Kabul edelim, Netflix Marvel dizilerinin büyük olayı “Defenders” gerçekten iyi değildi. Hal böyle olunca açıkçası benim ve pek çok izleyicinin ağızının tadı fena kaçtı ve Netflix’in bu güzel başlayan Marvel dizileri serüveni heyecanını kaybetmiş durumdaydı. Açıkçası Defenders’tan sonra çıkan hiçbir Netflix Marvel Dizisini izlemedim ama Daredevil’ın yeri başka.

 İlk sezonuyla gönüllere taht kuran, ikinci sezonuyla bizi iki arada bir derede bırakan Daredevil, bu ayın 19’unda 3. sezonuyla geri döndü. Fragmanları güzeldi ve açıkça çizgi romanlardan “Born Again” hikayesini anlatacak gibi duruyordu. “Born Again” oldukça sert ve karanlık bir çizgi roman serisiydi Daredevil külliyatında, bu da bizi biraz heyecanlandırmadı değil sanırım.

Daha kasvetli ve daha kanlı bir Daredevil izleyeceğimizin ipuçları açıkça gösterilmişti fragmanlarda. Peki, 3. Sezon nasıl?

Benim kuruntularımı boşa çıkaran, izlemesi gayet sürükleyici tam da beklendiği gibi karanlık ve bol bol kemik kırılan bir sezon olmuş. İlk sezondaki gerçekçi konuları ve karakter dinamiklerini tekrara düşmeden daha da ilerleten bir önceki sezonda düştükleri “fantastik” ögeler ekleme hatasına düşmedikleri, dolayısıyla o sezondaki kopukluğun olmadığı bir sezon. Yer yer elbette ki temponun düştüğü bölümler mevcut fakat genel hatlarıyla iyi bölümlere sahip denebilir. Hikaye suç odaklı yapısına geri dönmüş. Bununla beraber geri dönen başka şeyler de var elbet, bunların en başında ise sevilen karakterler geliyor. Wilson Fisk namı diğer “kingpin” bu sezonun odak noktasında. Hapisten yeni çıkmış, Daredevil ve Matt Murdock’tan intikam almaya kararlı, daha gözükara daha cani bir Fisk görülüyor. Bir de bunun yanında hem duygusal hem de ahlaki olarak büyük bir çöküş içindeki Matt Murdock’un suçla baş etme yöntemlerini sorgulamasıyla birlikte dizi, güzel diyaloglara ve kötülüğün doğası hakkında tartışmalara ev sahipliği yapmış oluyor.

Sezonun ana tartışması ise “kötülük” ve suçla savaşırken hangi çizgilerin geçilip geçilemeyeceği ve bulanık çizgilerin aslında suça engel olma adına neden ve nasıl geçilebileceği. Karanlığa ancak karanlıkla mı karşılık verilebilir? Yoksa başka bir yolu, insan olmanın getirdiği bir yükümlülüğü var mı suçla mücadele edenlerin? Suçlular ve gözü dönmüşlerin dünyasını ancak onlar gibi gözü dönmüş biri mi yok edebilir yoksa başka bir yolu var mı bunun?

Oldukça dindar bir karakter olarak resmedilen Matt Murdock’un daha önce avukatlığı bıraktığını ve suçla ancak sokakta savaşılabileceği kararını verdiğini izlemiştik. Bu sezon ise hem dini değerlerini hem de kişisel prensiplerini sorgulayan bir Matt Murdock var karşımızda. Wilson Fisk ile makul bir şekilde mücadele edecek mi yoksa daha kanlı yollara mı başvuracak?

Çekimlere ve teknik detaylara geçersek; önce göze çarpan dövüş koreografilerindeki bariz sertleşme oluyor. Her zaman biraz daha az ışıkla ve şehrin karanlığını yansıtacak şekilde çekilen dizide yine o karanlık ve ağır hava hissediliyor. Şehrin insanla olan bağlantısı, suçların şehirlere, şehirlerin suçlara karışması atmoseriyle verilmiş durumda. Oyunculuklarda ise yine fire yok. Herkes karakterlerin derinliğini ve duygularını yansıtmış.

Sonuç olarak bir “süper kahraman” işi olarak Daredevil bence bu sezonuyla bekleneni hatta daha fazlasını veriyor. Hem çizgi romanlardan besleniyor hem de sanatsal yönüyle sınıfta kalmıyor. Zevkli aksiyon sahneleri, sürükleyici karakter dramaları ve harika oyunculuk performansıyla hem gergin hem de keyifli bir sezon vaat ediyor.

Leave a Reply