Yusuf Kaplan Yine Gülümsetti

Twitter-bird-white-on-blue-upside-down

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Yusuf Kaplan’ın, Twitter aracılığıyla yaptığı açıklamalar birçok kesimden farklı tepkiler alıyor.

Yazmayayım yazmayayım diyorum fakat konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil. Benim bir zat-ı muhterem vardı hatırlayacak olursanız; Sayın Kaplan. Aman efendim, haşa kendisini unutmanın mümkünatı yok. Kazara unutacak oluyoruz yine bir hınzırlık, şakalar, komiklikler fırlıyor gündeme. Kendisini bir ay önceye kadar tanımazdım doğru dürüst. Belki bir iki adını duymuşluğum vardı, o kadar. Kendisi, Bilkent, Boğaziçi ve Odtü’nün yıkılması istemiyle hayatıma girdi. Gönlümde kendince bir pay bulup kuruldu. Unutacak oldum, malum gündem yoğun. Böyle bir ihanetle başa çıkamayacağını bildirircesine Erasmus’u suçladı ve ben de bu zat-ı muhteremi yeni bir yazımda konuk etme ihtiyacı duydum. Gündem yine aldı başını gitti ve ben Sayın Kaplan’ı belleğimin daha arka saflarındaki yeni yerine yerleştirdim. Huysuzlandı zağar, kendini çok özletmeden yeni bir sosyal medya demeci ile şimdi size sunacağım satırlarda baş kahraman olmayı başardı.

 

Bu kez ne yumurtladı bu zat-ı muhterem? Efendim şöyle, kendisi, çağıl çağıl çağıldayan bilgi birikimine dayanarak Anadolu’yu üniversitelerin bozduğunu öne sürdü. Elçiye zeval olmaz ancak teşbihte hataya mahal vermemek adına Kaplan’ın satırlarını sizlerle paylaşıyorum;

 

“Anadolu’yu üniversiteler bozuyor! Kütahya’nın ana caddesi 24 saat açık barlarla dolu! Şehri,insanını kirleten, ruhunu yok eden ünv’ye hayır! Üniversite’de, dekadans/sefahat dizboyu! Gazalî, Sinan, Itrî yetiştirecek; Kant’ı, Hegel’i, Nietzsche’yi tartışacak, aşacak üniv. şart!”

 

Durum bu. Sosyal medya Twitter üzerinden paylaşılan iddia, noktası virgülüne dek aynı. Üniversiteler olmasa Anadolu, burcu burcu çiçek zağar. Bu üniversite denen meret, Anadolu’nun masumane evlatlarını bilgi ışığında kirletiyor ve belki, tabiri caizse, onları yoldan çıkarıyor efendiler!

Zat-ı muhteremin sarf ettiği kelimeler bana 2010 İtalya’sında Berlusconi’yi hatırlattı. Kendisi de “Üniversiteye ihtiyacımız yok, kapatalım onun yerine deri çizme üretelim.” demiş ve halkının ciddi tepkisini çekmişti. Ancak kendisinin durumu ortada, tanımayanımız yok. Yani günümüz dünyasında ağzı olan konuşuyor. Mesele, kayda değer bir şeyler söyleyebilmek. Zat-ı muhteremin söylediklerine bakacak olursak kayda değer bir şey bulmak zor. Fakat biraz çabaladığımızda kendisinin toz pembe yarattığı dünyaya adım atabiliyoruz. Bu dünyada Erasmus yok. Öncelikle Bilkent, Boğaziçi ve Odtü’yü yıktık. Fakat sonra baktık ki üniversite denilen şey gencecik evlatlarımızı yoldan çıkarmaktan başka bir şey yapmıyor. Biz de bu günah yuvalarını, ünlü düşünürleri geçecek seviyeye gelene dek, topyekûn kaldırmaya karar verdik. Güzel fikir, mis gibi, toz pembe. Üniversite ne ki şunun şurasında? Gençleri sefahate ve ahlaksızlığa alıştırmaktan başka ne yapıyor? Şimdi hepimiz cahil cühela olsak mutlu olmaz mıyız? Zira ya ünlü düşünürler yetiştirelim ya da tümden cahil kalalım. Bu yolda ya hep ya hiç düşünce tarzından ayrılmamamız birinci kaide. Zat-ı muhterem yine yapacağını yaptı, günümü aydınlattı, şu ağır vize döneminde yine beni gülümsetebilmeyi başardı.

Yazılarımda –neredeyse bir yazı dizisi sıfatını alacak ölçüye geldiler- Sayın Kaplan’ı doğru bulduğumdan veya kulak asılmayacak istemlerine değer verdiğimden kendisine yer vermiyorum ya ben de ahalim. Maksat sinirlerimizin gerildiği, hırçınlaştığımız derin gündemimizde gülecek bir şey bulmak ve bir nebze rahatlamak. Neyse ki bu konuda zat-ı muhteremin emeklerini yok sayamayız. Kendisine tekrar tekrar teşekkür ediyorum ve önümüzdeki günlerde standart düşünce sağlığına kavuşacağına inanıyorum.

 

Dikkat sayın okurlar bu bir dipnottur! Ben, pek değerli kalem arkadaşımın sadece ve sadece son bombaları hakkında yorum yapıyorum. Özellikle üniversite konusundaki istemleri dikkatimi çekse de kendisi her gün yüzümüze tatlı bir tebessüm yerleştirecek cümlelere imza atıyor. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim. İyi eğlenceler!

Leave a Reply