Ankara Sevdalısı, Gezgin Timur Özkan ile Söyleştik

Gezmeye öğrencilik yıllarında başlayarak, Evliya Çelebi’nin izinde yürüyen çağdaş bir gezgin ve aynı zamanda da başarılı bir mimar Timur Özkan. Gezmeyi her zaman bir hobi olmanın ötesinde bir yaşam biçimi olarak gören Özkan’la en son yaptığı yeni nesil uzay seyahati, Ankara sevdası ve gezme tutkusu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

20140928_141026

GazeteBilkent: Bir hayal miydi gezmek sizin için?

Bir hayalden öte bir amaç demek daha doğru belki, daha da doğrusu bir yaşama biçimiydi gezmek benim için. Aslına bakarsanız gezmeyi sevmeyen yoktur. Yoldan geçen on kişiyle bir anket yapsanız, dokuzu ilk sırada gezmeyi sevdiğini söyler. Gezmeyi herkes sever de, ne kadar sever derseniz orada biraz ayrılabiliriz sokaktaki insandan veya birbirimizden. Meraklarıyla yaşayan insandır gezgin, dünyanın başka coğrafyalarını merak eder, oralarda yaşayan insanları merak eder, ne yediklerini içtiklerini; müziklerini, danslarını vs. merak eder. Bir uzak doğu atasözü der ki “Bir kere görmek bin kere duymaktan iyidir.” Kısaca böyle söyleyebilirim, gezginler işte bunun için yollardadır.

 

44 aGazeteBilkent: Geçen Ağustos ayında, hayaliniz olan ve  şu anda sadece Rusya ve Amerika’da gerçekleştirilen Stratosfer gezisine katıldınız. Bildiğim kadarıyla ülkemizden bu gezilere katılan sayılı kişilerden birisiniz. Bize bu süreci ve yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

Az önce de söylediğim gibi yıllardır gezerim. Edirne’den Ardahan’a Türkiye’yi, Alaska’dan Miami’ye Amerika’yı, Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya’yı, Lâponya’dan Ümit Burnu’na Dünya’yı gezdim. Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya da gittim, Antarktika’ya da… Gezdikçe küçüleceğini söylerler, oysa gezdikçe büyüyordu dünya. Peki, ne kadar büyük? Ülke ülke, kent kent geziyordum ve hala dünyanın ne kadar büyük olduğunu kavrayamamıştım. Böyle olmayacak, yukarıdan bakmak gerek diyordum. Ne zaman, nasıl olacak bilmiyordum ama mutlaka yukarıdan da görmeliydim. Kısacası dünyayı gezmek yetmiyordu.

Böyle başlayan bir sürecin sonunda Rusya’nın Nijni Novgorod kentinden düzenlenen uçuşları buldum. Bu uçuş sayesinde; uzaya ilk adımımı atacak, en azından normal uçuş yüksekliğinin iki katına çıkacak ve de atmosferin dünyaya en yakın katmanlarından; Troposfer’i aşarak, Stratosfer’e ulaşmış olacaktım. (Atmosferin yeryüzüne temas eden en alt katmanı olan Troposfer’in kalınlığı, sıcaklık farklarından ve merkezkaç kuvvetinden kaynaklanan nedenlerle; Ekvator üzerinde 16–17 km, 45° enlemlerinde 12 km ve kutuplarda ise 9–10 km olarak hesaplanmaktadır. Buna göre, 56 Kuzey paralelinde yer alan Nijni Novgorod için Stratosfer’in 11 kilometrelerde başladığı kabul edilebilir.)

 

GazeteBilkent: Biraz da uçuş sürecinden bahseder misiniz, ne kadar sürdü, havada neler yaptınız, dünya yukarıdan nasıl görünüyordu? Merakınızı tam olarak giderebildiniz mi?

Yolcu uçaklarına benzer bir şekilde pist başına giderek başladık, sonra her şey hızlandı. Hızlı olmak zorundaydı, çünkü bir depo yakıtımız vardı ve bu yakıt tükenmeden Stratosfer’e tırmanacak, sesten hızlı uçacak ve isteğe bağlı akrobatik maveralardan birkaçını yapacaktık. Bir iki dakika içinde hızımız 850 km/h’e ulaştı ve bir anda dik olarak tırmanmaya başladık. Böylece çıktığımız 12 km yükseklikte (yolcu uçaklarından biraz yukarıda) bir süre yatay seyrettik. Daha sonra motor tekrar tam gaz ilerledik ve sesten hızlı uçuşa geçtik..  Bu esnada hızımız 1,7 Mach’e kadar çıktı. (Mach, yüksekliğe bağlı değişken bir katsayıya göre hesap edilen bir hava sürati birimi olup 1,7 Mach, bu yükseklikte 1820 km/h’e karşılık geliyor.)

