1948 yılında vizyona giren Rope, İngiliz Yazar Patrick Hamilton’un 1929 yılında kaleme aldığı aynı adlı tiyatro eserinin bir uyarlaması niteliğinde. Gerilim sinemasının üstadı Alfred Hitchcock’un ilk renkli filmi olan Rope; Hitchcock’un alışılmış suç filmleri kadar gerilim ve gizem dozajı yüksek bir film değil. Daha çok felsefi altyapısıyla öne çıkan Rope, bu özelliğiyle ünlü yönetmenin diğer yapıtlarından ayrılıyor.
Rope sinema dünyası tarafından bir deneysel film olarak nitelendirilir. Bu nitelendirilmenin sebebi çekildiği dönemin ötesinde yenilikler barındırmasıdır. Öncelikle film tek bir mekanda geçmektedir. Hitchcock bu filmle birlikte tek mekan filmlerinin de iyi bir senaryoyla başarılı yapıtlara dönüşebileceğini ispatlamış ve bu sayede bir çok yönetmene ilham kaynağı olmayı başarmıştır. Mesela çoğumuzun izlediği en azından adını bir yerlerden duyduğu gelmiş geçmiş en ünlü tek mekan filmi 12 Angry Men (1957), Hitchcock’un ispatıyla cesaretlenen ve bu filmi çekmeye karar veren Sidney Lumet yapıtıdır. Rope’un bir diğer yenilikçi özelliği ise süresinin 80 dakika olması gibi anlatılan olayın da 80 dakika olmasıdır. Bunun bir nedeni tiyatrodan uyarlama bir film olması ve Hitchcock’un eserini tiyatro tadında yansıtmak istemesidir. Ama en önemli nedeni; ilk dakikadan itibaren cinayete şahit olmuş seyircinin cesedin odadan çıkarılmadığına tamamen emin olmasını sağlamaktır. Bana sorarsanız olayın tek mekanda geçmesi ve gerçek süre tekniği filme apayrı bir seyir zevki katmış.
Rope filmi Friedrich Nietzsche’nin ortaya attığı üst insan kavramıyla doğrudan ilişkili olduğu için öncelikle bu kavramı açıklamakta yarar var. Üst insan Nietzsche’nin gelecek nesillerle oluşacak insan öngörüsüdür. İnsan evriminin sonraki aşamasıdır. Ona göre maymun insan için ne ise insan da üst insan için o olmalıdır. İnsana yakışan güçlü, korkusuz ve acımasız olmaktır. Nietzsche’ye göre üst insan ahlaki değerlerini kendi oluşturmalıdır. Bilinmeyen metafizik varlıklarla oluşturulmuş düşünceler üst insana ait olamaz. Yani Nietzsche üst insanın her türlü dini inanışı reddetmesi gerektiğini savunur. Ona göre üst insan mertebesine ulaşmak vicdansız, duygusuz ve iradeli olmaya bağlıdır.
“Maymun, insan için nedir ? Bir kahkaha veya acı veren bir utanç. Üst insan için insan da böyledir: bir kahkaha veya acı veren bir utanç.” F. Nietzche (Böyle Buyurdu Zerdüşt)
Üst insan kavramanı netleştirdikten sonra filmin işlediği hikayeden kısaca bahsetmek gerekirse: Philip ve Brandon üniversitedeki felsefe hocaları olan Rupert’ın kendilerine mantıklı sebeplerle anlattığı üst insan felsefesinden etkilenirler ve eski sınıf arkadaşları olan David’i biraz heyecan yaşamak ve kusursuz cinayet işleyebileceklerini kendilerine ispatlamak adına bir iple boğarak öldürürler. Cesedini ise kaldıkları lüks dairenin oturma odasında bulanan antika bir sandığa yerleştirirler. Bu cinayetlerini kutlamak ve kusursuzluğunu ispatlamak adına bir yemek daveti düzenlerler ve bu yemeğe kurbanın nişanlısı, babası, yakın arkadaşı, halası ve felsefe hocaları Rupert’i davet ederler. Fakat olaylar hiç hesaplamadıkları şekilde gerçekleşir.
