Kızlı erkekli kalmalar, Barzaniler, İbolu Şivanlı düetler, Marmaray’daki sızıntılar derken belki de en önemli varlığımızı, geleceğimizin teminatı olan gençleri ve eğitimlerini unuttuk şu günlerde. Ülkemizde gündem o kadar çabuk değişiyor ve önümüze sunulan bu sıcak ve buram buram tartışma kokan bu olaylara o kadar çok kafa yoruyoruz ki asıl görmemiz gerekeni göremiyoruz maalesef. Bugün düşünmemiz gereken şey, gençlerimizi yetiştiren ve onların sadece dirsek değil aslında ömürlerini çürüttükleri “naçizane” eğitim sistemimiz ve dershaneler. Her kafadan bir ses çıkıyor, her siyasetçi, yazar-çizer bu önemli konuyu kendilerine yorumlayıp bu hassas ve önemli konunun bambaşka yerlere gitmesine ister istemez vesile oluyorlar maalesef. Velhasıl, öğrenciyi, öğretmeni yani bu konuda asıl söz sahibi olanları kimsenin dinlediği yok!

Hikâye her zamanki gibi gelişti. Gündem mi yaratmak istiyorsun? Yap bir açıklama; ama ucu da açık olsun biraz. Densin ki mesela; kapatalım dershaneleri. Karışsın azcık ortalık, her kafadan bir ses çıksın. Çıkan her ses aslında önemli olanı; asıl sorunun kaynağını biraz daha zor duyulur hale getirsin. Hükümet desin ki “biz kimseyi mağdur etmeyiz, biz kimseye zarar vermeyiz, içinizi ferah tutun” çağrısı yapsın. Bu konu üzerinden üstümüze gelenler “Gezi Parkındaki gibi bizi yıpratmak istiyorlar” amaçları budur desin. Karşılık olarak firavun benzetmeleri yapılsın, “28 Şubata adeta geri döndük” denilsin. Dershanelerin kapatılması asla kabul edilemez denilip bir karşı kuvvet oluşturulmaya çalışılsın. İşin daha da ilginci bunu gören muhalefet “Cemaat vs. Ak Parti” kavgası diye olayı etiketlesin. Yani bir taraf bu “kavga işimize gelir gündem oluşturmaya devam edelim” diye bu tantanaya devam ederken, diğer taraftan da, “Mağrur-Mağdur” edebiyatları karşılıklı atışmalar alsın başını gitsin. Gördüğünüz gibi neredeeen nereye geldik.  Siyasi tartışmaların ötesine geçip günümüz eğitim sistemimize kısaca bir göz attığımızda, “nerede yanlış yapıyoruz yav biz?” sorunun cevabını bulabiliriz.

“Zamanında biz de öğrenciydik, biz de bu sıralardan geçtik” diyerek bizi anladığını söyleyen bir neslin evlatları olarak; şimdi o sıralardan geçmekten ziyade “yarış atı” olarak yetiştirildiğimizi ve bu yönde algılandığımızı da rahatlıkla söyleyebilirim. Hani çok güzel bir slogan var ya “hayatımız bir yarış kazanmak zorundayız” diye. Hayatımızın ve geleceğimizin bir sınava ya da sınavlara göre belirlendiği “LYS, OKS, ÖSS, YGS, LYS” ve daha nice “S” lerden geçmek zorunda bırakıldık. Okuduğumuz 8 sene, 12 sene yetmedi, yetemedi bu “S” ler için. sovhakvabkasebhsoehEğitim sistemimiz, verdiği onca senelik eğitimin neticesi öğrencilerinin karşısına “S” ler çıkartıyordu. Lakin bir sorun vardı. Verilen eğitim bu “S” ler için yetersizdi ve bu durum okulların dışında başka oluşumları da kendiliğinden ortaya çıkardı. Önce özel dersler, ilerleyen zamanlarda daha organize ve daha profesyonel kurumlar olarak dershaneler ortaya çıktı bu “S” lerle baş etmek için. Ama ortada bir sorun vardı. Dershaneler hayır kurumu değildi elbette ve doğal olarak belirli bir ücret karşılığında eğitim vereceklerdi. Bu durum, ailelerin bütçelerine bir gider kalemi daha ekledi. Bu gider kalemini bütçelerine ekleyemeyecek durumda olan aileler ve gençler içinse durum daha da vahimleşti. Bu konumdaki zeki, çalışkan ancak maddi durumu yetersiz öğrencileri kazanmak içinse cemaat ve başka vakıflar devreye girdi. Herkese eşit adaletli eğitim gerekirken, parası olan daha adaletli daha eşit bir eğitim alabildi. Dershane sektörü herkes için hızla büyüdü ve neticede ciddi bir pazar haline geldi. Yani kısaca eğitim sistemindeki yetersizlikler ve kaderi belirleyen “S” ler sonucunda dershaneler ve gündem bugünlere ulaştı. Maalesef ki bu sıkıntılar sadece öğrencilerle sınırlı değil. Pek çok öğretmen de dershanelerde istihdam ediliyor. Özellikle atanamayan öğretmenlerin sorunlarını düşündüğümüzde daha da büyük bir resim çıkıyor karşımıza. Milli Eğitim Bakanlığı 140 binden fazla öğretmen açığı bulunduğunu söylüyor. Ancak bunun yanında 340 binden fazla da atanamayan öğretmenimiz mevcut. Ne kadar acıdır ki 34 öğretmenimiz de atanamadığı için kendi canlarına kıydılar. Yani durum asıl olarak siyasi çekişme değil eğitim sisteminin can çekişmesi belki de. Özetlersek dershanelere olan ihtiyaç da kalkmadıkça, dershanelerin varlığının devam etmesi öyle ya da böyle kaçınılmaz gibi gözüküyor.

“Cemaat vs. Ak Parti” tartışmaları ve daha niceleri bir yana dursun, önümüzde de bunlara daha çook konuşulacağı nur topu gibi 24 Kasım Öğretmenler Günü’müz var. Ancak ne kadar üzücü ki bu siyasi çekişmelerin içinde öğrencilerin ve öğretmenlerin durumun daha farklı olduğunu görebiliyoruz. Varlığı da yokluğu da bir dert bu dershanelerin, bu siyasi kutuplaşmanın içinde… E ne diyelim; filler tepişir çimler ezilir, filler barışır çimler ezilir.

Bu arada son günlerin fenomen çizgi karakteri Baatin’e de kulak verin derim. Kendisinin de oldukça ilginç bir bakış açısı var mevzuya…

643603

 

 

Leave a Reply