Aşkın sınırları zorlayan karmaşık yolculuğunu, yalnızlığı, ne olursa olsun başımızdan hiç eksik olmayan ah o çetin yalnızlığı, müziği, edebiyatı, rüyaları, güneşi, denizi, sıcaklığı hissedeceğiniz Haruki Murakami’nin “Sputnik Sevgilim” i artık Türkçe olarak kitapçılarda yerini aldı. Peki 1999’da kaleme alınan, ancak 17 sene sonra Türk okurları ile buluşabilen Sputnik Sevgilim’de sizleri neler bekliyor?
“Sputnik”. Anlamını bilmeyenler için bu kelime başta garipsenebilir veya bende olduğu gibi gülünç gelebilir. Kitaba başlamadan önce bir açıklama var. Sputnik 1, Dünya’nın ilk yapay uydusunun ismiymiş. Biraz daha okudukça Rusçada “sputnik”in yol arkadaşım demek olduğunu öğreneceksiniz ki bu kelimenin hikayeye ne kadar yakıştığını sonradan daha iyi anlayacaksınız.
22 yaşının baharındaki Sumire ile tanışacaksınız önce. Yazmaya olan düşkünlüğünde, fotoğraf çekinmekten nefret edişinde, plansız zamanlarında, yemek pişirmek ve temizlik yapmaktaki beceriksizliğinde, dağınıklığında, müzik sevgisinde, sinirlenince bir şeyleri kırma eğiliminde ve bunu gibi huy ve davranışlarında kendinizle benzerlikler bulmanız kuvvetle muhtemel.
“Bir kez konuşmaya başladı mı susmak bilmezdi, ama aklının uyuşmadığı kişilerin yanında (diğer bir deyişle dünyadaki insanların tamamına yakını karşısında) ağzını bıçak açmazdı.”
Sonra yavaş yavaş yeni şehirlere seyahat edecek, karmaşık ve merak uyandıran olayların içinde bulacaksınız kendinizi, aynı zamanda kafa kurcalayan felsefi yönlere de ayak basarak.
“Öyle mi?
Aynen öyle.
O halde devam edelim.”
Düşününce bildiklerimiz, düşününce anladıklarımız, bu “bildiklerimiz” ve “bilmediklerimiz”den ne derece emin olduğumuz, anladığımızı sandıklarımızın yanında düştüğümüz aldanışlar, bildiğimizi sandığımız şeylerin yanında hissettiğimiz korumasızlık… Kendimiz hakkında düşünmenin gücü ve karmaşası… Sizi varoluşsal düşüncelerin içine çeken sayfaları bazen başa dönerek, bazen de bir müddet duraksayarak çevirebilirsiniz.
“Yazmak benim için ne zahmetli ne de acı verici. Tıpkı diğer çocukların çakıl taşı ya da meşe palamudu toplaması gibi ben de kendimi kaptırarak yazıyordum. Ve böylelikle düşünüyordum.“
Ancak rüyalarında sınırlarını kaldırabildiği bu düşüncelerle Sumire’nin uyanıkken nasıl baş ettiğini onun edebiyata olan merakından anlayabilir, yazmayı düşüncelerini rayına oturtmak için gerekli bir yol görmesine hak verebilirsiniz. Sonra birden cinsiyet, yaş, durum fark etmeksizin çat kapı gelen aşkın bütün bu dengeyi nasıl bozduğuna şahit olacaksınız. Evet Murakami’nin kitabında da insanlar kalpleriyle yaşamaya devam ettikçe asla eskimeyecek; hakkında yazılanların değerini hiç yitirmeyeceği, okumaktan hiç bıkmayacağınız bir aşk bekliyor sizi.
“… ona adeta bir refleks hızıyla aşık oluvermişti Sumire. Geniş bir araziden geçerken aniden çıkan bir şimşek gibi. Sanatsal bir esinlenmeye yakın bir şeydi bu hissettiği”
Murakami’nin üslubu merakla birlikte harmanlanmış güzel bir akıcılık içinde ilerlerken, o gün için hedeflediğiniz sayfa sınırını fark etmeden aşabilirsiniz. İki kişinin sohbetini okurken bir anda geçmişe dönebilir, merakla beklediğiniz bir olayı yarıda bırakıp başka bir meseleye kafa yorarken bulabilirsiniz kendinizi. Kitabı okumaya ara vereceğiniz zamanlar da muhtemelen Murakami’nin müzikten bahsettiği satırlarda olacaktır. Sumire’ye göre müzik tarihindeki en iyi piyano müziği olduğunu düşündüğü Beethoven’ın 32. sonatına veya Best of Bobby Darin albümünün olmazsa olmazı “Mack the Knife”a göz atmak isteyebilirsiniz. Sumire’nin isminin bile bir klasik müzikten gelmesi şaşırtmayacak. Aşağıda sizlerle paylaştığım, annesine bebeğinin ismi için ilham olan müzik karakterimizi daha iyi anlamak için aradığınız eksik parça olabilir.
Ortalarına doğru oluşan merakı sonuna kadar okuruna yaşatmayı başaran Murakami, kitabı bitirsek bile kendini kolay kolay unutturmak istemiyor. O yüzden son cümleyi okuduğunuzda “Ne yani böyle mi bitecek,” diyebilirsiniz. Uyarmak isterim ki aklınızda sonrası için soru işaretleri olabilir, kafanızın içinde kendi kurgularınız oluşabilir, hatta bu sonsuza dek sürecek olan merak sizi hafiften sinirlendirebilir de.
Sizlere son tavsiyem, eğer kitabı okumaya karar verdiyseniz başlamadan elinize bir adet kalem almanız. Çünkü içinizi sıcacık eden bir cümleyle veya hemfikir olduğunuz bir düşünceyle karşılaşabilir ve onu diğer cümlelerden daha belirgin kılmak isteyebilirsiniz.
“Öyle değil mi?
Aynen öyle!”
İyi okumalar…
Kaynakça:
Haruki Murakami, Sputnik Sevgilim (Ali Volkan Erdemir, Çeviri) (İstanbul: Doğan Kitap, 2016)
http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Sputnik+Sevgilim-2222