Okurun gözünde sanatçı, bir vekil ruhtur. Okuyucunun çekindiği acıları yaşamalı, yüzmekten korktuğu derin sulara girmeli ve hislerini acı bir kahve tadında sunmalıdır. Okuyucuyu hayatın gerçeklerine hazırlamak ya da sadece merakını gidermek için kimsenin aklına gelemeyecek durumlardan bahsetmelidir. Okurun gözünde yazar, bir zaman keşişidir. Okurun bütün acılarını kendi yaşamışcasına vücudunda hapsetmeli ve rapor etmeli her bir yara izini yaşayabilecek olanlara.
Hayata ve insana dair olayları tasvir etmek bedeninize ağır bir sorumluluk yükler. Bir tasvir yeteneğinizin olması yetmeyeceği gibi ince sınırlarını da dikkate almanız gerekir hayatın. Bu incelik, çoğu zaman kopuşları ve hayata dair hayal kırıklıklarını içinde barındırır.
Dünyevi zevklere karşı isteksiz, uhrevi hazlara karşı doyumsuz, ruhani özgürlüğünü hissettirecek tensel saydamlaşma, aşırı tutku ve isteklerin belirtisi sayılabilecek ani patlamalar, ateşli bir isyan ve derin bir tevekkül arasında gidip gelen ruhsal dengesizlik ve uçmaması için ceplerine taş koyulacak kadar zayıflamış bir beden… Her ne kadar kulağımıza hastalık belirtisi olarak gelse de bu cümleler, bir şairin tasvir etme yeteneğinin tarifidir aslında. Bunun içindir ki hastalanmak, hastalığı kullanmak, hasta olmak bir gerekliliktir çoğu şair için.
Reçeteye yazılmayan ama her duygusal çöküşte başvurulan bir ilaçtır şiir. İyileşmek için mi? Eğer reçete iyi bir şey olsaydı doktorların yazıları okunaklı olurdu büyük ihtimal, peki okunaksız bir el yazısının bile yardım edemediği bu gerçeklikle şair ne yapar?
İntihar. Kimi zaman çözümü olmuştur bilinmeyen hastalıkların. Çünkü kendini öldürmek, bir anlamda, melodramda olduğu gibi içini dökmektir. Yaşam tarafından, insanlar tarafından anlaşıldığını ya da anlaşılmadığını duyurmaktır.
İntiharı belki de seslerini duyurmak için kullanan, genç yaşta düşlerken düşen şairlerimizden bahsetmek istiyorum sizlere…
Kaan İnce (1970-1992)
Ölümün onu yakalamasına izin vermeden, ölümü yakalayan genç bir şair Kaan İnce. 1990’da Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümüne girer. Ocak 1991’de Milliyet Sanat Genç Şairler köşesinde ilk şiiri yayımlanır. Çağdaş Türk Dili, Yazılı Günler, Damar, Promete, Karşı dergilerinde şiirleri yayımlanır. Nisan 92’de Yaşar Nabi Nayır Şiir yarışmasında “Mektup” şiiri yayımlanır. 1992’de “Gizdüşüm” adı altında yazdıklarını bir yayınevine verir. 11 Ağustos 1992’de, İstanbul Kadıköy’de, şiirlerinin yayımlanmasını beklemeden, Ümit Oteli’nde saat 05.00’de atlayarak canına kıyar.
Bulmacanın kara kutuları gibi cezalıyım.
Kuruyor ellerimde umutsuz bir güneş.
Gece öldü.
Ölüm öldü.
Ben gördüm.
İlhami Çiçek (1954-1983)
İlk ve ortaokulu Oltu’da, liseyi Erzurum’da bitirir. Erzurum’da, Edebiyat Fakültesi’nde okurken Halk Edebiyatı’na ilişkin yazılar yazar ve yerel gazetelerde yayımlar. Bir yandan üniversitede okurken, bir yandan da vekil öğretmenlik yapar. “Son Öğrence” şiirini de bu vekil öğretmenlik döneminde yazar. Üniversiteden sonra 1978 yılında Kırıkkale Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlar. Bu yıla kadar Nuri Pakdil’in yönettiği Edebiyat Dergisi’nin bir okuru olan İlhami Çiçek, artık derginin sürekli şairlerinden biridir.
