Tarihsel Romanın Öncüsü Sir Walter Scott

Yazar, şair ve tarihçi Walter Scott 1771 yılında Edinburgh’ta dünyaya geldi. Yaşamı boyunca büyük türbülanslar yaşadı çünkü dünyaya gelişinden 1832’deki ölümüne kadar Batı dünyası geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde değişmişti. Walter Scott’ın , edebiyat tarihindeki önemi modern tarihsel romanın mucidi olarak görülmesidir. Ivanhoe’daki Orta Çağ Britanyası anlatımından, 16. yüzyılda Osmanlı’nın Malta kuşatmasını konu alan The Siege of Malta (Malta Kuşatması) kitabına, 18. Yüzyıl Britanyası’ndaki Jacobite isyanına ve yine aynı dönemdeki Rob Roy ismindeki ‘kahraman eşkıya’nın mikro hikayesine kadar uzanan geniş bir tarihsel dönem yelpazesinde, makrodan yaklaşımdan mikroya pek çok roman yazmıştır.

Çocukluk Yılları

Sir Walter Scott (Kaynak: Sir Thomas Lawrence – Royal Collection Trust)

Scott, Edinburgh’un Old Town bölgesinde tipik bir meslek sahibi orta sınıf aileye doğmuştu. Babası avukat, annesi ise bir doktorun kızıydı. Başkentte doğmuş olmasına rağmen ailenin kökeni güneye, İngiltere ile sınır olan bir bölgeye dayanıyordu. Scottish Borders ismindeki bu bölge, hem eserlerinde hem de yaşamında önemli bir yer tutacaktı. Nitekim, 1817’de eski bir çiftliğin arazisini satın alarak 19. yüzyıl İskoç baronyal mimarisinde tasarlanmış bir malikane inşa ettirmiş, ölene kadar da Tweed nehrine bakan ve Abbotsford ismini verdiği arazide yaşamıştır.Ailenin kökenlerine olan bağlılığının canlılığı sonucunda Scott’ın da bu konuya ilgisi erken yaşta gelişti.

Çocukluğunda özel eğitim alan Scott, gençliğinde Edinburgh’taki Royal High School’da eğitim gördü. Bu süreçte bir yandan özel eğitim almayı sürdürdü. Scott, uzun tatillerini düzenli olarak kırsal alandaki akrabalarının yanında geçiriyordu. Bu durum, onun hem şehir yaşamını hem kırsal yaşamı yakından tanıyan biri olarak gelişmesini sağladı. Scott ayrıca erken yaştan itibaren bir edebiyat tutkunuydu. 12 yaşında iken 1783’te Edinburgh Üniversitesine klasik metinleri çalışmak için kabul edildi ancak çocukluğundan beri peşini bırakmayan sağlık sorunları nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı ve babasının yanında çalışmaya başladı.

Dönemin Siyasi Yapısı

Scott’ın yaşadığı dönemde İskoçya, özellikle de Edinburgh, entelektüel açıdan son derece canlıydı. Öyle ki, bu durumu vurgulamak amacıyla Edinburgh Kuzeyin veya Britanya’nın Atina’sı olarak adlandırılıyordu. Adam Smith ve David Hume gibi Aydınlanma’nın sembol isimlerinin yanı sıra Adam Ferguson, James Hutton, Francis Hutcheson, James Mill, Thomas Reid, James Watt gibi doğa bilimleri, sosyal ve beşerî bilimler, ve mühendislik için kurucu önemdeki figürler aynı zaman dilimini ve aynı coğrafyayı paylaşmıştı.

