(Başlangıç notu: “Bir Aleviden Demirtaş’a Mektup” veya ona verilen cevapların kendini kaptırmışlıklarından kaçınmaya çalıştım, kaçınamadıysam uyarınız)

HDP’ye birçok eleştiri var. Kimisi Kürt milliyetçiliği yapmakla suçluyor, kimisi Öcalan ve PKK’nın iradesini temsil etmekle. Doğrudan terörizmle suçlayan da var tabii. Bunların yanında kendi siyasi çıkarları doğrultusunda Ak Parti’yle işbirliği yapmakla da suçlanıyor. Ak Parti’nin büyük önderi Recep Tayyip Erdoğan tarafından da sık sık kan emicilikle suçlanıyor. Sovyetlerin yıkılışından sonra, günümüzde kimse kimseye “bunlar komünizmi getirmeye çalışıyor” diye bağırmıyor gerçi ama bağırılsaydı muhtemelen bağırılan taraflardan biri de HDP olurdu. Bu eleştirilerin doğruluğu ya da yanlışlığına inanma özgürlüğümüz var. Ben bu özgürlüğümü kullanarak çok da inanmıyorum bu eleştirilere. Hatta bir adım daha giderek mecliste gerçek bir halk iradesi temsili ve milletvekilliği açısından görev bilinci sunan tek parti grubunun HDP olduğunu söyleyeceğim.

Ancak doğrusunu söylemek gerekirse pek de hazetmiyorum HDP’den. Çeşitli sebepleri var bunun. İktidardan çok muhalefete muhalif olma haklarını saklı tutmaları, kendilerine bağlı olmayan sol etkenleri CHP kuyrukçuluğuyla suçlamaları gibi sebepler bunlar. Fakat en önemli sebebi HDP’nin iddia edildiğinin aksine sol değerler taşıyan bir siyasi çıkar ortaklığından ziyade sosyalistleri Kürt siyasetine tâbi kılmaya yönelik bir mentaliteye yakın oluşuna dair izlenim yaratacak çeşitli olaylar (bkz. Duran Kalkan’ın kaleme aldığı iddia edilen şu yazı üzerinden patlak veren ÖDP-HDP gerginliği).

Ancak cumhurbaşkanlığı için adaylığını koyan üç kişiden biri olan Selahattin Demirtaş bu “yayılmacı” zihniyetin dışında bir gerçeklik olarak karşımızda. Yani eğer öyle değilse de beni kandırmış durumda. Bu zihniyet dışılığından da fazlası olarak iyi bir cumhurbaşkanı seçimi gibi gözüküyor. Neden?1404851933382

Başlangıç olarak Selahattin Demirtaş’ın geçmişinde doğrudan bir hak arayışı görmek mümkün. Tepeden inme veya mücadelenin silahlı kanadı tarafından siyasete itilmek gibi bir geçmişten ziyade bitirdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden sonra İHD’nin ve Uluslararası Af Örgütü’nün yerel şube yöneticiliklerinde özellikle faili meçhul cinayetleri üzerine yoğunlaşmış bir sivil toplum hizmeti döneminden geliyor. Bu yoğunlaşmanın önemli bir sebebi ise bölgede yetişen koca bir jenerasyonun 90’ların ilk faili meçhulü Vedat Aydın’ın cinayetiyle birlikte hızlı bir politize olma süreci yaşaması. Kendisinin de ifadesiyle Demirtaş da, bu cinayetten duygusal olarak etkilenenlerden biri. Haliyle bu ülkenin inatla kanamaya devam eden yarası faili hâlâ meçhul cinayetler konusunda adım atacağını söyleyen siyasetçilerin aksine geçmişte adımlarını atmış bir hukukçu. Bu da gelecekte de bu yolun devamını getirip getirmeyeceği konusunda bir güven veriyor doğrusu.

İkinci olarak cumhurbaşkanlığının kelime anlamına yönelmekte fayda görüyorum. Her ne kadar altyapısız bir şekilde düzenlense de cumhurbaşkanını (yine meclistekilerin bizi temsil ettikleri varsayılarak onların seçtiği adaylar arasından) biz seçiyoruz. Bu da samimiyetsizce duymaktan midemizin bulandığı halk iradesi kavramına itiyor bizi. Ancak yazının başında belirtmiş olduğum HDP’nin halk iradesi temsili konusundaki başarısı, Demirtaş’ın ağzından çıkacak halk iradesi lafının o kadar da samimiyetsiz olmadığına dair bir işaret gibi duruyor. Yine ülkedeki siyasi ortamla karşılaştırıldığında hemen her siyasetçinin Kürt’ün de, Türk’ün de, Ermeni’nin de, Sünni’nin de, Alevi’nin de temsilcisi olmaya yönelik söyleminin hiçbir zaman gerçeğe uymadığını görüyoruz. Demirtaş’ı bu konuda övecek değilim, sonuçta kendisi hiçbir zaman bu kadar geniş bir kitleyi temsil hakkını elde etmedi. Ancak fikirlerini sunmaya hak kazandığı kitleyi temsil etmedeki çaba ve başarısı, geri kalan kitleleri temsil etme konusunda başarılı olabileceğine dair bir umut ışığı yakıyor.

