Emile Zola

Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından Emile Zola’nın, artık klasikleşmiş ve Fransa sınırlarını da aşarak bütün dünyaya, bütün insanlığa ve bütün işçilere mal olmuş eseri Germinal, her ne kadar 19. yüzyıl Fransa’sı ve Fransız insanı hakkında bizlere bir şey anlatıyor olsa da temelinde, bir düşüncenin, bir ideolojinin filizlenip çiçek açışını ve maden işçilerinin günümüzde hâlâ yaşadıkları büyük dramı barındırıyor.

Hikâye, Etinne Lantier isimli bir gencin çalışmak için Fransa’nın kuzeyindeki bir maden şehrine gelmesiyle başlar ve Etienne’nin bu şehirden ayrılışıyla da son bulur. Yani geçen bu süre zarfında meydana gelen her şeyin kıyısında köşesinde mutlaka Etienne ile karşılaşırız. Hikâyemizin kahramanı Etienne, sosyalist düşüncelere sahip bir gençtir ve kömür madeninde çalışmaya başlamasıyla beraber zengin-fakir arasındaki devasa farkı, işçilerin içinde bulundukları sefaleti daha yakından gözleme fırsatı yakalayacaktır.

Geçen süre boyunca diğer işçileri greve ikna etmeye çalışır ve sonunda da bunu başarır Etienne. İşçileri canlarından bezdiren son şey ise, tünellerde kolon olarak kullanılan tahta sütunların sağlam olmaması ve bu sebeple küçük bir kaza meydana gelmesi sonucu, şirketin (the company), işçilerin maaşında kesinti yapmasıdır.

Burada bir parantez açıp, romanın içine serpiştirilmiş bazı ideolojilerden de bahsetmek gerek: Sosyalizm, bunların en başında geliyor. Etienne’i sosyalist olarak tanımlamak çok da yanlış olmaz sanırım. Diğer yandan sosyalizme, yani Etienne’nin grev ve ‘birlik olma’ fikirlerine karşı çıkan bir başka kahramanımız, Rusya’dan göçüp Fransa’ya çalışmaya gelmiş işçi Souvarine çıkıyor karşımıza. Souvarine, Etienne’in aksine, içinde bulundukları kapitalist düzenin grev veya birlik olmakla yıkılamayacağını, söylüyor. Ona göre, her şey tamamen yıkılıp yeni baştan kurulmalı. Yani “anarşizmi egemen kılmadan, kapitalist düzen yıkılamaz”, demek istiyor Souvarine. Peki, sonunda kim mi kazanıyor? Gelin birlikte bakalım:

Grev, her ne kadar güzel ve barışçıl bir şekilde başlasa da kalabalık arttıkça, insanlar kontrol edilemez boyutlara ulaşır ve tahmin edilemeyecek işlere kalkışırlar. Mesela, önceleri delegeler şeklinde şirket patronlarıyla görüşen grevciler, taleplerini iletir ve bu talepler yerine getirilinceye kadar iş başı yapmayacaklarını söylerler. Aradan aylar geçer ve açlıkla boğuşan insanların hiçbir talebi kabul edilmez: Kimi işlerine geri dönmek zorunda kalır, kimi daha da kinlenir. Romanın ana kahramanlarından biri olan Maheu ve ailesi de bu kinlenenler arasındadır. Kuşaklar boyu madenci olan bu aile, grev sırasında küçük kızlarını kaybeder. Etienne, açlıkla boğuşan ve gün geçtikçe daha da çöken ve usul usul yitip giden insanları görünce, grevi sürdürmenin anlamsız olduğunu ve bunu sonlandırıp tekrar çalışmanın daha doğru olacağını söyler ama kızını kaybeden, diğer çocuklarına da yedirecek bir şey bulamayan kadın ona şöyle cevap verir:

“Benim kızım öldü, başka insanlar öldü, bunların hepsi bir hiç için miydi?”

 

Romanın bir başka can alıcı sahnesi de, grev yapan işçilerin bir fırını basmasıdır. Fırın sahibi adam, öncesinde kimseye bedava ekmek vermeyi kabul etmemiş, beğendiği bazı kadınlara da çirkin tekliflerde bulunmuştur. Deliye dönmüş kalabalık, fırıncının çatıdan kaçmaya çalışırken düşüp ölmesine sebep olur fakat iş burada da bitmez. Kadınlar arasından bir grup, zaten ölmüş olan adamın pantolonunu sıyırarak penisini keser ve bir zafer edasıyla onu herkese gösterir. Grev, artık anlamını yitirmiş ve başka bir boyuta doğru evrilmiştir.

Romanı henüz okumayanlar için, derin bir anlatım yapıp bütün romanı özetlemek doğru olmaz.  O yüzden gelin, romanın vermeye çalıştığı mesajlardan bahsederek yazıyı noktalayalım:

Roman boyunca çizilen zengin imajı, zengin ve fakir arasındaki iletişim, alışagelinmişin biraz dışında kalıyor: Patronlar, işçilere ücretsiz ev vermekte, her kış kömür yardımı yapmakta ve bir nevi sağlık sigortası uygulamaktadır. Hatta işçilerin izin günleri bile vardır. İşçilerin daha yüksek ücret talep etmesi üzerine patronlardan biri şöyle der: “Madenden çıkardıklarımızı satamıyoruz, mallar elimizde kalıyor. İşçilerin parasından kesinti yapıyoruz ki bu maden çalışmaya devam etsin. Ama hiçbiri bizi anlamıyor.Yani, roman boyunca karşımıza çıkan “zengin” figürü zalimlikten uzak; aksine, aynı sosyal statüde olmasa bile işçiler için bir şeyler yapmaya çabalayan insanlardan meydana geliyor. Öyle ki bir maden kazası sonucu, göçük altında kalan işçileri arama kurtarma çalışmalarına şirketin sahiplerinden biri de katılıyor.

Bu da biz okurları biraz daha derin düşünmeye sevk ediyor: Bu şartlarda grev bir gereklilik miydi? Sınıflar arası farkın bu denli büyük olması, sadece zenginlerin suçu mu?

Etienne’nin de söylediği gibi, bu düzen bir gün mutlaka yıkılacak ve yerine bir yenisi gelecektir ama insanoğlu ne yaparsa yapsın eşitsizliği ortadan kaldıramayacaktır. Eşitsizlik, insanlar var oldukça yaşayacaktır. Romanın en temel mesajlarından biridir bu. Sayfalar kapitalizmle açılır, araya bazı sosyalist hareketler girer, anarşizm kendini bir yerde gösterir ve roman en sonunda, kapitalizmin galibiyetiyle son bulur.

 

Not: Germinal’in birçok sinema ve televizyon uyarlaması bulunsa da en dikkat çekici olanı şüphesiz ki yönetmen Claude Berri’nin 1993 yılında beyaz perdeye uyarladığı versiyonudur ve fotoğraflar, o filmden karelerdir.

 

Görseller:

http://tr.internationalism.org

bbc.co.uk

imdb.com

sosyalbilimler.org

 

 

 

 

 

Leave a Reply