Antikapitalist Müslümanlar üzerine…
Onları ilk kez 2012 yılının 1 Mayıs’ında duymuştum. İşçi Bayramı ile alanlara inen birçok siyasi parti ve sendika içinde kendilerine bir yer bulmuşlardı. Sonrasında Antikapitalist Müslümanları geçtiğimiz Ramazan ayında tekrar duymamı sağlayan olay Yeryüzü Sofrası oldu. Gezi Parkı direnişi sırasında Tempo dergisinden Eyüp Erdoğan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dava açtığı Antikapitalist Müslümanlar Derneği üyesi İhsan Eliaçık’la bir röportaj yapmıştı, ki bu röportaj da okuyacağınız yazın ilham kaynağını ve temelini oluşturuyor. Bu yaz bize gösterdi ki; Antikapitalist Müslümanlar, artık Türkiye’nin siyasi arenasında adını sık duyacağımız gruplardan bir tanesi…
“Mülk Allah’ındır”
Antikapitalist Müslümanlarla tanışın. Türk siyası sahnesinin en yeni aktörleri. Benim “nerede kalmışlardı, sonunda geldiler” diye karşıladığım bir grup. Az çok okulunu okuduğumuz siyaseti, az çok hayatımızın içinde olan din olgusu ile bütünleştirince; fazla naif bulduğum için pek de açmayı tercih edemediğim bir bağ kurmuşumdur “İslam” ve “Sosyalizm” arasında. “Dünyaya dair iyimser bir öngörü” özet olarak bence paylaştıkları. Eşitlik ve hakkaniyet.
Dünyaya dair iyimser tavırlarını, her şeyin daha iyi olabileceğine olan inançlarını manifestolarında da belirtmişler Antikapitalist Müslümanlar. Kapitalizmi “Allah’ın, insanlığın, doğanın, yoksulun, açın, mahrumun düşmanı” olarak tanımlarken; isteklerini sınırsız, sınıfsız bir adalet ve barış yurdu olarak belirtiyorlar. Zaten İslam’ın temelinde olan, olduğuna inanılan, insanlar arasında eşitlik, haksız kazanç karşıtlığı ve her daim mazlumun yanında yer alma gibi temel değerleri; günümüzde “antikapitalizm” başlığı altında birleştiriyorlar. Bu durumu manifestolarında şu şekilde özetlemişler: “Kapitalizme karşı oluşumuz ise tarihsel bir vurgudur. Çünkü çağımıza egemen olan sistemin adıdır Kapitalizm. Her peygamberî mesaj kendi zamanının egemen sistemine karşı durmuştur. Bunun için“Antikapitalist” vurgusu yapıyoruz.”
“Emek” ve “Değer” kavramları arasındaki ilişkiyi hassasiyetle ortaya koyan manifestoda, emeğin dışındaki, faiz ya da emek sömürüsü bütün kazanım yolları reddediliyor.
Devletin her türden ırk, din, mezhep, resmi ideoloji ve şahıs vurgusundan arındırılması gerektiğini savunan grup, ortak “iyi”ye ait; hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarına vurgu yapıyor. Türkiye özelinde ise yine bu hümanist tavrı devam ettirerek şu açıklamayı ekliyorlar manifestolarına: “Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Arnavut, Rum, Ermeni vb. olsun olmasın bütün ezilenleri ve mazlumları tek bir millet olarak telakki eder. Zalimlerden başkasına düşmanlık beslemez. Adem’in çocukları olması sebebiyle ve tevhid ilkesi gereğince bütün insanları bir ve eşit görür.”
Fatih’te Bir Ev
Kapitalizm karşıtlığını sadece söylem düzeyinde değil; pratik olarak da yaşama geçirme iradesinde olan Antikapitalist Müslümanlar, alternatif bir çalışma, iş bölümü ve yaşamı örgütlüyorlar. İstanbul’un Fatih semtinde 3 katlı bir binada kiracı olarak buluyorlar. İlk katı yayınevi, ikinci katı, üyelerin kendilerini geliştirdikleri ve ortak vakit geçirdikleri konferans ve sinema salonu olarak kullanılan binanın üçüncü katındaysa bir kafe yer alıyor. Yayınevi, Antikapitalist Müslümanların ve onların çevresinde örgütlenen yazarların geçim kaynağı. Bu düşünceyi benimsemiş kişilerin eserleri bu yayınevinde basılıp satılıyor. Üçüncü kattaki kafe ise tüm Fatih semtine hizmet veriyor.