Son mesele ise Demirtaş’tan ziyade oy vereceklerle ilgili. Demirtaş’ın içinden çıktığı hareket Kürt siyasi hareketi kimlik mücadelesi veren bir oluşum. Tarihsel olarak bakıldığında çok da doğal bir mücadele bu. Ancak Demirtaş bambaşka bir söylemle gelip “Birlikte yaşamak istiyoruz, benim adaylığım bunun çağrısıdır.”diyor. Peki bu söylem neden önemli? İşin en komik kısmı da bu. Hiç önemli değil aslında. Bu söylem tek başına anlamlı ama yavan bir söylem. Ama bu söylem önemli olma potansiyeli taşıyor. Bu söylemi önemli hâle getirecek olan şeyse Demirtaş’a batıdan, hatta daha özel olarak batıda Türk kimliğini kabullenmiş vatandaşlardan gelecek oyla anlam kazanacak. Çünkü Kürt kimliği bugün verdiği oyla birlikte yaşama çağrısı vermiş olmayacak, kendi siyasetinin içinden çıkmış bir adayı destekleyecek sadece. Ancak ülkenin kalanından verilecek oy Ak Parti’nin barış süreci adı altında attığı her adımdan daha değerli olacak çünkü asıl Kürt siyasetinin dışından gelecek oy “biz beraber yaşamak istiyoruz” cümlesinin sandık üzerinden temsili olacaktır. Bu da siyasetçilerin günlük ve samimiyetsiz barışmasından daha öte, halkların kalıcı olarak barışmasında rol oynayacaktır.

Ama benim de bir iki ufak kaygım var açıkçası. Örneğin; Demirtaş’ın faili meçhullerin araştırılması konusunda bir baskı unsuru olacağından eminim, ama bu faili meçhullere Uğur Mumcu gibi bir Atatürkçü kimliği olan biri de dahil olabilecek mi mesela? Bu konuda hiç test edilmedi Demirtaş. Veya sol siyasete ve HDP dışındaki sosyalistlere ne kadar yer verecek olası bir seçilme durumunda, bu da önemli. Ancak soldan gelen “liberal” eleştirisi bana saçma geliyor. Solun haklı özgürlük arayışından daha liberal gözükmedi bana Demirtaş veya sınıf mücadelesinin aksi yönünde söylemlere yer verdiği bir durum dikkatimi çekmedi daha önce.

Yazının sonuna geldim ama daha Demirtaş hakkında söyleyebileceklerimin yarısını bile söyleyemedim. Bir de işin kötüsü, sadece benim bu adam hakkında bir iki izlenimimi ve öngörümü okudunuz, pek bir şey de katmadım yani size. Neyse, aslında ben bu kadar lafı da tek bir şey için dedim: Bu adamdan korkmayın. Demirtaş’ın tüm geçmişi hak aramak üzerine kurulu, kimsenin hakkını yiyecek değil. Halk iradesini çarpıtacak, temsilinde başarısız olacak bir adam imajı çizmiyor. Ayrıca bu adam başta Kürt hareketinin, daha sonra da belki de solun ve potansiyel olarak da bir halklar barışının yeni yüzü. Boşu boşuna 90’lardan kalma yaftalarla hakaret etmeyin. Ya da Demirtaş’ın HDP’ye yönelteceğiniz eleştirilerden ayrılabileceğini görün. Eleştirin elbette. “Şu sebeplerle samimi bulmuyorum” diyin, ideolojik olarak ayrışın, sevmedim deyin. Soru sorun, Gezi protestoları sırasında ettiği lafların hesabını sorun. Sorudan kaçacak, cevap vermeyecek biri gibi gelmedi bana. Fakat gereksiz bir korku beslemeyin. Çünkü bilgeliğiyle tüm Jedi konseyinin saygısını kazanmış, Usta Yoda’nın da söylediği gibi, “Korku, karanlık tarafa giden yoldur”.

Leave a Reply

1 comment

  1. Endercan KOÇ

    Erdem Yeğenim,Yazılarını okurken sanki yetmiş yıllık bir gazetecinin yazılarını okuyorum hissine kapılıyorum.Eline ,yüreğine sağlık.Başarılarının devamını diliyorum.