İskoç Aydınlanması’nın önemli figürleri Scott’ın zamanı itibari ile artık hayatta değillerdi ancak Aydınlanma Döneminin karakteristik özelliklerinden biri olan özel kişilerce düzenlenen salon toplantıları ve tartışmaları Edinburgh’un sosyal hayatında etkili olmaya devam ediyordu. Toplantılarda uzun saatler süresince entelektüel, edebi, siyasi tartışmalar yapılıyor hatta bazı eserler bu toplantılarda kaleme alınıyordu. Toplantılar, entelektüel ağların oluşmasında ve sürdürülmesinde kritik önem taşıyordu. Henüz gençken durumu iyi bir ailenin çocuğu olarak Scott, bu tip salon toplantılarının müdavimiydi. Bu toplantılarda tanıştığı kişiler hayatında önemli rol oynayacaktı. Yine bu toplantıların birinde, örneğin, İskoçya’nın ulusal figürlerinden biri olacak şair Robert Burns ile tanışmıştı.

Scott ve Highlands Bölgesi

1789 yılında, Fransa’da patlak verecek devrimin arifesinde, Scott, Edinburgh Üniversitesine bu sefer hukuk okumak için geri döndü ve 1792’de üniversiteden avukat olarak mezun oldu. Öğrenciliği sırasında ziyaret ettiği İskoçya’nın batı ve kuzey kesimini kapsayan, zorlu coğrafyası ve iklimiyle bilinen Highlands bölgesi onu ziyadesiyle etkilemişti. Highlands’de 18. yüzyılda dahi geleneksel klan sistemi ayaktaydı ve bölgedeki pek çok isyanın bu klan sisteminden kaynaklandığını düşünen Britanya yönetimi, bu dağlık bölgede hakimiyet kurmak ve klanları dağıtmak için askeri faaliyetler yürütüyordu. Highlands bölgesi bu zamana kadar verimsiz, “barbar”ların yaşadığı ve “karanlık” bir bölge olarak resmediliyordu. Scott ise ileride bu bölgeyi canlı doğası ve göller, dağlar ile vadilerin oluşturduğu panoramik manzarasıyla “aydınlık” ve insanların aslında olması gerektiği gibi yaşadığı bir bölge olarak resmedecekti. Scott’ın eserlerinde endüstri devriminin getirdiği şehirleşme, doğaya sırtını dönen, dumanlı ve karanlık şehirlerde yaşayan insan ve doğa ile iç içe, rasyonel çıkarlarından ziyade duygularıyla barışık, bireyselleşmeyle beraber insanı silikleştiren düzenin karşısında gerçekten bir birey olan insan kontrastı tıpkı diğer Romantik dönem eserlerindeki gibi göze çarpmaktadır.

Scott’ın etkisiyle yapılmış tasvirlerden biri (Kaynak: Knox, John; Highland Loch Scene; Glasgow Museums; http://www.artuk.org/artworks/highland-loch-scene-84749)

Edebi Yolculuğu

1790’larda Scott romantik edebiyata, özellikle de Alman romantizmine ilgi duymaya başlamıştı. Ünlü Alman romantiklerinden Goethe ve Bürger’in eserlerini okumuştu. Hatta Scott’ın 1796’da basılan ilk çalışması Bürger’in eserlerinden oluşan bir çeviri derlemesiydi, 1799’da ise Goethe’nin bir çevirisini yayınlamıştı. Yayıncılık sektörünün yüksek maliyetleri ve düşük getirisi Scott’ı maddi açıdan zorlamaya başlamıştı. 1797’de sonraki otuz yıl boyunca evli kalacağı Charlotte Carpentier tanışmış ve kısa sürede çift olmuşlardı. Charlotte varlıklı bir aileden geliyordu ve böylece Scott, hem kendi ailesinin hem de eşinin finansal desteğiyle maddi açıdan rahatlamıştı. 1805’te Scottish Borders bölgesi üzerine odaklanan ve doğayı tasvir etmedeki güçlü anlatımı takdir gören uzun bir şiir olan The Lay of the Last Minstrel’i yayınladı. Kısa sürede geniş ilgi gören şiir, Scott’ı kamuoyuda bilinir kılan ilk eseriydi.

