Demokrasimizin Yeni Savaşı: Can Atalay

Bilindiği üzere, demokrasimizin en güncel meselesi Can Atalay problemi. Umberto Eco, romanına
neden “Gülün Adı” ismini seçtiğini “Çünkü gül, simgesel bir şeydir ve öylesine anlamlarla yüklüdür
ki, neredeyse hiç anlamı yoktu…” şeklinde anlatmakta. Demokrasimizin bu problemi için bu
sözcükleri Eco’dan ödünç almak gayet uygun duruyor. Bu yeni krizin kökenleri; 1878 ve 1908 yılları
arasında kapalı kalan parlamentomuzun, İttihat ve Terakki’nin Hürriyet ve İtilâf Fırkası arasında
yaşanan çekişmeler sonucunda 1912’de yaşanan “sopalı seçim”e değin uzanmakta kanımca.
İktidarlarımızın içine işlemiş demokrasiyi istedikleri yönde şekillendirme içgüdüsü, yine kendini bir
kriz ile beraber göstermiş durumda. Dolayısıyla, bu kriz kendi başına o kadar anlamlı ki simgesel
olarak aynı gül gibi neredeyse bir anlam ifade etmemekte. Bir anlam ifade etmemekte çünkü 100
yılı aşkın süredir topraklarımızda süre gelen demokrasi uygulamasında sıklıkla yaşanmakta olan
müdahalelerin ne ilki ne de sonuncusu. Ancak simgesel olarak da bir o kadar anlamlı. Bu simge,
demokrasimizin nasıl bir patikada yürüdüğünün ve demokrasimizin ilk yıllarında oluşmuş olan
kendi demokrasi anlayışımızın, yaşanan tüm acılara rağmen hala nasıl bir asırdan fazladır şekil
değiştirse de güçlü ve canlı olduğunun bir göstergesi.
Meclis kürsüsünde milletvekilliğinin düştüğünün okunması ile beraber Can Atalay’ın milletvekilliği
henüz göreve başlayamadan sona ermiş oldu. Bu durumun sebebi Can Atalay’ın meclis kürsüsüne
gelip, Anayasanın 81. maddesinde düzenlenmiş olan, “Devletin varlığı ve bağımsızlığını…”
ifadeleriyle başlayan ve “… büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
ifadeleriyle sonra eren andı içememiş olması. Aynı hukuki gerekçe ile 2018 yılında, Leyla Zana’nın
da vekilliği düşmüştü. Zana, ant metninde yer alan “büyük Türk Milleti” ifadesini “büyük Türkiye
Milleti” ifadesiyle değiştirerek ant içmek istemiş fakat bu ant geçerli sayılmamıştı. Göreve
başlayamayan Zana’nın vekilliği, devamsızlık gerekçesiyle düşürülmüştü.
Can Atalay’ın göreve başlayamamasının nedeni, ant içmese dahi seçilmesi ile beraber kazandığı
dokunulmazlığı sayesinde özgürlüğüne kavuşması beklenirken özgürlüğüne kavuşamaması ve bu
nedenle meclise gelip yemin edememesi. Anayasamız, milletvekilliğinin düşmesi durumlarına karşı
yargı yolu öngörmekte. Anayasanın 85. Maddesi gereğince milletvekilliğinin düşmesi kararının
Anayasaya, kanuna veya meclis içtüzüğüne aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne 7 gün
içinde kararın iptali istemiyle başvurulabilir. Anayasa Mahkemesi’nin bu isteme yönelik kararını 15
gün içerisinde vermesi beklenir. AYM, Can Atalay kararını hukuksuz bulur ise, Berberoğlu
örneğinde olduğu gibi, “yöntemde paralellik” ilkesi gereğince meclis kürsüsünden bu sefer de
milletvekilliğinin geri kazanıldığına ilişkin bir metin okunacak ve Can Atalay tekrardan milletvekili
olacak.

Gerçekleşebilecek bir diğer durum ise seçimlerin yenilenmesi. Anayasanın 78. Maddesi gereğince,
genel seçimden 30 ay geçmesinin ardından, her dönemde en fazla bir defa olması koşuluyla,
TBMM üyeliklerinde boşalma olması durumunda ara seçime gidilir. Buna ek olarak toplam mebus
sayısının %5’ine tekabül eden sayı veya daha fazlası miktarında üye kaybı durumunda meclis 3 ay
içinde kaybedilen koltukların doldurulması adına seçim kararı alır. Son olarak ise, bir seçim
bölgesinden hiç vekil kalmaması durumunda da o bölgede ara seçim yapılır. Anayasa’nın bu
düzenlemelerinden anlaşılacağı üzere, ara seçim de ihtimaller arasında.
Görülen o ki, demokrasimiz yine ve yine bir mücadele ile karşı karşıya. İlerleyen günler, bize
demokrasimizin bu krizden bir zaferle mi yoksa mağlubiyetle mi çıkacağını gösterecek. 1973
yılında Cumhurbaşkanı seçimlerinde Genelkurmay’ın taleplerine karşı durarak Fahri Korutürk’ü
seçen ve sivil siyaset açısından büyük bir zafer kazanan TBMM, demokratikleşmemiz adına
zaferler kazanmaya yabancı değil. Yine bir zafer kazanılması için ise, gerek yargı ve gerek yasama
yönünde birçok imkan var. Umudum o yönde ki, bu mücadeleden de demokrasimiz bir kazanımla
çıkar ve bizi nihai hedefimiz olan daha demokratik bir Türkiye’ye taşır.

Leave a Reply