Nükleer bombaların, radyoaktif sızıntıların ve patlamaların insan hayatını ne denli olumsuz etkilediğini hepimiz biliyoruz. Ve bildiğimiz bir şey daha var: Gelişmiş ülkelerin soğuk savaşları. Durmaksızın geliştirilen, dünyanın ne kadar büyük bir kısmını yok edeceği tartışılan ve sadece misilleme yapmak için üretilen silahlar… Onlar bir köşede üretiliyorlar, silah sanayi harıl harıl çalışmaya devam ediyor ama biz kendimizi evlerimizde güvende hissediyoruz. Peki neden? Hiç mi ihtimali yok bir gün bir nükleer savaşın?
The 100 televizyon serisi, bundan yıllar sonrasında geçen bir hikaye. Nükleer bir savaşta sağ kalanlar, dünyadaki radyasyondan kaçmak amacıyla uydularda yaşamaya başlarlar. Ve dünyayı kendisini onarması için 100 yıllık bir dinlenmeye terk ederler. Bu yüz yıllık süreçte ayrı dünya devletlerinin uyduları birleşir ve bir araya gelir. Tüm ülkelerin kurtulanları bir arada yaşamaya başlarlar. Ancak bu ortaya çıkan büyük uydu, yaşaması dünyaya nazaran çok daha zor bir yer olduğu için bazı katı kurallar koymaları gerekir.
Kurtulanların uydusunda suçlu bir birey, suçu her ne olursa olsun eğer 18 yaşından büyükse idamla, eğer küçükse 18 yaşına gelene kadar hapisle ve 18. yaş günlerinde edilecekleri infazla cezalandırılırlar. Bir kibrit çöpü de çalınsa, toplu katliam da yapılsa, sonu her türlü tek bir kapıya çıkar: İnfaz.
Dünyaya inişe 3 yıl kala, uydunun kaynakları bitmekle yüz yüze gelir. Uydu konseyinin verdiği bir kararla, 18 yaşını beklemesi için hapiste tutulan ve kısa bir süre sonra öleceği kesin olan 100 çocuk, dünyanın yaşamaya uygun olup olmadığını keşfetmek için dünyaya gönderilirler.
The 100‘ın etkileyici yanı, gerçekçiliği. Uçan arabaların, barış içindeki robotların yerine, insanoğlunun kusmaya utanmadığı ve çekinmediği kinin muhtemel sonuçlarına değiniyor dizi. Politik hataların yerle bir edeceği doğal yaşam ve üstelik insanların acı bir şekilde yitirdiği, yitirmek zorunda kaldığı yaşam hakkının ne kadar da boş bir sebeple gerçekleşebileceğini tamamen gerçekçi bir süreç içinde inceliyor.
Ölmeye gönderilmiş mahkum ve henüz 18 yaşının altındaki 100 gencin tamamen vahşi doğada verdiği hayatta kalma mücadelesi, yaşananlara rağmen insanın daha fazlasını alma açgözlülüğünden de, savaşma içgüdüsünden de vazgeçemeyip, onları nasıl dizginleyemediği göz önüne seriliyor. 18 yaşındaki henüz çok genç çocukların nasıl bir kin ve nefrete sarıldıklarını, dış dünyaya karşı bir arada durmaları gerekirken kendi politik sınırlarında nasıl bir çatışmaya girdiklerini de gözler önüne seren yapım, aynı anda hem bilim-kurgu, hem aksiyon, hem drama, hem romantizm içeriğini barındırırken, başarılı ve muhtemelen bir distopyayla izleyicisini içine alırken, bir an olsun sıkılmak mümkün değil.
Başarılı ve çeşitli karakter kurgusu, güçlü bir şekilde işlenmiş psikolojik süreçleriyle insanı içine çekerken, ölmek yada öldürmek gibi psikolojik bir analizin de altından güzelce kalkarken; düşmanla etkileşimin toplum psikolojisine etkilerini de, toplumun yaş ortalaması ve imkanları dahilinde işlerken de bir mucize yaratmışlar. Kısacası benim severek, beğenerek izlediğim ve asla bir vakit kaybı olmadığını düşündüğüm bu dizide herkes için bir şeyler var.
Dünyayı öldürmeye çalıştınız. Şimdi de o size aynısını yapma niyetinde.