Not: Yazımı, sayfanın sonuna eklediğim müzik eşliğinde okumanızı tavsiye ederim.
Canavarlar gerçek, hayaletler de. İçimizde yaşıyorlar ve bazen onlar kazanıyor.
Stephen King
Kimimiz canavarların, hayaletlerin ya da bunlara benzer varlıkların olup olmadığını sorgularken; kimimiz de bu tür mistik oluşumların var olmadığını kesin olarak kabul etmişizdir. Özellikle küçük yaşlarımızda, belki de ilk fobilerimizden “karanlık korkusu” ya da “karanlıkta belirecek olan ürkünç görünümlü bir canavar” düşüncesi bazı gecelerimizi rahatsız şekilde geçirmemize neden olmuştur. Çocukluğumuzdan yetişkinliğimize kadarki süreçte vücudumuzun biyolojik dengesiyle doğrudan bağlantılı olan “korku” hissi evrimleşmektedir. En erken dönemlerimizde bizlere anlatılan ve genellikle perili evleri konu alan masallarla, korku temasını işleyen çizgi filmlerle belki de çeşitli filmlerle canavarların, hayaletlerin ya da perilerin var olup olmadığı sorusuyla karşı karşıya gelmişizdir. Spiritüel yönden düşünüldüğünde açıklanamayan bazı durumların yorumları ile materyalistlerin bu tür varlıkların olmadığı yönündeki argümanları arasındaki tartışma kesin bir sonuca varamamaktadır. Kendi anılarımda yolculuğa çıktığım zaman sevdiğim çizgi filmlerden bazı korku ögelerini öğrendiğimi hatırlıyorum. Özellikle ilkokul dönemlerime denk gelen zamanlarda “Adams Ailesi” favori dizilerimden biriydi. Ayrıca Türk sinemasına ait olan ve oldukça ikonik hale gelmiş “Süt Kardeşler” filminin “Gulyabani”sinin de kültürümüzün sinema dünyasına aktarılmış en ünlü canavarı olduğu kanaatindeyim.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük bir şölen şeklinde kutlanan ve Türkiye de dahil olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde son dönemlerde popülaritesi hızla artan “Cadılar Bayramı” (Halloween) teması dahilinde ikonik canavarları ele almak istedim. Öncelikle “Cadılar Bayramı”, her sene 31 Ekim’de kutlanan, Pagan ve sonrasında Hristiyan kökleri olmasına rağmen günümüzde seküler (dinden bağımsız, dinî ya da ruhanî olmayan; manastır düzeninin bir parçası olmayan) bir kutlama halini almış bayram olarak tanımlanmaktadır. Keltler 1 Kasım’ı yazın bitişi, kışın başlangıcı kabul ediyorlarmış. O günde ayrıca, ölülerin ruhlarının geçmişte yaşadıkları evleri ziyaret ettiğine inanılıyormuş. Tepelerin üzerinde, evlerdeki ocakları tutuşturmak ve aynı zamanda kötü ruhları uzak tutmak için büyük ateşler yakılıyormuş. İnsanlar, ortalıkta dolaştığına inandıkları ruhlara tanınmamak için maskeler takıyor, kostümler giyiyorlarmış.
Cadılar Bayramı hakkında birçok farklı görüş olmasına rağmen dünyanın birçok ülkesinde eğlence amaçlı düzenlenen etkinlikleri ve kostüm partileriyle bu bayramın renkli bir kutlama olma özelliği taşıdığı bir gerçek. Bu yazımda korku teması içinde 19.yüzyıl edebiyat dünyasına damgasını vurmuş üç kendine özgü karakterden; Frankeistein, Başsız Süvari (Headless Horseman) ve Dracula’dan edebi var oluşları dışında beyazperde ya da popüler kültürde edindikleri rollerini de ele alarak bahsedeceğim. Keyifli okumalar!
Frankenstein | Mary Shelley (1818)
Frankenstein, 19.yüzyılın ilk yarısında 19-20 yaşlarındaki genç bir kızın zihninden kağıda dökülen ve edebiyat dünyasının en popüler canavarları arasında gösterilen karakterdir. Mary Shelley henüz çok gençken yazdığı bu eserle aktardığı kişilik analizleri, psikolojik çözümlemeleri ve kullandığı profesyonel üslupla olağanüstü bir başarı elde etmiştir. İçinde yaşadığı toplumun özellikle Fransız Devrimi’nin ve Sanayi Devrimi’nin etkilerini okurlara başarıyla yansıtmıştır. Romantizm akımının Gotik edebiyatıyla harmanlandığı Frankenstein kitabının kapağında “Modern Prometheus” başlığı da dikkat çeker. Prometheus, Yunan mitolojisinde sadece Olympos Dağı’nda yanan “ateş”i tanrılardan çalıp insanlara götüren Titan’dır ve bu davranışı sonucunda çok ağır bir şekilde cezalandırılır. Bu mitte ateş, bilgeliği temsil etmektedir ve insanoğlu ateşle tanıştıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır. Frankenstein romanında, Prometheus’un ateşinin karşılığı elektriktir. Canavarın yaratıcısı doktor Victor Frankeistein, yıldırımların elektrik gücünü kullanarak canavara hayat verir ve Victor da sadece tanrılara ait olan can verme ayrıcalığını kullandığı için Prometheus gibi acı çeker. Eserde Shelley’nin vurgulamak istediği temel düşünce şu şekilde özetlenebilir:
Frankenstein, dünyaya bir bebek kadar günahsız geldiği halde hem yaratıcısı tarafından reddedilmesi hem de karşısına çıkan tüm insanlar tarafından dışlanması sonucu bir canavara dönüşmüştür.