Maddi açıdan rahatlayan Scott, James Ballantyne ve onun kardeşiyle yayınevi kurarak girişimci olmuştu. 1814’e kadar yazdığı pek çok şiir ortağı olduğu yayınevinde basılmıştı ancak 1813’e gelindiğinde şirket finansal olarak epey zorlanıyordu ve ortakları Scott’ı yüzüstü bırakmıştı. Scott şirketi iflastan kurtarmak için borcu yüklenmişti ancak Borders bölgesinde devam eden, İskoç baronyal stilinde ve yüzlerce tarihi objeyi barındıran malikanesi Abbotsford’ın inşaat masraflarıyla yayınevinin borcu birleşince Scott finansal açıdan zorlanmaya başlamıştı. Bu dönem aynı zamanda Scott’ın şiir yazmaktan romancılığa adım attığı dönemdi ve şöhret kapıdaydı.

Yazarın kamerasından Abbotsford

İlk romanı olan Waverley 1814 yılında aynı yayınevinden yayınlandı ancak Scott kendi ismini kullanmakta çekiniyordu, bu nedenle mahlas kullanmayı tercih etmişti. Ancak bu durum romanın dünya çapında bir şöhrete kavuşmasına engel olmamıştı. Daha sonra bir seriye dönüşecek olan dizinin ilk kitabı, Walter Scott’a ülke ve dünya çapında tanınırlık sağlamıştı. İlk baskı olarak bin adet olarak basılan kitap, aynı yıl üç baskı yapmıştı. İlk romanında ve daha sonra sayısı yirmi yediye ulaşacak külliyatında Scott modern dönemden ziyade Orta Çağ’a odaklanıyordu. Abbotsford’ın neo-gotik mimari üslubundan ve iç tasarımından da anlaşılacağı üzere Scott’ın Orta Çağ’a ilgisi belirgindi. Ayrıca onlarca Orta Çağ zırhı ve savaş aleti malikanenin pek çok köşesinde kendine yer bulmuştu. Anlaşılacağı üzere Scott sıkı bir koleksiyonerdi ve topladığı parçalar romanlarında tekrardan inşa ettiği Orta Çağ’ı daha canlı anlatmasına yardımcı oluyordu.

Waverley’de ise Scott 18. yüzyılın ilk yarısında patlak vermiş Jacobite isyanlarına odaklanıyordu. İsimlerini James’in Latince karşılığı olan Jacobus’tan alan isyancıların temel amacı yönetimdeki Hanover hanedanını alaşağı ederek İngiliz ve İskoç tahtlarını 1603 yılında birleştiren I/VI. James’in mensubu olduğu Stuart hanedanını tekrar başa getirmekti. İsyana da Stuart hanedanından genç prens Charles Edward Stuart liderlik ediyordu. İskoçya’nın coğrafi zorluklarıyla baş edemeyen Birleşik Krallık yönetimi isyancılara karşılık vermekte güçlük yaşasa da isyanlar bastırılmış ve Stuart hanedanının iktidar ümitleri sona ermişti. Scott’ın bu meseleyi ele alışı işe öncülerinkinden belirgin derecede farklıydı. Anlatıda hanedan üyeleri ve soylular merkezde değildi. Aksine Highlands bölgesinin insanları, bir mefhum olarak İskoçlar ve sıradan kişiler anlatıda önemli yer tutuyordu. Romanın ana karakteri Edward Waverley, Güney İngiltere’den İskoçya’ya gönderilmiş varlıklı bir aileden gelen ama sıradan bir askerdi.