Üzerimdeki basıncı değil ama yüksekliği, sürati, yan açıyı vs. ben de göstergelerde ve uçağa sonradan eklendiği anlaşılan dijital bir ekranda takip edebiliyordum. Gene ekrandaki ve sertifikamdaki rakamlara göre 16,7 km yüksekliğe ulaştıktan sonra pilot motoru kapattı ve serbest inişe geçtik. Stratosfer’den tek hatırladığım gökyüzünün renginin artık mavi değil lacivert ve hatta siyah olduğuydu.

Dönüşte yolcu uçaklarına benzer bir şekilde piste yaklaştığımız ve hatta tam teker koyacağımızı beklediğim bir anda yeniden yükselen pilot, bizim programı sürpriz bir alçak-pas geçiş ile tamamladı. Her şey otuz iki dakikada olmuş, bitmişti.

 

Bv-OS_rIMAASu3DGazeteBilkent: Dünya’ya geri döndükten sonra neler hissettiniz?

Açıkça söylemek gerekirse insanın bir hayalini gerçekleştirmesi güzel bir şey; ama yukarıdan görebildiğim dünyanın çok küçük bir kısmıydı. Bugün için gezginlere izin verilen bu yükseklikten ancak bu kadarı görünebiliyor.  Dünya yuvarlağını tam olarak görebilmek için daha yukarılara çıkmak gerekiyordu. Bunun için de yüz kilometre yüksekliğe ulaşmayı hedefleyen roket uçakların bir an önce seferlere başlamasını beklemekten başka çare görünmüyor…

 

tumblr_m6pfxikihp1r04ysvo1_500GazeteBilkent: Sizce bir gezginin vazgeçilmezleri nelerdir?

En vazgeçilmezi tutkusudur. Bir gezgin, gezmek tutkusundan vazgeçtiği an artık gezgin değildir. Bu tutku canlı kaldığı sürece yol bitmez gezgin için, biri biterken diğeri başlar. Bu öyle bir tutkudur ki; çoğu zaman bir geziden dönerken yeni bir gezinin planlarını yapmaya başlarız. Nasıl bir tutku bu dersen, özünde merak olan, keşfetmekle beslenen, yeni coğrafyalarda uyandıkça mutluluğa dönüşen, yeni kültürlerle tanıştıkça bir tatmin yaratan değişik bir tutkudur. Anlatılmaz, yaşanır olan cinsten…

 

GazeteBilkent: Aslında başlı başına bir röportaj konusu fakat bir gezginin gezi öncesi hazırlıklarından kısaca bahseder misiniz?

Hazırlık aşaması iki açıdan önemlidir. Gezeceğiniz yerler hakkında hazırlık yaparken gezmeye de başlamışsınız demektir. Böylece bir açıdan geziden alacağınız keyfi daha da artırabilir, diğer açıdan gezerken harcayacağınız zamanı kısaltabilir veya aynı sürede daha çok yer görebilirsiniz. Hazırlığın bir diğer yönü de gezilecek ve görülecek yerler hakkında bilgi toplamaktır. Bu kapsamda; nerede kalınır ve nerede, ne yenir gibi sorulara çözüm oluşturabilir ya da gideceğiniz sezona denk gelen bir festivali yakalayabilirsiniz. Bu bir sanat festivali olabilir, bir sokak festivali, fark etmez, gezinize güzel bir renk katacaktır. Konusu gezeceğiniz yerlerde geçen kitaplar veya filmler de diğer bir hazırlık unsuru olarak not edilebilir.

 

252962_121594524591161_100002218423939_198512_1538440_nGazeteBilkent: Gezi yazıları dışında gezi kitaplarının da editörlüğünü yapıyorsunuz. Editör kimliğinizi de göz önüne alırsak, bu zor süreç ve çalışma nasıl yapılıyor?

