İnsan doğası gereği, hep bir şeylere kayar durur. Objektiflik, fikir ve uygulama döngüsü sırasında, sık sık hata verir bu sebepten. Okuduğumuz kitaplar için de; az çok böyledir. Kitabın kıymetini anlamış olanlar çok ayrım yapmak istemezler aslında, malum kitap ayrıştırıcı değil; birleştirici bir unsurdur şu farklılıklar aleminde. Buna rağmen; ne kadar dillendirmek istemese de herkesin gönlünde ayırdığı birkaç kitabı olur, üstelik sadece beğendikleri değil, en çok yerdikleri de raf bulur burada.

Jorge Luis Borges de, bu doğal tepkimeyi yaşayanlardan. Üstelik kendisi de bir yazar olduğu için, aslında kendi seçtikleri onun yazarlığının temellerini de oluşturuyor dersek; çok yanlış bir şey demiş olmayız zannımca.

Derken bir gün Borges, kendisi için yeri ayrı olan bu kitapları bir seriye dönüştürmeyi düşünüyor. Bu şekilde, bizim ülkemizde de Dost Kitabevi Yayınları‘ndan çıkan ‘Babil Kitaplığı’ ortaya çıkıyor. Kütüphanecilik ekolünden gelen bir insanın böyle bir seçki oluşturması, pek tabii ilgiyle karşılanıyor. Ayrıca Türkiye’deki baskıları da, gayet göze hitap eden ve içimizde ister istemez Poe’yu anımsamamıza sebep olan cinsten.

Çeviri noktasında, hem iyi hem de kötü birçok eleştiri mevcut. Ama bana kalırsa Edgar Allan Poe’nun yeri sizin için ayrı ise, bu serideki birçok kitabı da bağrınıza basabileceğinizi düşünüyorum. İçlerinden özellikle size tanıtmak istediğim bir tanesi var: ‘Apollon’un Gözü’.

Chesterton’ın bu eserinde beş öykü var: ‘Mahşerin Üç Atlısı’, ‘Tuhaf Ayak Sesleri, ‘Israel Gow’un Onuru’, ‘Apollon’un Gözü’, ‘Dr. Hirsch’in Düellosu’.

Kitabın dili çevirmenden dolayı mı, yoksa yazarın kendi tercihi mi bilemesem de; biraz değişik. Bu benim için iyi anlamda vuku bulmuş olsa da, baştan söylemeliyim ki herkesin seveceği bir kitap değil. Borges kitap için yazdığı önsözde Chesterton hakkında şunları söyler ki, bence herkese hitap etmemesi de buradan kaynaklanıyor:

“…1874 yılında doğan Chesterton’ın ilk gençlik yılları, sembolizm ile dekadanlığın umutsuz ve karanlık yıllarına rastlar.”

Fakat, yine aynı sebepten şunları da ekler:

“Bir Kafka ya da Poe olabilirdi; ama o, cesaretle mutluluğu seçti ya da bulmuş göründü.”

Şimdi elinizdeki bu referanslarla dönemi, ruhu, yazıları arasında zıtlıklar barındıran bu yazarın kitapları, okumak için biraz riskli bir seçim gibi gelebilir. Yine de benim en beğendiğim nokta, insanın zıtlıklar kumkuması olduğu dünyamızda; Chesterton’ın buradan çıkardığı zekice kurgular.

Dikkatli okunduğunda, söylemek istediğinden fazlasını şifrelemiş olduğunu göreceksiniz ve kanaatimce bu noktada kitaba vurulacaksınız. Kurgularında insana verdiği rol ve semboller dünyanın son gününe kadar bir şeyler çıkarılabilecek türden, zamansız. Ama frekanslarınız tutmaz ise de; canınız sağ olsun, ben yine de bir kere olsun okumanızı öneririm.

babil

Leave a Reply