Frankensten’nin birçok yorumu bulunmakla birlikte kitaptaki orijinal görsel imajı ile ilgili varyasyonlar oluşturulmuştur. Zihinlerimizdeki en kült görünümün 1931 yılında vizyona giren Frankenstein filmine ait olduğunu düşünmekteyim. Ayrıca canavarın orijinal haline en yakın yorumunun üç sezon sonunda ekranlara veda eden dizi “Penny Dreadful”da Rory Kinnear’ın oyunculuğuna ait olduğunu söyleyebilirim.
Başsız Süvari (Headless Horseman) | Washington Irving (1820)
The Legend of Sleepy Hollow (Sleepy Hollow Efsanesi) olarak da bilinen Başsız Süvari, Washington Irving’in yazdığı kısa hikâyelerden biridir. Günümüzde popüleritesini koruyan hikâye, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk masalları arasında yer almaktadır. Hikâye yaklaşık olarak 1780’lerde, Sleepy Hollow adında gözden uzak bir vadide geçer. Efsane, bir okul öğretmeni olan Ichabood Crane’in hayatını konu alır. Crane, bir sonbahar gecesinde katıldığı partiden ayrılırken bir Alman askerinin hayaleti olduğu düşünülen Başsız Süvari tarafından takip edilir. Süvari, Amerikan Bağımsızlık Savaşı esnasında isimsiz bir çatışmada başıboş bir gülle ile vurularak kafasını kaybetmiştir ve kafasını aramak için geceleri savaşın olduğu yere gitmektedir. 1820 yılında yayımlanan hikâyeden önce Başsız Süvari‘yi, 1999 yapımı “Sleepy Hollow” (Hayalet Süvari) filmiyle öğrendim. Johnny Depp’in başarılı Ichabood Crane performansı ve filmin kararındaki gerilim tansiyonu ile hikâye oldukça ilgimi çekti. Daha sonra “Sleepy Hollow” dizisinin hikayeyi günümüz modern toplumuna uyarlaması ilgimi cezbetti. Olağanüstü olayların ve karakterlerin yüzyıllar arasındaki geçişinin ustalıkla yansıtılması, dizinin başarılı unsurları arasında yer almakta.
Dracula | Bram Stoker (1897)
Vampirler olağanüstü görüş yeteneklerinin izin verdiğinden çok daha fazlasını görürler ve kana susamışlıklarının ardında hiç de azımsanamayacak bir insancıllık yatar.
Karanlık tarafın belki de en popüler ismi olan Kont Dracula, 1897 yılında yayımlanmış ve içerdiği derinlikle birçok sosyal, duygusal, ruhani, politik ve klasik toplumsal anlam ve göndermeleriyle günümüze kadar etkisini sürdürmüştür. Bram Stoker kitabında, Drakula dışındaki ana karakterlerin düşüncelerini ve duygularını onların yazılarından ya da günlüklerinden alıntılama yönemini kullanarak okuyucuya aktarmıştır. Bu sayede Drakula, Transilvanya’dan Viktorya dönemi İngiltere’sine kadar yaşanan dramları ve korkuları betimleyebilme ayrıcalığına sahip olmuştur. Tartışmasız şekilde, tarih boyunca en çok taklit edilen olma özelliğini taşıyan karakter, efsaneye göre Transilvanya’da insanlara dehşet saçmaktadır. Kimilerine göre akla yatkın kimilerine göre tamamen hayal ürünü varlıklar olan vampirler, yüzyıllar boyunca çeşitli kültürlerde yer alan efsanelere ve mitolojiye konu olmuşlardır. Birçoğumuzun aşina olduğu şekilde Drakula karakterinin, tarihsel bir figür olan Voyvoda III. Vlad Tepeş namı diğer Kazıklı Voyvoda’dan etkilenerek kaleme alındığı bilinmektedir. Yapılan birçok araştırma sonucunda III. Vlad’in, Bram Stoker için esin kaynağı olduğu ile ilgili bilgiler elde edilmiştir. Düşmanlarına karşı büyük bir acımasızlık timsali olan Kazıklı Voyvoda, döneminde yaşamış olan en ürpertici liderler arasında yer almıştır. Hakkında birçok kitap ve film bulunan canavarın en erken yorumlarından “Nosferatu” sinema dünyası klasikleri arasında yer alırken; Drakula’nın en başarılı yorumlarından biri de Bela Lugosi‘nin 1931 yapımı olan “Dracula”daki performansıdır. Lugosi’yi, Tim Burton’ın “Ed Wood” filminde Drakula yorumuna göndermeler yapılan sahnelerde de görebilirsiniz. Ayrıca Gary Oldman’nın Drakula performansının da altını çizmeden geçemeyeceğim. Bugüne kadar Drakula yorumları arasında beni en etkileyen ise hikâyenin bale türüne adapte edilmiş versiyonu oldu. Birkaç sene önce Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenen “Kont Dracula” balesi, bugüne kadar izlediğim en başarılı eserlerden biriydi.
Sanat dünyasının farklı bir boyutunda görüşmek üzere!
Kaynakça
http://www.garfieldforever.com/garfield-halloween-wallpaper-1024×768.html
Wikipedia- Cadılar Bayramı
https://genius.com/Mary-shelley-frankenstein-or-the-modern-prometheus-chapter-1-annotated
Wikipedia- Başsız Süvari
Her Yönüyle Vampir- Barb Karg, Arjean Spaite, Rick Sutherland (Arkadaş Yayınevi)
Frankeistein ya da Modern Prometheus- Mary Shelley (İş Bankası Kültür Yayınları)
https://poliwko.wordpress.com/category/graphic-novels/