İlhami Çiçek’in vefatı hakkında açıklanmış resmî bir rapor olmaması, onun vefatı hakkında süregelen bir tartışmaya neden olmuştur. Görüş bildirenlerden bir kısmı, şiddetli bir epilepsi nöbeti esnasında aklî melekelerini kaybederek pencereden atladığı üzerinde; diğer bir kısmı ise intiharı amaçlayarak pencereden atlamış olduğu görüşünde birleşmektedir.
Satranç Dersleri’nin kitap olarak yayımlanmasıyla ölümü, aynı aya rastlar.
“ve sabır olmasaydı yeryüzünde bir gün kalınabilir miydi?”
Nilgün Marmara (1958-1987)
1958 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nde bitirip, yüksek-öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath’ın yaşamı, düşünceleri, özellikle bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışından etkiledi. Sylvia Plath sevgisi, Marmara’yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987 tarihinde, ‘bekleme salonu’ olarak gördüğü yeryüzünü terk etmeye karar verdi ve evinin balkonundan atlayarak kendi isteği ile yaşamını sonlandırdı.
Henüz 29 yaşındayken “yaşama karşı ölüm” dedi ve intihar etti. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayınlanan günlüğünde ise “hayatın neresinden dönülse kârdır” ifadesi yer almaktadır.
“Azımsanamayacak kadar ölmüşüm / Azımsanamayacak denli ölüyüm… Geliyorlar bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak düşe kalka yuvarlanarak sürünerek… Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını geliyorlar. Ölüm sessizliği toz ve küf kokan evden ayrıldıktan sonra seviniyorlar canlıyız diye.”
Beşir Fuad (1852-1882)
Beşir Fuad’ın özgün eserleri yeni harflere çevrilmediği için okuyamıyoruz ne yazık ki. Ancak, tabiri caizse kanının son damlasına kadar yazdı, fonda akan kan, o ölümün şiirini yazdı. İlk Türk materyalisti ve anlaşılamamış bir Tanzimat aydını olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.
30 yaşında bileklerini keserek hayatına son veren Beşir Fuad’ın bir bilimsel deney gibi gerçekleştirdiği intiharı, o zamana kadar intihar kavramına yabancı olan toplumda ve basında geniş yankı bulmuş; İstanbul’da bir intihar salgını başlatmıştır. Beşir Fuad, intiharı ile hayatına son vermenin yanı sıra ölüm sırasında hissedilenleri bilimsel bir gözlem olarak kaydetmeyi de amaçladı ve arkasında birkaç satırlık bir tasvir bıraktı.
İntiharı sırasında yazdığı iddia edilen parça:
“Ameliyatımı icra ettim hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.”
Kimse tarafından bilinmeyen ya da anlaşılmayan bir ıstırabın içinde yaşamışlardır belki, belki de yaşadıkları yazdıklarına sığmamaktadır ya da yazdıkları yaşadıklarına yetmemekte… Anlattıkları ise Allah’ın selamını bile geri çevirir anlaşılanlara. Anlaşılmayanlar, yazılamayanlar ve yaşanamayanlar intiharı getirir.
Daha isimleri bilinmeyen nice şairlerle birlikte ölümü beklemektense ölümü yakalayıp, aramızdan ayrılan düşlere selam olsun. Ayrılırken bıraktığınız değerlere minnettarız, ruhlarınız şad olsun.
Kaynakça
http://www.nizamettinugur.gen.tr/?px=1.1.1
http://tarihvemedeniyet.org/2009/10/bir-intiharin-son-dakikalari.html
Satranç Dersleri (Chess Lessons, 1983), Göğekin: İlhami Çiçek’in Anısına (The Sky Harvest: In the
Memoriam of İlhami Çiçek, selected poetry, 1991).