Dünyada ne iş olursa olsun, severek yaptığınız takdirde zor gelmez. Ben de bu işi severek yapıyorum ve zor gelmiyor. Ayrıca bu işi yapmanın dikkatlerden kaçan bir de artısı oluyor. Birbirinden güzel gezi yazılarını herkesten önce okuma şansına sahip oluyorum. Öncelikle kendimi bu kitapların okuru olarak gördüğüm için, olaya ben nasıl bir gezi kitabı veya yazısı okumak isterdim diye bakıyorum. Böyle başlayınca gerisi kolay geliyor. Sağ olsunlar, beraber çalıştığımız gezgin-gezi yazarı dostların gösterdiği anlayış ve yaptığımız işbirliği çerçevesinde güzel kitaplar ürettik, üretiyoruz. Bugüne kadar on beş ortak kitap yapmışız ve memnuniyetle belirtmek isterim ki bu kitaplarda bazılarıyla bir çok kez olmak üzere tam 253 isimle çalışmışız. Son tahlilde, benim için ayrı ayrı çok değerli bu isimlerle aynı kitabın sayfalarını paylaşmak, tüm zorluğa demeyeyim ama, yorgunluğa değiyor. Bu arada kendime ait kitapların sayısı onu geçmiş. Açıkça söylemek gerekirse bu kitapları da severek yazıyorum ama editörlüğünü yaptığım ortak kitaplardan daha çok keyif alıyorum çünkü kendi kitaplarımda kendi bildiklerimi yazarken diğerlerinin her bir sayfasında, okurlar gibi ben de –moda deyimle- yeni ufuklara yelken açıyorum.

 GazeteBilkent: Türkiye’deki gezi dergileri ve gazetelerin gezi ekleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yeterli mi?

Gezmeyi ve okumayı seven biri olarak asla yeterli görmem ama eskisine göre artmış olmasından memnun olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca bu dergi veya gazete eklerinin içerik olarak da zenginleştiğini, bizden gezginlerin de dünyanın her tarafına gittiklerini görmek ve dünyayı gene bizden gezgin yazarların kaleminden/klavyesinden okumak her zaman güzel…

 

GazeteBilkent: Gezginlere yollarda okumak için hangi kitapları tavsiye dersiniz?

Gençler genellikle uluslararası formatta hazırlanmış gezi rehberlerini tercih ediyor ama ben bunlarla yetinilmemesini ve bizden gezginlerin gezi kitaplarının veya gezi yazılarının da okunmasını tavsiye ederim. Bunların yanı sıra gezdiğiniz yerleri anlatan veya konusu gezeceğiniz yerlerde geçen kitapları gezerken okumak güzel bir deneyimdir. Örneğin Nazlı Eray’ın Sis Kelebekleri’ni Sinop’ta veya Orhan Pamuk’un Kar adlı romanını Kars’ta okuyun, daha çok seversiniz. Keza aynı şekilde; Venedik için Nedim Gürsel’in Resimli Dünyası’nı, Volga nehir gezisi için de klasik Rus romanlarını çantanıza koymayı unutmayın derim.

 

ipek (9)GazeteBilkent: Gezme sevdalıları ve gezginliğe yeni adım atan genç arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz var mı?

Öncelikle nereden başlayacağına karar vermek gerekir. Ama ondan da önce ne istediğini bilmek gerekir. Kültür gezginlerinin tercihleriyle doğa meraklılarının ya da sanatseverlerin tercihleri farklı olacaktır. Öte yandan gezmek deyince sadece yurt dışı anlaşılmamalı. Her yıl Türkiye’yi görmeye gelen milyonlarca insanın seçimi yanlış olmasa gerek. “Hele bir dünyayı gezelim, Türkiye’yi nasıl olsa gezeriz.” demek de yanlış, “Bizim ülkemizde her şey var, dünyayı gezmesek de olurç” demek de. Bence her defasında yurt dışı veya her defasında yurt içi yerine bir dışarıdan, bir buradan gezmek en uygunu olur. Bu arada Ankara’yı ihmal etmemeliyiz. Sanıldığının aksine Ankara’nın da gezilecek görülecek çok yeri var. Bu arada Avrupa, Kuzey Amerika gibi kolay ülkeleri yaşlılık yıllarına bırakıp gençlikte Uzak Asya, Afrika veya Güney Amerika gibi zor ve uzak coğrafyalara yönelmek daha akıllıca olacaktır.

 

GazeteBilkent: Hep gezginler ve gezgin kimliğiniz üzerine konuştuk, fakat bu kimliğinizin yanı sıra aynı zamanda gerçek bir Ankara sevdalısısınız, kendi Ankara’nızdan bahseder misiniz? Ankaralı kimliğinin sizdeki o özel anlamı nedir?

