“Yaktım gemilerimi

Dönüş yok artık geri

Tak etti canıma bu maskeli balo…”

İktidarın sıkıntılı dönemlerden geçtiği apaçık ortadayken geçtiğimiz günlerde kendileri için can simidi niteliğinde bir olay yaşandı: Lütfü Türkkan vukuatı. Olayı hatırlatmak gerekirse; sinirlerine hâkim olamayan Türkkan ‘provokatör’ olduğu iddia edilen birine, ki son zamanlarda özellikle İyi Parti’nin başına sık sık benzer kişilerin üşüşür, sinirlerine hâkim olamayarak ağır küfürler sarfetti. Bahsi geçen kişi aynı zamanda kendisinin bir şehit yakını olduğunu iddia ettiği için oluşan tepkilerin üstüne milliyetçilik rüzgarını da arkasına alan iktidar bu sıkıntılı gündem arasında bu olaya yoğunlaştı ve sonuç olarak diğer problemlerden bir nebze olsun gündemi uzaklaştırarak rahat bir nefes almayı başardı. Benim bu yazıda aslında yoğunlaşmak istediğim taraf iktidar cephesi değil, muhalefet. Ancak yine de muhalefet tarafına geçmeden önce bir şeyi belirtmekte fayda var ki bu olaya eğer milliyetçi rüzgar eklenmeseydi, emin olun ne tepkiler bu kadar büyürdü ne de Türkkan istifa etmek zorunda kalırdı. Bundan eminim çünkü geçmişte de çok gördük örneklerini, kimler ne hakaretler etmesine rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etti. Polislere ve gazetecilere küfür ve hakaret eden AKP milletvekillerinden tutun, canlı yayında ırkçı küfürler edip birkaç ay sonra tekrar ekranlara dönen ‘yandaş’ spor ‘yorumcu’larına kadar her yıl onlarca örneğini görüyoruz bu tarz olayların. Onlarca derken sadece kameraya yansıyan kısmı bu kadar, yansımayanlar ise hiç var olmamış gibi geçip gidiyor. Özetle bu tarz olaylar sadece birileri kendi lehine kullanmak isteyip işin içine milliyetçilik kattığı zaman gerçek anlamda yapıcı sonuçlar doğurabiliyor hakaret eden kişiye karşı. Onun dışında en kötü ihtimalle sadece özür dilenip geçiliyor, iki güne de herkes unutuyor zaten. 

Yazının esas odak noktası olan muhalefet cephesine gelecek olursak, öncelikle Türkkan vakası ne ilk ne de son vaka olacak, bu oldukça açık. Muhalefetin içinde birçok kişinin şu ana kadar pek çok kez maskesinin düştüğüne tanıklık ettik ki bu da o anlardan biri. Şayet eğer kameralar o an bu görüntüleri çekmeseydi, Türkkan da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edecekti muhalefet tarafında. Hatta belki de olası bir iktidara gelme durumunda bakanlıklardan birinin de başına geçecekti, kim bilir? Demek istediğim muhalefetin içinde Türkkan gibi aslında muhalefetin çizmek istediği çizgiden çok uzak olan, ama maskesi düşene kadar öyleymiş gibi rol yapan sayısız insan bulunmakta. Sayısızlar çünkü biz de aslında maskeleri düştükçe farkına varabiliyoruz bu insanların. Kimini sezsek bile en azından kanıtlamak için kameraların o an şans eseri kayıtta bulunması gerekiyor. Bu da aslında muhalefetin kendi kadrosunu oluştururken seçiciliklerinde nasıl kriterler olduğunu düşündürüyor insana. Gerçekten kendi çizgisine uygun olduğunu düşündüğü insanları kadrosuna katmayı başarıyor mu muhalefet? Bence böyle bir gayesi bile yok. Ki zaten bunca yıldır hanesi başarısızlıklarla dolup taşan bir muhalefet için de pek şaşırtıcı bir tespit değil bu. Muhalefetin kadrolaşmasında bence çok ciddi sıkıntılar var; belli bir çizgiye sahip değiller. Aradıkları bir karakter, duruş veya nitelik en azından bazıları için yok. Böyle anlarda da işte o ‘bazıları’nın maskeleri düşüyor ve dımdızlak kalıyorlar ortada. Geride güvenip oy verdikleri partide bu tarz tiplerin ne aradığını düşünen muhalif seçmen kalmış oluyor sadece. Kimse de hesap vermiyor bu insanlara. 