Peki, Antikapitalist Müslümanlar kendi örgütlenmelerinde ne kadar antikapitalistler? “Sistem şöyle işliyor” diye yazmış Eyüp Erdoğan, Tempo dergisi için yaptığı röportajın giriş yazısında; “elde edilen tüm gelir bir araya toplanıyor ve emeği geçenler arasında adil bir şekilde paylaştırılıyor”.
1 Mayıs 2012 ve 3 Haziran 2013
Benim Antikapitalist Müslümanları ilk kez 2012’nin 1 Mayıs’ında duymam bir tesadüf değil. Derneğin Facebook’taki sayfasında bu tarih kuruluş tarihi olarak geçiyor. Onları ilk kez Emek ve Dayanışma Günü yürüyüşleri sırasında İstanbul’da görmüştük. Onları diğer İslamcı kesimlerden ayıran belki de en önemli özelliği şu şekilde ortaya koymak mümkün: Türkiye’nin azınlık meseleleri, Türkiye’de Alevilerin durumu, kadın sorunu, çevre sorunu gibi İslamcı kesimler arasında, çoğunlukla konuşulmayan konular hakkında demokrat ve özgürlükçü bir tutum sergilenmekte oluşları, onları benzerleri olan gruplardan ayırıyor. Medyada karışık tepkilerle karşılaştılar 1 Mayıs sonrasında. Kimi gruplar onları “bizim mahallenin haşarı çocukları” gibi lanse edip işin açığı pek de ciddiye almadı, magazinel bir değer taşıdıklarıysa kesindi. Onlar için de beklenmedik olmuş tepkiler. Ancak en önemlisi o 1 Mayıs’a çıkış, bu grubun bir araya gelişine önayak olmuş ve bağımsız olarak bulunan, benzer fikirleri olan gruplar 1 Mayıs sonrasında bir araya gelip birlikte tek bir ses olma yoluna gitmişler. Tabi bu noktada İhsan Eliaçık’ın rolü büyük. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyken okulu bırakıp serbest yazarlık yapmaya başlayan Eliaçık, birçok dergide genel yayın yönetmenliği yapmış. Bugüne kadar 20 kitabı yayınlanmış olan Eliaçık, şu an Antikapitalist Müslümanların önderi konumunda.
Sonrasında Gezi Parkı sürecinde kurdukları “Yeryüzü Sofrası” ile ana akım medya, Antikapitalist Müslümanları tekrar hatırladı. Günümüzün modern Halil İbrahim Sofrası olarak tanımlayabileceğimiz Yeryüzü İftarı, aslında sadece 2013 yılı Ramazan ayına özgü bir şey değil. Geçtiğimiz senelerde de, 5 yıldızlı otellerde veya o pahallı restoranlarda yenen “lüks” iftar yemeklerinin bir anlamda itibarsızlaştırdığı hakiki iftar sofralarının; gerçek anlamını göstermek için yapılıyordu. Bu sene de Gezi Parkı ile farklı bir boyut kazandı. Galatasaray Lisesi önünden Gezi Parkı’na kadar kurulacak olan Yeryüzü Sofraları, oruç tutan tutmayan, inanan inanmayan herkes için güzel bir çağrıydı. Kimi çevrelerce büyük bir sevinçle karşılanan bu çağrı, hem muhafazakâr olan hem olmayan kişilerce eleştirildi.
Peki bundan sonra ne olacak? Türk siyasi tarihinde Antikapitalist Müslümanlar için önemli olan başka tarihler de olacak mı? Sanırım bunu zaman gösterecek. Yorumlar çeşitli onlara dair, sevenleri de var, yakın olduklarını düşündüğümüz gruplarca eleştirilen yanları da var. Ancak bu grubun ortaya çıkışı belki de nicedir hasreti çekilen “sesli halk” olgusunun hayata geçişinin en güzel göstergesi.
Kaynakça
http://marksist.net/levent_toprak/anti_kapitalist_muslumanlar_ve_sol.htm