl buluştuğunu ve sonuçlarında da neler ortaya çıktığını gözlemleyebileceğiniz bir başkent.
Fotoğraf: Özge Can Altın