Daha Fazla Demokrasi Mi İstikrar Mı?

[miptheme_dropcap style=”color” color=”#222222″ background=””]15[/miptheme_dropcap] Temmuz günü 238 insanımızın ölümüne sebep olan başarısız darbe girişiminin ardından, demokrasi kavramını gerek siyasetçilerin söylemlerinde gerekse medyada sıkça duyuyoruz. Belki de daha önce hiç konuşulmadığı kadar demokrasi hakkında konuşuluyor. Biraz geç kaldık ama bu darbe girişiminin ardından demokrasinin kıymetini de anlamış olduk. Umarım bu acı hadiseden ders çıkarır ve demokrasiyi özümsemeye de başlarız.

Bu süreçte özellikle iktidar partisinin demokrasi vurgusu, 1 Kasım seçimlerinden önce sıkça duyduğumuz bir kelimeyi hatırlatıyor: İstikrar. Bugün nasıl demokrasi popüler ise o zaman da istisnasız her gün ya sokakta bir panoda, ya sosyal medyada ya da haberlerde en az bir kez “istikrar” sözcüğünü görüyorduk. Her ne kadar alakasız iki sözcük gibi dursalar da aslında Anayasa’nın 67. maddesinin 5.fıkrası, bu iki kavramı bir şekilde bir araya getirmiştir. 67.madde “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” demektedir. Bu fıkradan da anlaşılacağı üzere temsilde adalet denilerek aslında demokrasi kavramına atıf yapılmıştır. Ne kadar çok düşünce mecliste temsil şansı bulursa, demokrasiden o kadar söz edilebilir. Toplum belirli düşüncelere, seçeneklere mecbur bırakılmaz. Çeşitlik varsa zenginlik de vardır. Maalesef bizim ülkemizde durum o kadar da toz pembe değil. Çeşitlilikten korkuluyor. Bunun sebebi de genel olarak koalisyon hükümetlerinin öcü olarak görülmesidir. Toplumda genel olarak bir parti tek başına iktidara gelemezse ülkede siyasi ve ekonomik kriz yaşanacağı düşüncesi hakim. Temsilde adalete ne kadar önem verilirse, koalisyon ihtimalleri o kadar artıyor ve dolayısıyla istikrardan söz etmek güçleşiyor. Bu sebeple anılan maddenin 5.fıkrası bir denge kurulması gerektiğini söylüyor.

Anayasa’nın 67.maddesinden yola çıkarak, Seçim Kanunu’nun 33.maddesinin 1.fıkrasında genel seçimlerde ülke genelinde yüzde 10 barajını geçemeyen siyasi partilerin milletvekili çıkaramayacakları öngörülmüştür. Peki bu madde de temsilde adalet ilkesi mi yoksa istikrar mı gözetilmiştir ? Şüphesiz çeşitliliği yok etmeye yönelik bir uygulamadır. Oysa Anayasa dengenin gözetilmesi gerektiğini söylüyor. Dengeyi tabiki de baraj koyarak korumak, bugün için doğru olur. Sorun baraj konulması değil, o barajın yüzde 10 gibi bir oranla konulması… Bu anlamda Avrupa’da Türkiye ile yarışabilecek tek bir ülke bile yok. İki basamaklı oran bir tek bizde. Böylelikle istikrarı, demokrasiye tercih etmiş oluyoruz. Hazır demokrasiden bu kadar söz açılmışken, bu tercihimizin de gözden geçirilmesi gerekir. Demokrasiye sahip çıkıyoruz deyip bu kanuna ses çıkarılmaması doğru olmaz.

