Sesimiz çıkmadıkça, umudumuz her seçimde biraz daha azaldıkça, kendisini ülkenin tek sahibi ve efendisi gören Akp hükümeti, polisin ve yargının yanında eğitim sistemindeki gerici, tek tipçi ve anti-demokratik düzenlemeleri bir bir hayata geçirerek totaliter islam devleti hesabını tamamlamaktadır.
Sanıyorlar ki bu ülkedeki sorunlar yeterince din eğitimi verilmemesinden Hz.Muhammed’in hayatının, kur’anın, islam alimlerinin yeterice anlaşılmamasından kaynaklanıyor. İmam hatip okullarının sayısını katlayarak, din dersi sayısını artırarak ülkedeki yolsuzluklar, hırsızlıklar, yalan, kin ve nefret söylemi bitecek diye düşünülüyor. Oysaki kendileri son yıllarda göstermiş oldukları olağanüstü performansla imam hatip ideolojisinin ve din eğitiminin kimleri hangi ahlak anlayışıyla yetiştirdiğini gözler önüne seriyor.
Amaç islami söylemi siyasi ortamlarda halkın nabzına göre kullanacak kindar nesil yetiştirmektir. İmam hatipli olmayı bir parti rozeti haline getirerek, militan hukukçu, polis, gazeteci şeklinde cemaat benzeri bir yapılanmaya doğru gitmektir. Eminim ki AKP yönetimi Hoca’ya kızmakla beraber hayran da olmaktadır ve onun yolunu deneyerek ilerlemek isteyecektir. Şu bir gerçek ki hocanın devletteki ve dışarıdaki entelektüel ve donanımlı nesliyle neler yapabileceğine yakından tanık olduklar.
İşte bu tek tipçi eğitime ve zorunlu din derslerine ve okulların ‘imam hatip’ leştirilmesine karşı karşı Birleşik haziran hareketi, eğitim-sen, sol, sosyalist dernek ve partiler, alevi dernek ve vakıfları tüm ilkokul, ortaokul ve liselerde “laik, bilimsel, anadilde eğitim ve demokratik yaşam” temalı “uyarı boykotu” gerçekleştirmek istedi. Zorunlu din dersi gibi baskıyla, zorlamayla değil; laik ve bilimsel eğitime inanmış insanlara çocuklarını okula göndermeyerek, demokratik bir biçimde sivil itaatsizlik yapmaya davet ettiler. İsteyen katılır, istemeyen katılmaz..
Ama o da ne! karşımıza AKP rozetli bir vali yardımcısı çıkarak yapılacak eylemin Cumhurbaşkanı, başbakan ile AKP politikalarına karşı olacağını öngördükten sonra boykotlarda Gezi Parkı eylemlerini yeniden canlandırmak isteyen ve genel seçimler öncesi karmaşa yaşanmasına sebebiyet verilmek istendiğini belirterek adete polise bir savcı gibi talimatta bulundu! Polis de sayın vali-savcının emrini yerine getirmek için olmamış eylemin, işlenmemiş suçun operasyonu yaparak “makul şüphe” ile 5 ilde eylem öncesi operasyon düzenledi.
Hukuksuz tutuklanan insanlar, derhal savcının yanına götürülmesi gerekirken keyfi olarak 24 saat gözaltında tutuldular. Neden? Çünkü makul şüphe!! Bu düzenlemeyle polise savcılığa müracaat ve vali yardımcısı ya da üst bir amirin karar ve denetimi şartıyla 24 saat gözaltı yetkisi verilmişti.
Tehlike büyük.. İç güvenlik paketinin kokusunu sadece bu duruma bakarak alabilirsiniz. Hükümet politikalarını beğenmeyen insanların demokratik ve barışçıl eylemleri daha yapılmadan engelleniyor. Anayasal haklar, iç güvenlik değil, hükümete güvenlik kanunlarıyla sınırlandırılıyor ve toplumsal muhalefet ileride ortaya çıkacak kirli pazarlıklara karşı şimdiden bastırılıyor. Ancak şu da bir gerçek ki korkunun ecele faydası yok. Baskıya,zulme hukuksuzluğa, anti-demokratik uygulamalara, anayasal hakların yok sayılmasına karşı direnmek haktır!
Sonuç niyetine;
Zorunlu din dersi, anti-demokratik, mezhepçi bir dayatmadır.
Laik, bilimsel eğtim anayasal bir haktır.
Bu nedenle yapılan barışcıl her eylem anamızın ak sütü kadar meşrudur!
Gezi paronayası devam etmekte, bu korku giderek büyümektedir.
Devletin vali yardımcısı siyasi parti militanı gibi savcı yerine geçerek polise talimat vermektedir.
Ortada suç yok, henüz eylem yapılmamışken; vatandaşlar olağan şüpheli, olağan suçlu yapılmıştır.
İç güvenlik paketi anti-demoktik, denetim mekanizması olmayan, otoriter rejim faciasıdır.
Buna direnmek evrensel bir insan hakkıdır. Nasıl mı? Taksimdeki duran adam, biber gazı soluyan kırmızılı kadın gibi..
Sonumuz hayrolsun..