Açlık ve de yokluğun içinde doğdu. Hayatına, ailesi ile göç ederek yeni bir sayfa açtı. Zorluklara karşı bir sıfır geride başlayan bu hayatta ailesini kurtarması gerekiyordu. O yüzden futbol oynayan amcasını kendine rol model edindi ve futbola tutundu. Bu çabaları gören futbol da onun bu çabasını boş bırakmadı. Onu ödüllendirdi ve futbol tarihine adını altın harfler ile yazdırdı. Oynadığı her takımda büyükleşti ve de efsaneleşti. Karşınızda Didier Drogba.

               11 Mart 1978 yılında Fildişi Sahili’nde doğdu. Gençlik yıllarında zorlu yaşam koşullarının olduğu bir köydü. Erken yaşamı, kendisini ve ailesini harap eden çok sayıda açlık gördü. Bu yüzden hem fiziksel hem de zihinsel gelişimini sınırlayan yetersiz beslenmeden muzdaripti. Bu kadar karanlığın içinde sadece onlara amcası Michel Goba umut olabilirdi. Ailenin Fransız bir akrabası ve futbolcu olan Goba aileye para göndererek umut oldu. Finansal konuda aileye umut olan amcası Drogba’ya futbol konusunda örnek oldu ve Drogba için her şey daha yeni başlıyordu.

               Drogba amcasının onları ziyaret ettiği zaman onu yanına alıp Fransa’ya götürmesini hep istemişti. Ancak işler istendiği gibi gitmedi ve Fransa Goba’nın vizesini reddetti. Bunun üzerine aile dara düştü ve de uzun süren konuşmalar sonucunda aile Drogba’nın tek başına Fransa’ya seyahat etmesi gerektiğine karar verildi. Hayatında ilk defa uçağa binecek olan Drogba için bu kesinlikle kolay bir şey değildi. Ailesinden uzağa hiç bilmediği bir yere giden Drogba ve boyunda yazan “DIDIER DROGBA MICHEL GOBA İLE PARİS’TE BULUŞACAK” etiketi, ailenin ve küçük Drogba’nın korkusunu ve çaresizliğini gözler önüne seriyordu. Hiçbir sıkıntı çıkmadan amcası ile buluşan Drogba için her şey şimdilik yolundaydı. Ancak unuttuğu bir şey vardı, hiçbir başlangıç kolay değildi.

               Drogba’nın ailesi onun akademiye odaklanması gerektiğini düşünmekteydi. Ancak amcasının düşünceleri farklıydı. O, Drogba’nın içindeki futbolcu ruhunu görmüştü ve onun da kendisi gibi futbolcu olmasını istiyordu. Bu yüzden onu futbol akademisine yazdırdı. Amcası ve ailesi Drogba’nın geleceğini belirleme konusunda ilk başta anlaşamadı ama en sonunda karar vermişlerdi. Drogba hem futbolu hem de akademiyi karıştırması gerektiğine karar verildi. Futbol akademisinden çekilen Drogba okulunun genç futbol takımına resmi olarak kaydoldu. Her ne kadar huzursuzluk ortamı çözülse de Drogba içten içe ailesini özlüyordu. Bu özlemini amcasına anlatan Drogba yaptığı bu başlangıcı kısa bir sürede bitirdi ve ailesinin yanına döndü.

               Her başlangıcın zor olduğunu söylemiştik. Fransa’dan dönüp Fildişi Sahili’ne tekrardan alışmak da aynı şekil de zordu. Netice de ülke hala ekonomik çöküşün zirvesindeydi. Ailesi Drogba’nın okul ücretlerini dahi ödeyemiyordu ve bu yüzden Drogba artık okula gidemiyordu. 11 yaşına kadar arkadaşları ile yakınlardaki futbol sahalarına giderek antrenman yapıyordu. Fransa’da kazandığı yeteneklerin körelmesini istemiyordu. Ancak ailenin işlerini kaybettikten sonra hayatları kökten değişti. Bu düzene daha fazla dayanamayan aile, tekrardan Fransa şansını denemek istiyordu. Aile utanarak tek umutları olan Michel Goba’ya ulaştı. Tüm hepsi aldıkları karardan pişmandı ancak hiçbir şekilde yapacakları bir şey yoktu. Michel Goba ise aileye yüzünü dönmedi ve Drogba’nın Fransa’ya gelmesi için tekrardan para gönderdi.

               Michel Goba’nın yanında futbol ile alakalı ince detayları öğrenen Drogba kariyerini sağ bek oynadığı gençlik seviyesinde sürdürdü. Goba onu 1993 yılında bir gençlik futbol kulübü olan “Levallois SP” ile ilişkilendirdi. Futbol kâğıt işini 14 yaşında Le Mans’ta izledi. Bir yandan futbola bir yandan eğitimine ağırlık veren Drogba lise eğitiminden sonra Maine Üniversitesi’ne gitti. Le Mans’ta eğitimini futbolla birleştirdi. 21 yaşında muhasebe derecesini aldı. Ancak istediği hayatın bu olmadığına karar verdi. O futbol için yanıp tutuşuyordu. O yüzden Drogba futbola odaklanmaya karar verdi.