Yüzde 10 barajı bugünün sorunu değil. Her seçim gündeme gelir ve eleştirilir. Sonra yeniden unutulur. Peki bu kadar sorunlu bir maddeyse neden değiştirilmiyor ? Bunu “Darbe anayasası artık değiştirilsin.” diyenlere sormak lazım. 82 Anayasası bugüne gelinceye dek birçok değişiklik geçirdi. Bu sebeple darbe anayasası demek biraz haksızlık olur. Yüzde 10 barajı öngören madde ise bir darbe ürünüdür.Demokrasiye sahip çıkıyoruz deyip bu maddeye ses çıkarılmaması doğru olmaz. Başta iktidar partisi olmak üzere siyasal partiler, darbe karşıtlığı konusunda dediklerinde bu kadar samimilerse bunca zaman bu kanun nasıl aynı şekilde varlığını sürdürdü ? Kanunlarda değişiklik yapmak Anayasa değişikliği yapmaktan daha kolay bir süreç. Başka kanunlarda değişikliklere gidilirken, bu kadar gündeme gelmesine rağmen, yüzde 10 barajına dokunulmamış olması işin içinde menfaat olduğunu düşündürüyor. Yanlış da değil. Kim kendine rakip ister ki ? İşte sıkıntı bu noktada. Siyasi partilerin çıkarları mı yoksa toplumun çıkarları mı daha önemli? Bugün hazır konu demokrasiden açılmışken herkesin çıkarını bir kenara bırakması gerekir. Yüzde 10 barajının kaldırılması da belki bunun için güzel bir adım olabilir.

[miptheme_quote author=”Dilara Akıncı” style=”text-center”]Başarmamız gereken şey, kavramlara işimize geldiği zaman değil, her zaman değer gösterebilmek ve aralarındaki dengeyi kurabilmektir.[/miptheme_quote]

Demokrasi gerçekten ulaşılması istenen bir amaç olmadığı sürece bir defter yaprağına 500 kere yazılsa da durum değişmez. Toplumca onu özümsemeliyiz. Bir demokrasi kültürü yaratabilmeliyiz. Çeşitlilikten korkmamalıyız. Deneyimlerimizden iyi kötü ders çıkartmalı ve ondan kaçmak yerine daha iyi hale nasıl getirebileceğimiz üzerine tartışmalıyız. Hazır yeni anayasa yapımı söz konusuyken siyasi partilerin bunu göz önünde tutarak yaşadıklarımızdan ders çıkartmaları gerekir. Önce siyasiler demokrasiyi amaç olarak kabul edebilmeli daha sonra toplumca bu kültürü oturtabilmeliyiz. Bu istikrardan vazgeçmek demek değildir. Başarmamız gereken şey, kavramlara işimize geldiği zaman değil, her zaman değer gösterebilmek ve aralarındaki dengeyi kurabilmektir.

 

Leave a Reply

6 comments

  1. AYHAN GENÇ

    Müthiş, kalemine yüreğine sağlık.Yeni yazılarını okumak için sabırsızlanıyorum.Teşekkürler Dilara AKINCI….

  2. Mustafa ERTEN

    Kalemine sağlık…..

    “”””Başarmamız gereken şey, kavramlara işimize geldiği zaman değil, her zaman değer gösterebilmek ve aralarındaki dengeyi kurabilmektir.
    Dilara Akıncı””””

    Attığın ilk adım düzgün ve sağlam…. Bu,yarınlarda,mutlaka iz bırakacağın anlamı taşır…
    Yolun açık olsun….

  3. TANER YAŞAR

    Dilara Akıncı tebrikler yazın çok doğru tespitlerle kaleme alınmış, diliyorum ki anayasamızın yeniden yazılmasında söz sahibi olan vekillerimiz de senin gibi ufku büyük pırıl pırıl gençlerimizin düşüncelerinden faydalanırlar. Yolun açık olsun. Başarılar dilerim.
    TANER YAŞAR

  4. Tahsin yurdakan

    Mükemmel bir yazı olmuş tebrikler

  5. jale

    harika bir yazı olmuş dilaracığım…tebrik ediyorum…ve yazılarını okumak için sabırsızlanıyorum…

  6. Süleyman Çelik

    Bir genç kızın ilk yazısı değil, usta bir politika yazarının makalesi sandık. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ancak bu kadar yetkin olarak saptanıp değerlendirilebilir. İkinci kızımız olarak baktığımız Sevgili Ebrumuzun güzel kızı Dilara’nın başarılarının devamını diliyor, “aklına ve kalemine sağlık” diyoruz. Prof. Dr. Süleyman Çelik ve eşi Selma Çelik