Okulun tekrar başlamış olması bazılarımızı heyecanlandırıp bazılarımızı üzse de bu kısa tatilde yapmak istediklerinizi yapmış olduğunuzu umuyor ve hepinize sağlıklı, mutlu ve başarılı bir dönem dilemek istiyorum en başta. Ben hala tatilin etkisinde olanlardan biri olarak size beş günlük Almanya gezimde beni en çok düşündüren şeyden bahsetmek istiyorum.
Almanya, gerçekten sanatçıların sevildiği ve anlatamayacağım kadar desteklendiği bir ülke. Müzeler adasının bir parçası olan James Simon Galerisi de bu destekçilerden bir tanesi ve hala devam eden Near Life adlı sergide bir koleksiyonun parçası olan birçok heykel sergileniyor. Ancak itiraf etmeliyim ki bana göre odak noktası muhteşem şekilde oyulmuş İtalyan eserlerindense kıyasla küçük bir duvarı kaplayan ölüm maskeleriydi.
Bu ölüm maskesi olayı bana her zaman zoraki ve yapay gelmiştir. Ölüm anındaki ifadedense, mükemmelleştirilmiş bir ifadenin kullanılmasını ironik bulmuşumdur. Eski Mısır’dan günümüze kadar gelmiş olan, geleneğe dönüşmüş bir sanat türü bu. Abraham Lincoln ölüm maskesini gördükten sonra ölmüş. Şunu anlayabiliyorum, insanlar geride kendilerinden bir şey bırakmak istiyorlar. Eğer yeterince önemliyseniz, bu alçı parçası birkaç sene sonra sizinle aynı boyda bir heykelin kafası olabilir. Eğer değilseniz, çocuklarınıza ve torunlarınıza bir hatırlatıcı olarak evinizin salonunda durabilir. Yapmanız gereken tek şey işini bilen bir heykeltıraş ve alçı bulmak. Gerisi sizin sabrınıza kalmış. İsterseniz salonunuzdaki koltukta oturup beklersiniz alçının kurumasını, isterseniz bir tahtın üstünde.
Asıl soru şu sanırım, kim olursanız olun, bir ölüm maskeniz olsun ister miydiniz? James Simon Galerisi’ndeki maskelerin arasında yangınlardan kurtulanlar, eğer o kadar külün ortasında durmasaydı çok da önemli olmayacak olanlar da vardı. Bir resim yanıp kül olabilir, USB’nizi yarın denizin dibinde bulabilirsiniz ancak heykellerin aşınması bazen yüzyıllar sürer.
Ben kim olursam olayım, hatırlanmak istemiyorum sanırım. Beni tanıyan ve seven insanlar nasıl göründüğümü, kim olduğumu biliyorlar ve benden bir asır sonra doğacak bir insanın yüzümü bilmesine gerek yok bence. Eğer gerçekten iz bırakacak bir şey yaptıysam bile, yine de birey olarak bir önemimin olmayacağından eminim. Madame Tussauds’a gidip Albert Einstein’in balmumu heykelini gördüğünüzde ona teşekkür ya da lanet edebilirsiniz. Fakat yaptıklarını neler hissederek yaptığını hiçbirimiz, hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Günün sonunda hepimiz küçük ya da büyük bir tarihin parçasıyız. Geriye ifadesiz bir yüz bırakmamıza gerçekten gerek var mı? Herkes bir gün doğar ve yıllar ya da saniyeler sonra ölür, ama doğumun bir maskesi yoktur. Sadece ölümün vardır. Peki neden?
Kaynakça:
[1]https://www.google.com/url?sa=i&url=https%3A%2F%2Fwww.blindbild.com%2Fberlin-james-simon-galerie-exhibition-near-life-the-gipsformerei-200-years-of-casting-plaster-august-2019%2F&psig=AOvVaw1zvtWEblQPNXaGKyEGeDOC&ust=1581346806176000&source=images&cd=vfe&ved=0CAIQjRxqFwoTCMi3_o_exOcCFQAAAAAdAAAAABAD
[2]https://www.archdaily.com/926033/james-simon-galerie-david-chipperfield-architects/5d9b21e4284dd13c9a0000d3-james-simon-galerie-david-chipperfield-architects-photo?next_project=no
[3]https://www.google.com/url?sa=i&url=https%3A%2F%2Fwww.smb.museum%2Fen%2Fexhibitions%2Fcurrent.html&psig=AOvVaw1zvtWEblQPNXaGKyEGeDOC&ust=1581346806176000&source=images&cd=vfe&ved=0CAIQjRxqFwoTCMi3_o_exOcCFQAAAAAdAAAAABAJ