Fotorealizm(fotogerçekçilik) basitçe, resimde işlenilen konunun bir fotoğraftan ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi şekilde resmedilmiş olmasını hedefler. Audrey Flack, fotorealizmde yaptıklarını şöyle açıklıyor: “Gerçekçilik için bir içgüdü var, kendini yenileyebilecek güçlü bir güdü. Fotogerçekçi resimlerin etkisi ise, hayatın yansımaları olmalarından gelir ama bunların hepsi yalnızca yansımalar değildir. Bu resimler daha çok hayat skalasının dışında, onun çok üzerinde ya da çizgi altında kalmış noktaları, parlak ve canlı renk dokunuşlarıyla ortaya çıkarırlar.”
Modern sanatın birçok türü gibi fotorealizm de genel olarak eleştirilerin gölgesinde kalmış bir akım. Fotorealist sanatçılar yoğunlukla özgünlük ve yaratıcılık konusunda eleştirilirler. Fotoğraf benzeri resim yapmanın yaratıcılık gerektirmediği ve sanatçıların kendilerini tekrar ettikleri söylenir. Aslında gerçekten de çoğu fotorealist sanatçı tek bir tarz üzerinde yoğunlaşmıştır ama bunu monotonlaşmak olarak yorumlamak doğru değil. Gerçeklikle resim arasındaki bu katı ilişki oldukça kısıtlayıcı olduğundan sanatçının çizgisini oturtması kendini tekrar etmesi olarak görülüyor. Mesela kişisel favorim olan Chuck Close büyük boyutlarda insan portreleri üzerinde çalışmayı tercih eden bir sanatçı ve aynı tarzda eserler çıkartsa da eserlerine kesinlikle monoton denilemez. Ünlülerin de portrelerini yapan Close istek üzerine asla çalışmayacağını söylüyor. Duvar boyutunda kendi portresini sipariş edecek kadar yüksek egolu bir kişinin yüzündeki gerçekleri görmeye tahammülü olmayacağını düşünüyor. Böyle bir resim yapmak da doğal olarak fotorealizmin gerçekçilik ilkesine tamamen ters düşüyor.
Chuck Close’un İnsan yüzünü tüm ayrıntılarıyla, hiç saklamadan göstermesi bir yana her yüzde farklı bir yaşanmışlık ve duygu resmediyor. Lekeler, kırışıklıklar, yaralar ve tabii ki gözler. Bir fotoğrafınızı düşünün, doğal bir anınızda çekilmiş ve sadece yüzünüz var. Rastgele insanlardan o fotoğrafı anlatmalarını istiyorsunuz. Herkes aynı şeyi görecek ama hepsi farklı şeyler söyleyecektir. Gerçeği anlatmaya yeter mi? İşte fotorealistler o gerçekliği anlatmanın yanlışsız ve eksiksiz yolunu istiyorlar ve bunu da eserlerinde buluyorlar. Sokak, cadde veya şehir gibi konular çalışan fotorealistler de var ama onların eserlerini figüratif çalışanlardan tamamen farklı tutuyorum. Bir sokağın fotoğrafını aynen resmetmek ne kadar gerekli veya özgün bilemiyorum açıkçası. İnsan içeriğini çok anlamlı ve çalışmaya değer bulurken sokakları fotoğrafçılara bırakmak fotorealizmden çok daha mantıklı geliyor.
Chuck Close’un bazı eserleri
Türkiye’de çok destek verilen ya da sevilen bir akım olmasa da çok başarılı fotorealist sanatçılarımız var. En ünlülerinden biri olan Taner Ceylan’ın eserleri yurt dışında çok yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Bazı eserleri erotik ve aşırı bulunsa da bu tamamen alışkanlıktan ve bakış açısından kaynaklanan bir tutum. Bir eser beğenilmeyebilir ama sanatçının işlediği konuyu beğenmemek sadece saygısızlık.
Taner Ceylan’ın bazı eserleri