Scott’ın Abbotsford’daki koleksiyonunun bir kısmı (Yazar kamerası)

İlk romanındaki nispeten yakın tarihli anlatıya rağmen Scott, 1820’de yayınladığı Ivanhoe romanıyla okuru yüzyıllar öncesine, 12. yüzyıl İngilteresi’ne götürüyordu. Scott romanda, 1066 yılındaki Norman istilasından sonra aristokrasideki büyük dönüşümden geriye kalan az sayıdaki Anglosakson ailelerinden birinin hikayesini anlatır. Hikâye, başarısızlıkla sonuçlanan Üçüncü Haçlı Seferi dönemindeki İngiltere aristokrasisinin iç çatışması ve şövalyelik mefhumu etrafında şekillenir. Waverley romanlarının aksine Scott bu romanında üst tabakaya odaklanır. Lirik anlatımı ve döneme romantik yaklaşımı romanın etki gücünü artırır. Roman, 19. yüzyılın ilerleyen yıllarında gelişecek olan Orta Çağcılık akımında ve gotik mimarinin yeniden yorumlanışında son derece etkili olmuştur.

Yazarın kamerasından Sir Walter Scott Anıtı – Edinburgh

Scott sadece bir yazar olarak değil bir Edinburghlu olarak şehirde aktif olarak görev alır. Bunlardan biri İskoç Hükümdarlık Sembollerinin (the Crown Jewels) tekrar ortaya çıkarılmasıdır. İngiliz İç Savaşı sırasında Olivier Cromwell’in orduları İskoçya’yı istila ettiğinde Hükümdarlık Sembolleri, Cromwell’in eline düşmemesi için pek çok kez yer değiştirir ve saklanır. İngiltere-İskoçya monarşisi tekrar tesis edildiğinde semboller yüzyıllardır ait olduğu Edinburgh Kalesi’ne tekrar götürülse de 1707’de Birleşik Krallık’ın ilan edilmesiyle İskoç monarşisi ortadan kalkar. Hükümdarlık Sembolleri, monarşi ile birlikte ortadan kalkar ve unutulur. Yaklaşık yüz yıl sonra Walter Scott, sembolleri bulmak amacıyla kalede araştırma yapmak için izin alır ve 1818 yılında semboller tekrar ortaya çıkarılarak o günden bugüne kalede sergilenmeye başlar. Geleceğin IV. George’u, Scott’ın bu çalışmasından oldukça etkilenir ve onu ‘sir’ unvanıyla onurlandırır. Tahta çıktıktan 4 yıl sonra George, İskoçya’yı ve Edinburgh’u 200 yıla yakın bir süredir ziyaret eden ilk monark olur. Kralın şerefine şehirde büyük bir seremoni ve geçit töreni düzenlenir. Sir Walter Scott kralı karşılayan ekibin başkanı ve bütün gösterilerin düzenleyicisi olarak aktif olarak görev alır. Ancak kısa süre sonra sağlığı kötüleşmeye başlayan Scott, kırslada inşa ettirdiği malikanesinde yaşamaya başlar. Çalışmalarına evinde devam etse de finansal zorluklar peşini bırakmaz. Kıta Avrupası’na yaptığı kısa gezide şifa bulmayı umar ancak bu ümidi gerçekleşmez. Sir Walter Scott 1832 yılında Abbotsford’da vefat eder. Ölümünün ardından, 1840 yılında Edinburgh’un merkezinde 60 metre uzunluğunda Gotik bir anıtın yapımı başlar ve anıtın merkezinde antik dönem kıyafetleri içinde Sir Walter Scott oturur.

Kaynakça

Abbotsford – The Home of Sir Walter Scott (scottsabbotsford.com)

Environmental and ecological readings – The Evolution of the Representation of Highland Landscapes by Scottish Painters between the Eighteenth and the Twenty-First Centuries – Presses universitaires de Franche-Comté (openedition.org)

Scott, Sir Walter (1771–1832), poet and novelist | Oxford Dictionary of National Biography (oxforddnb.com)

Sir Walter Scott | Biography & Facts | Britannica

The ‘Honours’ of Scotland and the Scottish Crown Jewels (historic-uk.com)

Walter Scott – Wikipedia

Walter Scott Digital Archive: Home Page (ed.ac.uk)

Leave a Reply