               Amcasının da tavsiyesi üzerine sağ bek olan pozisyonunu forvete dönüştürdü. Sıkı çalışma kısa bir sürede meyvesini verdi ve 2002 yılında Guingamp’a transfer oldu. Kulübü küme de tutarak kulübün kahramanı oldu. Bu başarısı ile büyük takımların dikkatini çekti ve 2003 yılında Marsilya’ya transfer oldu. 2003-04 sezonunda 19 maçta 35 gol atarak takımın kahramanı oldu. Sadece takımının kahramanı olmayıp Fransız Ligue 1 Yılın Oyuncusu ödülünü kazandı. Fransa’da şahlanan Drogba artık bir efsane olmuştu ve büyük kulüpler onun için adeta kapışıyordu.

               Dönemin İngiliz devi olan Chelsea onun performansında hayran kalmıştı ve Chelsea’ye transfer oldu. Yaşadığı bazı sakatlıklardan dolayı bazen performansının altında kalsa bile o hiçbir zaman azminden ödün vermedi. Bu tutarlılığı ile 2004-2005 sezonunda Liverpool ile oynanan Lig Kupası finalinde attığı golle maça damga vurmuştu ve Chelsea’nin 50 yıllık Premier Lig şampiyonluk hasreti son bulmuştu. 2006-2007 sezonunda ise 60 maçta forma giyip 33 gol atarak Chelsea tarihinde 1984-85 sezonunda Kerry Dixon’un 30 gollük barajını geçti. 2007’de “Yılın Fildişili Oyuncusu” ve “Afrika’da Yılın Futbolcusu” ödüllerini topladı. Sezonun sonunda “Yılın Takımı” içinde yer aldı.

               Rüya gibi geçen sezonların ardından talihsizlik onun peşini bırakmadı ve sağ dizinden sakatlanarak Chelsea’den uzak kaldı. Toparlandığında ise Afrika Uluslar Kupası nedeniyle kulübünden daha da uzaklaşmıştı ve istediği performansı sergileyemedi. UEFA Şampiyonlar Ligi’nde yarı finalde Liverpool’a penaltılarda elenen takımını yüz üstü bırakmıştı. Bunun üstüne de başarılı teknik direktör Jose Mourinho’nun takımdan ayrılması ile Drogba’nın adı ayrılık haberleri ile anılmaya başlamıştı. Ama bunların yalan olduğunu gösterdi ve Chelsea’yi terk etmeyen Afrikalı yıldız, kariyerine uzun bir süre daha Chelsea’de devam etti. Her ne kadar uzun bir süre devam etse de Drogba ve UEFA Şampiyonlar Ligi’nin yıldızı hiçbir şekilde barışmamıştı. Parmak ısırtan performanslar sergilese bile hiçbir zaman altını kazanamamıştı. Ancak şansı 2011-2012 yılında dönmüştü. Tüm ipleri eline alan Drogba Chelsea’yi 2011-2012 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonu yapmıştı.

               Kariyerinde bazı değişiklikler isteyen Drogba ilk olarak Shangai Greenland’e transfer oldu. Yeni deneyimlerin peşinden koşan Drogba için Çin belki de doğru bir tercihti. Ancak aradığı deneyim için Uzak Doğu’nun yanlış bir yer olduğunu fark etti ve yolu Türkiye’ye düştü. 2012-2013 sezonunun devre arasında Drogba Galatasaray’a geldi. Yarım sezon kendini Galatasaray’da gösterdi ve ilk sezonunda Galatasaray ile şampiyonluk yaşadı. Türkiye’de hem takım olarak hem de bireysel olarak birçok başarıya imza atan Drogba 2013 yılında Golden Foot ödülüne layık görüldü ve 35 yaşında ödülün sahibi olan Drogba, ayrıca bu ödülü alan ilk Afrikalı Futbolcu oldu. 2013 sezonun sonunda Galatasaray’dan ayrıldı ve bir yıllığına Chelsea’ye geri döndü. Chelsea’den sonra 2015 yılında Montreal Impact’e transfer oldu. Son takımı olarak da Phoenix Rising’e transfer oldu. 2017-2018 sezonunu sonunda jübilesini yaptı.

               Hikâyemizin başında demiştik bazı başlangıçlar zordur diye. Eğer hiç başlamasaydı belki de böyle bir futbol efsanesi hiç doğmayacaktı. Zorluklar çektiği ailesinin yanından göç ederek amcasının yanına gitti. Bu zor başlangıçlara rağmen futbolcu olmaya bir yerden başladı. Zaten önemli olan da bu. Başlamak. Drogba da başladı ve dudak uçuklatan bir kariyere sahip oldu. Başlamanın bize ne kadar önemli olduğunu gösteren Drogba yıllar geçse bile kalitesinden ödün hiçbir zaman vermedi. Kendisi tamamıyla geç yaşta parlayan bir futbolcu olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu.  

Kaynakça: https://lifebogger.com/tr/didier-drogba-%C3%A7ocukluk-katl%C4%B1-art%C4%B1-anlat%C4%B1lmam%C4%B1%C5%9F-biyografi-ger%C3%A7ekler/https://tr.wikipedia.org/wiki/Didier_Drogba

Fotoğraflar sırasıyla Champions Speakers, Mainstand, Mondialsport.ci, Sports Brief, Pressecotedivoire.ci, Turkusev Blogspot Fr, Transfermarkt, beIN SPORTS, Eurosport, Sky Sports ve Bleacher Report. Kapak fotoğrafı GZT’den alınmıştır.

Leave a Reply