Bu yazımda size medyada çok yer almayan, Netflix’teyken bile çok göz önüne düşmeyen bir filmden bahsetmek istiyorum. Filmimizin adı: Blue Jay. İsmiyle bile biz Bilkentlileri kendine çekebilecek 2016 yapımı bu film, iki kişilik kadrosunda iki büyük isim bulunduruyor. Blue Jay’in başrollerinde, aynı zamanda senaristliğini de yapan Mark Duplass ve Ryan Murphy dizilerinden çokça tanıdığımız Sarah Paulson’u görüyoruz. Filmin yönetmeni ise Alexander Lehmann. Filmin en belirgin özelliklerinden biri ise, siyah-beyaz çekilmiş olması.
Blue Jay, birbirinin lise aşkları olan Jim (Mark Duplass) ve Amanda’nın (Sarah Paulson) büyüdükleri kasabada karşılaşmaları ile başlıyor. Markette karşılaşmalarının ardından, eskiden sürekli gittikleri bir kafe olan “Blue Jay”e gidiyorlar. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, filmin adı, sadece bu kafeye dayanarak gelmiyor. Eski inanışlara göre, Blue Jay, yani Türkçesi ile Mavi Alakarga, korkusuzluğu ve korumayı temsil ediyormuş. Ayrıca biri mavi alakarga görürse, kişi stres, korku ve umutsuzluklardan da arınırmış. Filmi izledikçe de anlıyoruz ki, Jim’in “blue jay”i Amanda. Ki şakalarıyla üstü kapalı da olsa bunu sürekli belirtiyor. Tabi ki, bu karşılaşma toz pembe romantik bir kavuşma olmuyor çünkü Amanda evli, Jim ise umutsuzluğa kapılmış, öfke kontrolu olmayan ve bu yüzden işinden kovulmuş biri. İki eski aşık, sanki hiç ayrı kalmamışlarmış gibi konuşmadan iletişim kurabiliyorlar. Seyirci olarak, ayaküstü bir karşılaşma ile başlayan fakat bunun çok ötesine geçen karşılaşmalarını izliyoruz iki karakterimizin. Diyaloglar ise ilişkileri hakkında detaylarla dolu. Birbirleri hakkında küçük detayları hatırlıyorlar, başka kimseye daha önce söylemedikleri şeyleri bile sanki 20 yıl geçmemiş gibi birbirlerine anlatıyorlar.
Aynı zamanda filmin yapımcısı olan Duplass, filmi siyah-beyaz yaparak büyük bir risk aldıklarının farkında, ki doğruyu söylemek gerekirse, ben de filmi izlemeden önce biraz önyargılı yaklaşmıştım. Duplass da bu seçimin fazla iddialı olabileceğini düşünmüş başta ama filmi izlediğimizde de görüyoruz ki bu filmi daha da özelleştiriyor. Yönetmen Lehmann, siyah-beyaz görüntünün hikayeyi, Jim ve Amanda’nın birbirine olan sevgisini zamansızlaştırdığını ve ebedileştirdiğini ve bu sayede iki ana karaktere kolaylıkla odaklanılabildiğini söylüyor bir röportajında.
Alışık olduğumuz romantik dramalar veya romantik komediler gibi olmasa da, Blue Jay bize sevginin ebedi bir halini anlatıyor. Sonlara doğru artan temposuyla seyirciyi sıkmıyor. Aynı zamanda, Jim ve Amanda’nın ilişkisinde de hepimiz gerçek hayatta tanıklık edip yaşadığımız şeyleri bulabiliyoruz. Sonbahar günlerinde izleyebilecek bir film arayışındaysanız, Blue Jay güzel bir tercih olur!
Kaynakça:
https://www.indiewire.com/2016/10/mark-duplass-netflix-blue-jay-why-he-bailed-on-hollywood-1201735653/
Making Blue Jay in Black and White