Ankaralı olmayı iki nedenle önemserim: Ankara, bir cumhuriyet projesi olarak hepimizin sahip çıkması gereken önemli bir kenttir. Aynı zamanda doğup büyüdüğümüz, öğrenim gördüğümüz ve hayata atıldığımız bir kent olarak da herkesten önce tanımamız ve tanıtmamız gereken bir yer olarak önemlidir. Ankara hep söylendiğinin aksine, bozkırın ortasında yoksul bir kent değildir. Macar araştırmacı Bela Horvath’ın “Anadolu 1913” adlı kitabı yaklaşık yüz yıl önceki Anadolu’yu anlatıyor. Kitapta, 20.yy’ın başlarındaki Anadolu hakkındaki ilginç gözlemleri var. Örneğin, Ankara sokaklarında dolaşan bir tellalın bağırarak Othello biletleri sattığı yazıyor. O yıllarda Anadolu’da Shakespeare oynanıyor olmasını, Horvath gibi bizler de hayretle öğreniyoruz.

 

tumblr_mn9ol4NsyU1r7lc4so1_500GazeteBilkent: Ankara’nın gezilecek, görülecek yerleri derken nereleri kastediyorsunuz?

Ankara’nın binlerce yıllık tarihinden bir özeti bulabileceğiniz Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Kalesi iyi bir başlangıç olabilir. Kale ile birlikte Roma Tiyatrosu, Roma Hamamı, Augustus Tapınağı ve Julianus Sütunu gibi antik eserlerle başlayan Ankara gezinizi gene Ulus’ta bulunan birinci ve ikinci Meclis binaları, Ankara Palas, Ankara Garı gibi Cumhuriyet dönemi eserleriyle devam ettirebilirsiniz. Tabii Anıtkabir olmazsa olmaz. Elliden fazla müzenin bulunduğu Ankara’da Doğa Tarihi, Pul, Harita, Bilim ve Teknik vb. daha birçok özgün müze de meraklılarını bekler. Ankara’nın ilçeleri arasında Beypazarı’nı görmeyen yoktur ama Nallıhan, Tuz Gölü, Çubuk Karagöl, Kalecik ve yaylalarımız da ilk akla gelen diğer seçenekler arasında sayılabilir.

 

GazeteBilkent: Yeni projeleriniz, gezi planlarınız var mı?

Türkiye’nin görmediğim birkaç kenti kaldı, ilk fırsatta gezmek istiyorum buraları. Ayrıca yıllar önce gezdiğim yerleri tekrar görmek de güzel olabiliyor çoğu kez. Dünyada görmek istediğim 10 kadar ülke veya bölge var. Örneğin; Çin, Rusya veya ABD gibi büyük ülkeleri bir defada gezmek mümkün olmuyor. Çin’e bir çok defa gitmeme rağmen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni görmedim henüz. Afrika ve Orta Amerika’da da görmek istediğim yerler var. Ayrıca biraz daha tematik planlar yapıyorum; bir buzkıran gemisiyle Kuzey Kutup noktasına yolculuk gibi…

 1411902745409GazeteBilkent: Gezmek istediğinizi söylediğiniz on ülke olduğuna göre gezdiğiniz kaç tane acaba?

Ülke sayısında farklı ölçütler, farklı kabuller var. Ayrıca dünyanın siyasi haritası her an değişebiliyor. Örneğin, gezdiğiniz zaman tek bir ülke olan Çekoslavakya iki ayrı ülkeye dönüşebiliyor. Bir de büyük ülkelerin durumu farklı, örneğin ABD’nin anavatandan ayrı yerlerdeki Alaska veya Hawaii gibi eyaletleri, Çin’in Hong Kong ve Makau adaları ya da Rusya’nın Kaliningrad kenti ayrı bir rota konusu olarak ayrı ülkeler gibi sayılıyor. Bu ve benzeri nedenlerle net bir sayı vermek zor ve ben de zaten yüzü geçtikten sonra saymayı bıraktım ama yüz elli civarında diyebilirim. Ancak bu konuda daha önemli olan dünyanın her kıtasına ayak basmak diye düşünüyorum. Her kıta hem coğrafi olarak hem de kültürel olarak büyük farklılıklar gösterdiği için dünyanın yedi kıtasına ayak basmayı önemsedim ve dört yıl önce yaptığım Antarktika seyahatiyle bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum.

 

GazeteBilkent olarak sorularımıza cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

Leave a Reply

1 comment

  1. Murat Özsoy

    Gerçekten de,
    bir kere görmek
    bin kere duymaktan
    bin kere iyi olsa gerek…

    Değerli Ankaralı gezgin TİMUR ÖZKAN’a, dünya yuvarlağını tam olarak görebilmesi için 100 kilometre yükseklikler,

    Kültür dünyamıza renk katan GazeteBilkent’e de bal tadında nice söyleşiler diliyorum…