Bir Gün Geldi Dönence: Stranger Things ve Yerelleşme

Netflix ajansı, geçtiğimiz hafta attığı kusursuz bir adımla dünya genelinde oldukça popülerleşmiş ancak Türkiye’de benzer etkiyi yaratamamış bir diziyi ülkemizdeki hedef popülaritesine çekmeyi başardı. Netflix Türkiye, Stranger Things dizisinin 2.sezon tanıtımı ve fragmanı için “yerelleşme” kozunu kullandı ve sosyal medyanın da gücü ile istediğini elde etti. Bu adım, yani “yerelleşme” kozu olarak bahsettiğim kavram, daha çok köklü markaların belirli ülke pazarlarına adapte olmak adına o ülkeye ait unsurları reklam ve tanıtım malzemesi yapmalarıdır. İnsan, doğası gereği kendi kültürüne, tanıdık olana yönelmeye oldukça meyilli ve yerelleşme de bu bilginin reklamcılık sektöründe bir strateji olarak kullanılmasıdır. İçeriğin bu kadar çeşitli olduğu bir piyasada en başarılı yapımlar bile sağlam bir tanıtıma ve ajanslarının doğru hamlelerine ihtiyaç duymaktadır. Stranger Things için atılan doğru hamle de; Barış Manço’nun efsane şarkısı Dönence ve bir yılların fenomen araştırmacı gazeteci ve programcısı Sadettin Teksoy’un tanıtıma konuk edilmesi oldu. Bu seçimin arkasında müthiş bir çalışma, yaratıcılık ve öngörü yatıyor; dizinin teması, zaman-mekan kuramı ile uyum içerisinde iki unsur karşımızda. Tanıtımları izleyenler zannediyorum bana hak verecektir: Sadettin Teksoy, bütünün mizah ve nostalji kısmını sırtlayarak, bizi o mistik programlarını yaptığı geçmiş yıllara sürüklüyor. Barış Manço ise hepimizde ortak bir sevgi, ortak bir tebessüm yaratıyor; “Dönence” sanki bu dizi ve bu tanıtım için özene bezene yazılmış bir arka fon olarak zamansızlığı ve uyumu ile şaşırtıyor.

https://www.youtube.com/watch?v=gAeXwKzzlPo

Stranger Things, bilim-kurgu temelinde korku ağırlıklı bir nostalji dizisi. Bir çocuğun kasabada mistik bir şekilde kaybolması ile başlayan olayları ele alıyor ve kurgu 80’lerde geçiyor. Dolayısıyla karakterlerin kostüm seçimleri, sahne dekorasyonları; kasaba, arabalar; diyaloglar, kelimeler, müzikler ve daha birçok detay buram buram “nostalji” kokuyor. Detaylar üzerinde gösterilen emek, meyvesini veriyor ve diziyi izlerken bir iki bölüm sonra kendinizi, anne babanızın gençken izleyip size de önerdiği eski bir dizinin bölümlerini izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Üstelik, dizinin odağındaki korku öğesi ve senaryo, izlediğim filmler doğrultusunda bana kesinlikle nostaljik korku filmlerini anımsatıyor. Stephen King,  Steven Spielberg etkilerini görmemek neredeyse imkansız. Zira bizzat Stranger Things’in yaratıcıları Duffer kardeşler, en büyük ilham kaynaklarının geçmiş yapımlardan kült korku ve gerilim filmleri olduğunu röportajlarında açıkça belirtiyor.

Senaryo oldukça başarılı, sürükleyici bir çizgide ilerliyor. Ancak bence diziye dair en takdir edilmesi gereken unsur oyunculuklar. Yine röportajlardan edindiğimiz bilgilere göre özellikle çocuk oyuncuların seçimi konusunda ekip oldukça titiz davranmış; 906 erkek ve 307 kız çocuğu arasından bugünkü kemik kadro seçilmiş. Biraz şans biraz da ekibin öngörüsü ile bu kemik kadro gerçekten usta oyuncuları kıskandıracak performanslar sergileyen, kendilerine hayran bıraktıran çocuklardan oluşuyor. Sosyal medya aracılığı ile kemik kadronun aslında günlük hayatta da birbirlerinin en yakın arkadaşları haline geldikleri görülüyor ve aralarındaki bu samimiyet ve yakınlık kesinlikle ekrana dengeli bir uyum içerisinde yansıyor.

Çocuklardaki yetenek ve uyum bir yana, çoğumuzun yıllarca hayranlıkla izlediği Winona Ryder diziye ilginç bir bütünlük katıyor. Kaybolan çocuğun annesi rolünde gördüğümüz Ryder, belki de tanıdık bir sima olması dolayısıyla usta oyunculuğunun da ilerisinde dizi için toparlayıcı ve birleştirici bir işlev görüyor, sahneyi dolduruyor.

Kurgu, ilk sezonda adım adım çözülüyor ve ipleri izleyicinin eline veriyor. Will’ in kaybolması ile başlayan gizem, her detayı ile olmasa bile genel hatları ile çözülmüş oluyor. Bu nedenle son bölüme kadar benim gibi birçok izleyici, Stranger Things’in bir mini dizi olduğunu düşünmüş ve bir final beklemişti ancak görünen o ki Duffer kardeşlerin bizi bir yere bıraktığı yok. Yine Stephen King temasına, bilim kurguya ve 80’lere doyamayacağımız bir 2.sezon yayınlandı, yeni oyuncular ve daha detaylı bir kurgu açıklaması ile. Senaryodaki hızlı akış nedeni ile 1 sezonun bile yeterli olabileceğini düşünen bir izleyici olarak, dizinin tekrara düşmeden, izleyiciye yeni ne sunabileceği konusunda birtakım endişelerim var ancak karşılaştığım olumlu yorumlar şimdilik iyiye işaret diyebilirim. Diziye olan beğenimi bir kenara bırakarak objektif olmaya çalışıyor ve yalnızca Netflix Türkiye ekibinin bu başarılı kozu, Dönence ve Sadettin Teksoy fikirleri hatırına bile izlemeye değer bir sezon görüyorum önümüzde. Zaten sezon bütün bölümleri ile yayınlandı ve de “dün çoktan döndü buralarda.” En iyisi bir an önce bu başarılı kurguya bir şans vermek!

 

 

Kaynaklar:

https://www.buzzfeed.com/matwhitehead/26-facts-you-probably-didnt-know-about-netflixs?utm_term=.he3J3QrLr#.eljVvEZLZ

 

Fotoğraflar:

https://www.digitaltrends.com/movies/stranger-things-season-2/

http://www.telegraph.co.uk/on-demand/0/stranger-things-creators-matt-and-ross-duffer-winona-ryders-neve/

 

 

 

 

 

 

 

Leave a Reply

1 comment

  1. berna kara

    her yazıdan sonra bahsettiğin konuya gidiyor ve yeni şeyler öğreniyorum eline sağlık