Yaklaşık iki,üç ay önce bütün kitabevi raflarında kapağı ve adı oldukça dikkat çekici bir roman yerini aldı. Mavi fon renginin üstünde, yarısı gitar yarısı kemandan oluşan bir enstrüman ve saçları rüzgarda savrulan bir kızın silüeti; “Bu Roman O Kız Okusun diye Yazıldı”.
Adı, yazarın okuyucuları bir aşk hikayesine konuk oyuncu olarak davet ettiği hissi uyandırıyor. Zaten okumaya başladığınızda hemen fark ediliyor bu özelliği. Ana karakterler bir yandan o kadar baskın, bir yandan o kadar da flu ki; kendinizi romanın içine yerleştirmeniz, okurken kendinizden bir parça bulmanız çok zor.
Aşka yeni düşmüş, pardösüsü ile genç bir delikanlı; aşık olduğu cesur ve güzel Yahudi kızı ve ölüme yaklaştığını anlayan “kahverengi pardösülü adam”. Kitabın özellikle başlarında bu üç karakter arasındaki geçişler birbirinden kopuk. Duyguların betimlemesine önem vermek isterken, okuyucuyu gereksiz devrik ve uzun cümleler arasında boğuyor; ama kitaba bir şans verirseniz, özellikle Yahudi kızın bölümlerine geldiğinizde kitabı sevmeye başlayabilirsiniz. Üç karakterin de kitabın yazarı Enver Aysever tarafından yazıldığına inanmak zor neredeyse; ama karakterlerin kendilerini dışa vurumu bir o kadar da uyumlu. Gözleri bal renkli Yahudi kızı, daha net ve dolaysız. Belki de bu yüzden, okurken bende daha samimi duygular oluşturdu.
Roman o kadar çok İstanbul’u anlatıyor ki; bazen neyin anlatılmaya çalıştığını unutup, sadece cümleler arasında kayboluyorsunuz. Sanki eğer bu hikaye İstanbul’da geçmese, acı bir aşk hikayesi olmayacak. İstanbul’da çok vakit geçirmediyseniz, çok iyi bilmiyorsanız; sanki kitaptaki kurguya hakim olamayacakmışsınız gibi. Kitabın sonuna doğru, olaylar zincirine kapıldıkça bu etki azalıyor ama, romanın başlarında oldukça hissediliyor.
Kitabın en sevdiğim noktası ise, Cemal Süreya şiirleri. Sevdiği kızın yanına giderken, yanında taşıdığı Cemal Süreya satırlarından güç alıyor adeta pardösülü genç çocuk. En uygun yerlerde, en güzel Cemal Süreya şiirleri ile süslenmiş roman. Kendini romanda hep misafir hisseden okuyucuya belki de bir şans tanıyor bu şiirler, kendini bulabilmesi açısından.
Programlarından oldukça sevdiğim Enver Aysever, ilk kez okuduğum bir yazardı ve romandan beklentilerim de bir o kadar yüksekti. İstanbul, ölüm, Cemal Süreya, gençlerin aşkı, bu aşkı engelleyen din farkı ve bunların kaleme dökülme şekli ile karmaşıklaşan roman; beklentilerimi karşılayamadı. Okuyucuya kattıkları tartışılır ama yine de okumak isterseniz:
“Ayrılık sözleri yakışmaz İstanbullu aşka
Seni bana getirdi dizeleri ile Cemal Süreya
Bu mektup o kız okusun diye yazıldı
Bu şarkı o kız söylesin diye yapıldı.”