Sanatçıların hayatlarında ve yapıtlarında önemli yer tutar kadınlar. Özellikle Avrupa’nın bohem zamanlarında yaşamış sanatçıların hayatlarına bakınca birçok büyük aşk hikayesiyle karşılaşırız. Bu hikayelerde kadınlar kimi zaman sanatçıların eşleri, kimi zaman sevgilileri, kimi zaman da sadece esin perileri olmuştur. Fakat sanatçıyla ilişkisi ne olursa olsun, ötekilerin arasından sivrilen birkaçı güzellikleri, güçlü karakterleri ve başarılarıyla şöhret kazanmışlardır. İşte bu kadınlardan biridir Alma Mahler. Çağdaşları ‘dört sanatın dulu’ diye isimlendirmişlerdir onu. Bu dört sanat: müzik, resim, mimari ve edebiyattır. Yani sevgilileri ve kocalarının uğraş verdikleri sanat dalları…

Bu yazı bu dört sanattan yalnızca birini ele alsa da, aslında Alma Mahler ile ressam Oskar Kokoschka’nın fırtınalı ilişkisini anlatır kısaca. Başka bir deyişle bu yazı Van Gogh’un kulağını kesip sevgilisine göndermesi, Graham Bell’in bize her telefon açışımızda “Alo” dedirtmesi gibi bir sürü hikayeden yalnızca birini hatırlatmak için yazılmıştır.

İlk eşi besteci Gustav Mahler’in ölümünden sonra, ünlü ressam Oskar Kokoschka’nın önce modeli, sonra da tutkusu olmuştur Alma Mahler. Yakınlaştıkları dönemde Viyana’nın en güzel kadını olarak bilinen ve ünlü besteci Gustav’ın dul eşi olarak da sosyetenin ilgisini çeken Alma’yla bir ilişki yaşaması Oskar Kokoschka’ya büyük acılar çektirmiştir, fakat bu kadının hayatına girmesi aslında kariyeri açısından faydalı olmuştur. Alma açısından da bu ilişki pek sorunsuz değildir. Yaşadıkları fırtınalı ilişki neredeyse hayatına mal olacaktır. Bu dönemde Oskar’ın kıskançlığı saplantı haline gelmiştir ve Alma ressamın annesi tarafından ölümle tehdit edilmiştir.

Birkaç yıl süren ilişkilerini kusursuz bir şekilde anlattığı The Tempest adıyla bilinen tablosuyla ölümsüzleştirmiştir yaşanılanları ressam. Diğer portlerinden farklı olarak, bu kez hem kendini hem de Alma’yı resmetmiştir Tempest‘da. Tablonun orijinal ismi (Almanca) Die Windsbraut‘tur ve Rüzgarın Gelini anlamına gelir. Tablo Kokosschka’nın çektiği acıları, aşkını, nefretini, korkularını ve düşkırıklıklarını görsel olarak çok iyi ifade ederek ressama büyük bir ün kazandırmıştır. Elbette Alma’yı resmettiği sayısız resmi vardır sanatçının, fakat Rüzgarın Gelini en popüler olanıdır. Tanışmalarından sadece dört yıl sonra aniden Alma tarafından terk edilince büyük bir depresyona giren Kokoschka bu dönemde çizdiği her kadını da Alma’ya benzetmiştir tuval üstünde. Kısa süre sonra Alma’nın mimar Walter Gropius’la evlendiğini öğrenen ressam, onun gerçek boyutlarda bir bez bebeğini yaptırmıştır. Bu bez bebek en küçük ayrıntısına kadar Alma’nın aynısıdır. Bebeğin yapımı bittikten sonra her yere onunla gitmeye başlayan ressam, ayrılıklarından yaklaşık 4 yıl sonra bir gün aniden bebeğin boğazını kesip onu çöpe atmıştır.

Leave a Reply