Dostlarla Bursa’ya gittik bu hafta sonu.Yeşil şehri bir de biz keşfedelim dedik.Dilimizde Atilla İlhan’ın dizeleriyle çıktık yola:
”elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk”
Aylardan kasımdı, hava soğuk, Bursa güzel, biz üşüyorduk. Şehri keşfetmeye hazırdım.
Heybetli Dağlar
Uzun bir yolculuğun sonunda varmıştım o yeşil şehre. Önce martıların çığlıkları geldi kulaklarıma sonra denizin kokusu. Yürümeye başladım, o kocaman kalın gövdeli ağaçlar karşıladılar önce, sonra irili ufaklı dağlar.
Dağlar dedim içimden: ”ne kadar da güzeller.” Onlar gibi heybetli onlar gibi varolmak istedim bir an. Bir dağın gökyüzüne değdiği nokta olsam mesela. Varoluşum orada başlasa orada bitse…
Bazen, öyle anlar oluyor ki o nokta olmak istiyor insan. Bir nokta olmak istiyor sadece. Sıfatsız, renksiz bir nokta. Varoluşunu sorguluyor, hayattaki amacını, yaptıklarını, yapacaklarını. Derin bir huzura bırakmak istiyor o huzursuz bedenini, ruhunu. Bu çok yorulmaktan mı, az koşmaktan mı; bilemiyorum. Dünyadaki kişi kadar neden var ve bir o kadar da nedensizlik.
Pencere Önü Çiçeği
Eski sokaklar, eski evler çıktı karşıma o uzun beton yolların sonunda. Birinin önünde oturup içinde ne hayatlar yaşandı diye düşündüm, hayaller kurdum. Tam o sıralarda yaşlı bir teyze penceresinin önüne çıktı. Dışarıya bakışında, çiçeklerine su verişinde öyle bir alışkanlık vardı ki. Belli ki yıllardır aynı şeyi sektirmeden yapıyordu. Donuk korkak bakışlar, titreyen eller…
Evin içindeki hayatları unuttum o an. Kadının hayatını merak ettim. Kenarları çiçekli boncuklarla bezenmiş kırmızı bir yazma, yazmanın kenarlarından gözüken bembeyaz saçlar… Kişilerin kaderleri biçimlendiriyor o eski cumbalı evleri. Pervazlarından bile anlıyorum artık mutluluğu, mutsuzluğu, yalnızlığı.
Büyük Caddeler
Nereye yürüdüğümü bilmeden devam ediyordum yola. Kaybediyordum kendimi, eski sokakların birbirine bağlandığı büyük caddelerde. Caddeler renkli, caddeler canlı. İnsanlar asık suratlı, İnsanlar güleç suratlı. Bir çocuğun bağıra bağıra: ”mendil var abla, mendil var abi” dediği sözcüklerde kayboluyordum en çok da. Çaresizlik, yoksulluk yüzüme bir tokat gibi vuruyordu. Çocuğun yırtık pırtık kıyafetleri kendimi çıplak hissettiriyordu.
Çocuğun bakışlarında üşüyordum. Bir şehri daha içiyordum gözlerimle.
http://www.youtube.com/watch?v=ClmdiIv8i6E