David’in Ölümü
Philip ve Brandon David’i öldürdükten sonra bu olayı kutlama adına birer kadeh şampanya içmeye başlarlar. Philip bu cinayeti Brandon kadar soğuk kanlı kalarak atlamamıştır. Pişmanlığı ve çaresizliği hareketlerine ve yüzüne yansımaya başlamıştır bile. Brandon’a çeşitli sorular sorarak içini rahatlatmaya çalışır. Bu soruların en çarpıcısı Brandon’a David’i öldürürken ne hissettiğini sormasıdır. Brandon’un cevabı ise insan hayatını hiçe sayar cinstendir: “Birden gövdesi ağırlaştı işte o an bittiğini anladım ve sonra kendimi güçlü hissetmeye başladım’’. Brandon insanların kendinden değersiz olduğu kanaatindedir ve bu sebeple insanları öldürme hakkına sahip olduğunu düşünmektedir.
Garip Bir İmza: Yemek Daveti
Brandon işlediği cinayetinin bir imzası olarak yemek daveti düzenler. Amacı Rupert gibi üst insan olarak nitelendirdiği hocasına işlediği kusursuz cinayeti sunarak hayranlığını kazanmaktır. Davetin ilerleyen dakikalarında herkes David’in neden bu kadar geciktiğini düşünmeye başlar fakat Brandon sınırları zorlayarak, cesedi sandıkta soğumakta olan David’in babası Profesör Henry Kentley’le hararetli bir tartışmaya girer:
— Doğru yanlış sıradan insanlar için icat edilmiş kavramlardır; çünkü bunlara ihtiyaçları vardır.
— Sen galiba Nietzsche’nin “Üstün İnsan Teorisi”ni okumuşsun.
— Evet, okumuştum.
— Hitler de okumuştu.
— Ama Hitler tam bir paranoyaktı. Üstün insanı yaratacağım derken bir sürü beyinsiz katil yarattı. Ben olsam hepsini asarım. Ben dünyadaki bütün yeteneksizleri ve aptalları asarım.
Geç Kalmış Bir İtiraf
Rupert ilerleyen dakikalarda dedektif havasına bürünmeye başlar. Brandon’ın üst insan hakkındaki kendinden emin konuşması ve Philip’in gergin hareketleri bir şeylerin ters gittiğine inandırmaya yetmiştir onu. Philip ve Brandon’ı sorularıyla köşeye sıkıştırır ve sonunda David’i öldürüp sandıkta sakladıklarını anlar. Brandon’a nasıl böyle bir şey yapabileceklerini sorar. Brandon ise kendisini sadece onun anlayabileceğini söyler çünkü Rupert’le her zaman hemfikir oldukları üst insan teorisini hayatına uygulamak istemiştir. Rupert bu sözler üzerine derin bir sarsıntı yaşar ve Brandon’ın teoriye hayal bile edemeyeceği anlamlar yüklediğini haykırır ve sonrasında ağzından şu çarpıcı itiraflar dökülür:
Bu gece üstün insanlar ve sıradan insanlarla ilgili düşündüklerimden utanç duymama neden oldun. Bu utanç için sana teşekkür ederim çünkü herbirimizin ayrı ayrı bireyler olduğumuzu biliyorum artık. Hepimizin yaşama ve bir takım fikirler üretme hakkı var. Ama içinde yaşadığımız topluma karşı da sorumluyuz. Sen hangi cüretle ve hangi hakla az sayıdaki üstün insanlara dahil olduğunu iddia edebilirsin ki? Sen hangi hakla şu sandıkta yatan adamın hayatının sıradan olduğuna ve öldürülebileceğine karar verebiliyorsun? Sen kendini Tanrı mı zannediyorsun Brandon?
Genel olarak Brandon’un Nietzsche’nin üst insan kavramıyla pek de uyuştuğu söylenemez çünkü o, bu cinayeti hazlarından bağımsız bir şekilde gerçekleştirememiştir. Mesela, David’in Harvard mezunu olmasının bile öldürülmesi için yeterli olduğuna inanır ve onu öldürdükten sonra aldığı keyif yüzünden okunur. Yani bu film aslında üst insan teorisinin yanlışlığını vurgulamaz. Bu teorinin yanlış kişilerce yanlış yorumlanmasının açtığı yıkımları ve kimsenin kendini üst insan olarak nitelendiremeyeceğini vurgular sade bir üslupla.
Bana sorarsanız Hitchcock’un bu yalın ve anlamlı yapıtla seyirciye vermek istediği en önemli mesaj; filozofların felsefi düşünceleri, ütopyaları, öngörüleri insanları etkilemiş ve harekete geçirmiştir ama yanlış yorumlanmaları Hitler gibi cani insanların ortaya çıkmasına zemin hazırlamış ve bir çok masum insanın acımasızca katledilmesine sebep olmuştur.