Cezayir’de Tecavüz, Fransa’da Burkini

** ARCHIV ** Sama Wareh posiert am 15. Feb. 2007 am Strand von Newport Beach, Kalifornien, in einem Schwimmanzug fuer muslimische Frauen. Auf den ersten Blick wirkt der Anzug nicht schwimmtauglich: Mit langen Aermeln und Beinen verhuellt der sogenannte Burkini die Schwimmerin komplett. Fuer glaeubige Musliminnen ist er allerdings das einzige Kleidungsstueck, mit dem sie sorglos ins Wasser gehen koennen. In Berliner Hallenbaedern wird der Burkini - eine Wortschoepfung aus Burka und Bikini - jetzt erstmals probeweise zugelassen. (AP Photo/Chris Carlson) ** zu unserem Korr ** ** FILE ** Sama Wareh walks along the sand dressed in swimwear designed for Muslim women Newport Beach, Calif., Thursday, Feb. 15, 2007. Muslim girls and women are increasingly participating in athletic activities, especially as second and third generation children of immigrants grow up surrounded by American influences. But doing so requires them to overcome a seemingly large obstacle: Islam's traditional emphasis on modest dress. (AP Photo/Chris Carlson)

Avrupa’da son dönemde IŞİD terör örgütünün eylemleri güvenlikçi siyasete dönüşün yanı sıra aşırı sağın da beslenmesine yol açmaktadır. İslamofobik partilerin gittikçe güç kazanması, göçmen karşıtlığı ve radikal ırkçı söylemler Avrupa değerlerini tehdit etmektedir. Bunun en önemli örneği olarak Fransa incelenebilir.

Kullanılan Oryantalist söylemler ve uygulanan bir takım yasaklar, Fransa’nın sömürge geçmişinden gelme alışkanlıklarını sürdürdüğünü ve bunu kadın vücudu üzerinden yürüttüğünü kanıtlar niteliktedir. Fransa’nın maskülen devlet yapısı, Cezayir işgali sırasındaki kadın bedenini ele geçirerek yaptığını bugün sahillerinde kadın bedenine “burkini” üzerinden müdahale ederek göstermektedir. Özellikle Fransız feministlerinin bu olaya sessiz kalması ise, feminizmin temel noktalarına aykırı.

Fransız askeri Cezayir’de

1830’larda başlayan Cezayir işgali, Fransa tarafından binlerce insanın ölümüyle neticelendi. Cezayir halkı üzerinde bir kültürel ve etnik soykırım olarak da değerlendirilen olaylar bunlarla sınırlı değil. Fransız askerlerinin Cezayirli kadınlara yönelik tecavüzleri, kadın bedeni üzerinden güdülen erkek-egemen politikaların bir tezahürüdür. Çünkü toprağın istilası, kadının vücudunun istilasıyla eş değer görülmekteydi. Bazı Fransız politika yapıcılar da Afrika’nın barbarlarının bu şekilde medenileştirilmesi ve özgürleştirilmesini açıkça ifade etmekte bir beis görmemekteydiler. Fransız komutan Lucien de Montagnac, bir arkadaşına yazdığı 1843 tarihli mektubunda, 15 yaşından büyük tüm erkek Cezayirlilerin öldürülmesi ve kadınlarla çocukların ele geçirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Sömürü döneminde barbarlara hadlerini bildirerek medeni değerlerin getirileceği söylemi, Afrikalı kadınların üzerinde işleme konuldu.

Özgürlük, Eşitlik, Kız kardeşlik!

Bugünlerde ise, sömürge döneminden yıllar sonra sekülerizmi ve Fransız değerlerini yansıtmadığı iddiasıyla sahillerde “burkini” yasaklandı. Yıllar sonra ne tesadüftür ki, denk söylemler kullanılarak yine kadın bedeni üzerinde erkek egemen devlet enstrümanı belirleyici rol oynama gayretinde. Bu yolla, kadınlara karşı baskıcı bir siyaset güdülmektedir. Eski zamanın “barbarları”, bugün bizzat Fransa Başbakanı ve bazı yetkililer tarafından “provokasyon” yapmakla suçlanıyor ve ataerkil sistemin temsilcisi polisler, sahilde herkesin önünde kadınlara zorla burkinilerini çıkarttırıyor. Bu zorbalığı yaparken kendi değerleri olarak tanımladıkları feminizmin özgürlük ve eşitliğine aykırı hareket ederek cinsiyetçi bir yaklaşım sergiliyorlar.

Terör örgütü olmakla suçlanan IŞİD’in uygulamaları ile Fransa’da yaşananlar her ne hikmetse ciddi bir benzerlik arz etmektedir. IŞİD’in kendi bölgesi üzerinde uyguladığı kıyafet yasakları ve fuhuş hücrelerinde kadınlara yapılan baskılar ile”medeni” dünyadaki burkini yasağı ve Cezayir zulümleri aynı radikallik havuzundan beslenen zihniyetin ürünüdür. Ama unutulmamalıdır ki, radikal uçlar birbirini besleyerek karşılıklı terörize olmuş taraflar üretir. Radikalizmle mücadele ise, insan haklarını ve temel özgürlükleri koruyarak kalıcı çözümler üretebilir. Aksi taktirde, kısıtlayıcı olmak radikalizm ateşine benzin taşımak olacaktır.

Kaynak: www.pinterest.com

Fransa’daki burkini yasağı da IŞİD’in usulüne benzer nitelik taşımakta olmasının yanı sıra bu canavarı besleyebilecek bir uygulamadır. Tüm bunlar yaşanırken, evrensel insan haklarının çiğnenmesine Avrupa’nın sessizliği de ayrı bir tartışma konusudur. Bu noktada söylenmesi gereken şudur ki, bu şartlarda Avrupa devletlerinin yabancı savaşçılar sorunundan dert yanması adil değildir, çünkü ülkelerindeki Müslümanları yabancılaştıran da bizzat kendileridir.

Yasağın yargı önünde iptal edileceği barizken, yasakta ısrar edilmesi İslam toplumu kadınlarına gözdağı vermekle açıklanabilir. Fransız feministlerinin ise olaya yeterli tepki vermemiş olması bir hayli üzücü. Sosyal medyada burkininin yasaklanarak kadınların baskıdan kurtarılıp özgürleştirildiğini savunanlar bile mevcut. Bu yargıya varılırken o kadınların hür iradesine danışılmadığından bu tavır da baskıcı, maskülen bir tavırdan başka bir şey değil. Öyle görünüyor ki, Fransa’da tarihten gelen politik hiyerarşi hala korunmaya gayret ediliyor ve üçüncü dünya insanlarının özgürleştirilmesi 19.yüzyılda Cezayir’de tecavüzlerle, 21.yüzyılda Fransa’da burkini yasağıyla gerçekleştiriliyor.

Burkini yasağı, IŞİD’in uygulamalarına benzemektedir. Görsel, bu benzerliği ifade eden ironik bir çalışma. Fransız polisi özgürlük heykelini soyarken, Şeriat polisi burkini giyen kadının ayaklarını işaret etmektedir.

Leave a Reply