Türkkan’ın olayı kesinlikle Akşener’in açıklamasındaki gibi ‘anlık sinir’ ile açıklanabilecek bir olay değil, hazmedilemeyecek kadar ağır olan o küfürü geçtim zaten Türkkan’ın olaydaki vücut dili bile tek başına çok fazla şey anlatıyor. Ki ayrıca kendisinin tek olayı da bu değil. Hatırlar mısınız, geçtiğimiz sene de çakarlı aracıyla hem emniyet şeridini kullandığı hem de yüksek hızla gittiği sosyal medya paylaşımı sonrası oldukça tepki çekmişti Türkkan’ın kızı. Sadece milletvekili olmanın avantajlarını bile kızına hava atması için kullandıran biri bir bakanlık koltuğuna oturduğu takdirde neler yaşanırdı kim bilir? Hadi onu da geçtim, korumalarına gazeteci dövdürmüş bir adamdan bahsediyoruz. Öyle böyle bir dövmek de değil bu, gazeteci yerde yatarken tekmeler atıp ölüm tehditleri savrulan bir olay. Aslında bu da tam olarak yazının başında bahsettiğim durumu kanıtlar nitelikte: Milliyetçilik rüzgarı estirilmediği sürece bu tarz olayların üzeri rahatlıkla kapatılıyor ve unutulup gidiyor samimiyetsiz bir özür sonrasında. Eğer Türkkan’ın bu yeni olayı yaşanmasaydı, basın özgürlüklerinden ve medyanın ele geçirilmesinden sık sık yakınan muhalefetin kendi içinde öne çıkan milletvekillerinden biri gazeteci dövdüren bir adam olarak kalacaktı. 

Her şeyi geçtim, muhalefette bahsettiğim bu maskeli kişiler için çok daha sert örnekler de var. Mesela ‘Ayasofya ibadete açılırsa açılışa gider, Erdoğan’ın elini öperim.’ diyen, Sinan Aygün adında bir milletvekili oldu CHP’nin. Ana muhalefet partisinin. Kendi çizmek istedikleri politikayla tamamen zıt, ama kendi milletvekilleri. Bu adamın partide yer almasını geçtim, milletvekili bile olmuş. Hemfikir misiniz bilmiyorum ama muhalefet seçmeni için daha rahatsız edici bir durum olamazdı herhalde. En az bunun kadar ağır bir diğer örnek ise eski CHP Muğla Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un başkanlık yaptığı dönemde CHP’nin muhalif olduğu Başkanlık Sistemi için sarf ettiği “Başkan Erdoğan belediyecilikten geldiği için yerel yönetimlerle ilgili sorunları yakından biliyor. Bu yüzden yeni sistem devlete ivme kazandıracak, başarılı olacak.” cümleleri. Ana muhalefet partisinin aday gösterdiği ve sonrasında seçilip göreve başlayan bir belediye başkanının kurduğu bu cümlelerden sonra CHP nasıl bir sonraki belediye seçimlerinde seçmeninden utanmadan oy istedi merak ediyorum. Sonuçta oy veren seçmenler CHP’nin kendi çizgisinde bir aday sunduğunu düşünerek, buna güvenerek o insana oy veriyor. Bunca yıldan sonra hâla muhalefetin nasıl kendi içindeki bu maskelileri ayıklayamadığını çok merak ediyorum. 

Bu bağlamda muhalefetin oldukça zayıf olduğunu ve bu zayıflığı gidermek için hiçbir çaba sergilediğini düşünmüyorum. Başarısızlıkların arkasındaki sebeplerden birinin bu olduğu barizken nasıl bir muhalefet partisi kendi çizgisine zıt insanları partisinde bulundurmaya devam eder, hatta bunları aday gösterir gerçekten bilmiyorum. Bu sorunu düzeltmedikleri sürece şans eseri bu maskelilerin maskeleri zaman zaman düşecek ve tıpkı Lütfü Türkkan olayında olduğu gibi iktidara zor zamanlarda can suyu taşımaya devam edecek. Ki aslında bundan daha da kötüsü, maskesi düşmeyenler ise muhalefetin içinde koltuk yarışında yer almaya devam edecek ve kim bilir, olası bir seçim zaferinde bu sefer iktidara onlar oturacaklar. Hem muhalefet partisi hem de kendi seçmeni için tamamen zıt görüşleri savunabilecek insanların, seçim kazanıldıktan sonra iktidara gelmesi ise seçimi kazandığını zanneden bir partinin, aslında kaybettiğinin farkında olmamasından farksızdır bence. 

“…Bu maskeli balo

Ve onun sahte yüzleri.” -Murathan Mungan.

Leave a Reply