Ekin Sapı Devrimi’nin babası, doğal tarımın tanrısı: Masanabu Fukuoka! Güney Japonya’da küçük bir çiftçi köyünde, 1913 yılında doğdu Fukuoka. Uzun yıllar, bitki hastalıkları üzerine çalıştı. Zirai gümrük denetçiliği görevindeyken, modern ziraat bilimini sorgulamaya başladı.
İnsanoğlunun, tarımı güçlendirmek ve daha çok para kazanmak adına bulduğu yeni yöntemlerin ve ilaçların; doğanın bütünlüğünü ve işleyişini bozmaktan başka bir işe yaramadığını fark etti. İnsanın doğayı anlama çabalarının, doğayı yıkma ve kontrol etmeye çalışmaktan başka bir şey olmadığını anladı.
“Fukuoka’nın düşüncesinde Tanrı doğadır. Tanrı ile varoluş arasında bir ayrım yoktur. Bir çiçeğe ya da bir yusufçuğun gözüne baktığımızda, doğrudan doğruya Tanrı’yı görürüz.” İnsanoğlu, doğayla birlikte ‘Tanrı’sını da yok etmektedir. Doğadan uzaklaştıkça, cehennemin uç noktalarına yaklaşmaktadır. Doğa ona ihtiyacı olan her şeyi vermiştir. Doğal ekolojiyi koruma adına yapılan tarımsal uygulamalar; organik tarım gibi, geçici ve incelendiğinde yıkıcıdır. Hastalıklardan, yabani otlardan korunmak istenen bitkilere uygulanan her yöntem, onların yapısını zedelemektedir. Doğanın kendi dengesi vardır. “İnsan yabani otları da kontrol etmeye çalışır; oysa doğa, bir bitkiyi keyfi bir şekilde yabani ot olarak adlandırıp yok etmeye çalışmaz.”
Kendine iş çıkartan, tembelliğin tanımı olan modern insandır. Yabani otları temizleme fikrini ortaya atıp, ırgat ihtiyacı doğuran, ürün kalitesiz ve az olunca bunu çözmeye çalışmak için türlü girişimlerde bulunan; pahalı, büyük laboratuvarlar kuran, o laboratuvarlarda ürettiklerini canlılar üzerinde deneyip türlü acılar çektiren sadece insan canlısıdır. ”
Her şey insan bilgisinin terk edilmesiyle başlar. Bilgi terk edildiği an da; ‘hiçbir şey yapma’ tarımı başlar. Yabani otlara dokunulmaz, zirai gübre kullanılmaz, ilaçlama yapılmaz ve bunların sonucunda; elimizde mutlu buğdaylar, eğlenceli elmalar, sevimli patatesler ve huzurlu pirinçler kalır. Pirinçleri huzurlu görmenin ne demek olduğunu, ancak tüm yapaylıktan arındığımız zaman anlayabileceğiz. Huzurlu pirinçlerle tanışıp, mutlu elmalar yemek için dünyanın tüm zirai ilaç fabrikalarına tek başıma savaş açabilirim.
“Doğal tarım, doğaya köktenci bir bakıştan kaynaklanan ilkeler üzerine kurulduğu için, her çağda güncelliğini ve uygulanabilirliğini korur. Kadim bir yol olmakla birlikte; hiçbir zaman eskimeyecektir de. Tabii ki; böyle bir doğal tarım yolu, bilimin eleştirilerini göğüsleyebilmektedir. Asıl mesele, bu ‘felsefe’ ve tarım yolunun bilimi eleştirme ve insanlığı doğaya dönen yola sevk etme gücüne sahip olup olmadığıdır.”
[box_light]
Kaynakça:
Fukuoka Masanabu, ‘Ekin Sapı Devrimi: Doğal Tarım ve Doğal Hayata Giriş’. Kaos Yayınları, İstanbul, 2013.
[/box_light]
Rıza ÇETİN
– yazıdaki felsefede bilgelik vardır, gerçek bilgelik doğal yaşamak ve doğal tarım olduğudur.
Benim aktif doğal tarım çalışmalarım var, Daha büyük ve felsefeyi paylaşan bir çalışmanın içinde olmak istiyorum. Neler yapabiliriz? Öneriniz, rehberliğinizolur mu?