Basit bir gözlemle, toplumda farklı grupların farklı çıkarları ve farklı düşünceleri olduğunu görebiliyoruz. Bu durum, doğal olarak, grupların kendi yararlarına olacak kararların alınmasını istemeleri sonucunu doğuruyor. Topluluklar bu amaçlarına ulaşmak için siyasi partiler kurabiliyorlar. Ancak bir de baskı grupları dediğimiz, daha spesifik amaçlı gruplar var. Bu yazıda baskı gruplarını ve bu grupların ülkemizde güncel bir örneği olan taksicileri ele alacağız.
Siyaset biliminde baskı grupları, ortak bir çıkar etrafında toplanan ve bu çıkarları doğrultusunda siyasal karar mekanizmalarını etkilemeye çalışan gruplar olarak tanımlanır. Bu tanımdaki “çıkar” kavramını illa ekonomik menfaat olarak düşünmemize gerek yok. Örneğin çevreci grupların doğayı korumak amaçlı yaptığı çalışmaları da pekâlâ baskı grubu çalışmaları olarak adlandırabiliriz. Yani aslında ortak bir düşünce etrafında toplanılmasıyla da bir baskı grubu oluşabiliyor.
Baskı grupları ile siyasal partiler arasındaki farkı biraz açalım. Siyasal partiler, siyasi iktidarı elde etmek ve bu iktidarı olabildiğince ellerinde tutmak isterler. İktidar olmaları durumunda uygulayacakları geniş kapsamlı politika planları vardır. Örneğin, siyasi partiler seçimlerden önce geniş kapsamlı ekonomi, çevre, toplumsal vs. politika önerilerini bildirgeler aracılığıyla halka duyururlar. Baskı grupları ise siyasal iktidarı elde etmek niyetinde değillerdir. Yalnızca iktidarın belli bir alandaki politikalarını kendi lehlerine etkilemek isterler.
Baskı gruplarının, siyasi otoriteleri etkilemek için kullandıkları metotlar çeşitlilik gösterir. Bu metotlar kamuoyu oluşturma çalışmaları yapmak, kendi argümanlarının doğruluğunu kanıtlamak için raporlar oluşturmak, bir siyasal partiye destek vermek gibi açık ve yasal çabalar olabileceği gibi rüşvet, tehdit gibi gizli ve illegal çabalar da olabilir. Doğrudan etkileme faaliyetleri, bir diğer adıyla lobicilik, bu açıdan kamuoyunda soru işaretleri oluşturan bir durumdur. Çünkü, kapalı kapılar ardındaki işlemler şüphesiz ki bir hukuk devleti ve demokratik değerler ile uygun düşmez.
Baskı gruplarının son zamanlarda en çok duyduğumuz örneklerinden birisi sarı taksi lobisi. Hatırlarsınız, geçtiğimiz senelerde yolcu taşıma hizmeti sunan mobil uygulama Uber, özellikle İstanbul’da taksicilerin büyük eleştirisine maruz kalmıştı. Taksiciler, geniş çaplı faaliyetlerde bulundular. İstanbul’un birçok yerinde Uber’in korsan taksi olduğunu belirten pankartlar taksilere ve taksi duraklarına asıldı. Doğrudan politikacılara da ulaşan lobi faaliyetleri geniş yankı uyandırdı. Taksicilerin bu lobi faaliyetleri sonucu Uber kullanımı Türkiye’de yasaklandı. Uber, Türkiye piyasasından çekildi. Her ne kadar daha sonra Uber tekrar, bu sefer sarı taksilerle çalışarak, piyasaya girdiyse de bu durum taksici lobisinin baskısı sebebiyle uygulamalarını değiştirmek zorunda kaldıkları gerçeğini değiştirmiyor.
Taksiciler bu yıl yine gündemimizde. İBB ve taksiciler arasındaki polemik uzunca bir süredir devam ediyor. Polemiğin temeli aslında ekonomik: taksi plakalarının piyasa değeri çok yüksek. Bunların sınırlı sayıda olmaları değerlerini arttıran unsurlardan biri. İstanbul’daki taksi plakalarının değeri 2-2,5 milyon lira arasında değişiyor. Bir diğer deyişle, plaka sahiplerinin ellerindeki plakalar çok değerli. İstanbul’un nüfusu yaklaşık 16 milyon ancak taksi plakası sayısı 17 bin küsurlarda. Üstelik, bu sayı 1990’lardan beri artmıyor. İstanbul’un birçok konumunda taksicilerin yolcuları kabul etmedikleri, taksimetrelerde hile yaptıkları haberleri gündeme geliyor. İBB, taksi sayısını arttırıp bu kalite eksikliğini gidermek istiyor. Taksi plakası sahipleri, taksicilerin plaka artış taleplerinin olmadığını, taksi sayısının yeterli olduğunu belirtirken anketler ise İstanbul nüfusunun %95’inin taksi sayısının yetersiz olduğunu düşündüğünü gösteriyor. İBB ise plaka sahiplerinin ağırlığını azaltacak ancak taksicilik hizmetinin kalitesini artıracaklarını iddia ettikleri politikalarını uygulamak istiyor. Bu politikaya göre taksi plakalarının sahibi İBB olacak, ancak plakalar esnafa kiralanacak. Böylece, taksici lobisinin egemenliğinin kırılması ve taksi hizmetinin kalitesinin artması hedefleniyor.
Geçtiğimiz UKOME toplantısı 30 Eylül’de yapıldı. İBB, İstanbul’un ihtiyacı olan 5000 yeni taksi plakasından ilk aşamada 1000 yeni plaka verilmesi teklifi getirdi. Tartışmaların ardından, yeni plaka teklifi yine reddedildi. Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu ile İBB arasındaki gerginlik ise devam etti. Federasyon temsilcisi Eyüp Aksu, “Vatandaşımızla bizi düşman ettiniz.” Sözlerini kullanarak İBB’nin aslında hizmet amacıyla değil siyasi saiklerle hareket ettiğini iddia etti.
Yeni plaka teklifinin akıbetinin ne olacağı hepimiz için meçhul. UKOME’de 11 İBB temsilcisine karşılık 16 hükümet temsilcisi var; dolayısıyla çoğunluk hükümet temsilcilerinde. İmamoğlu, teklifin siyasi olmaktan çıkarılıp apolitik bir mesele olması gerektiğini belirtiyor. İmamoğlu ayrıca UKOME’deki oyların yukarıdan gelen bir talimat uyarınca verildiğini düşünüyor. Buna karşılık, hükümet temsilcileri bu iddiayı reddediyor; İstanbul’daki taksi sayısının yeterli olduğunu düşündüklerini söylüyorlar.
UKOME’deki oy dağılımı geçtiğimiz yılın şubat ayına kadar İBB lehineydi. Ancak şubatta yapılan bir düzenleme ile birlikte, merkezdeki hükümet temsilcisi sayısı artırıldı ve çoğunluk bu kanadın oldu.
Tüm bunlara karşılık, kamuoyunun ne düşündüğünü bilmek çok zor değil. İstanbul sakinleri, taksilerden muzdarip. Her ne kadar Ekrem İmamoğlu’nun imajının bu olaylar silsilesinden zarar gördüğünü belirtenler varsa da bir diğer yandan İmamoğlu’nun doğru bir iş yaptığı izleniminde olanlar da bulunmakta. Taksici lobisinin ise toplumdaki imajı, oldukça kötü. Bunda geçtiğimiz yıllardaki Uber şoförlerine uygulanan şiddet vakalarının payı olduğu gibi, genel olarak insanların günlük hayattaki taksi deneyimlerinin de payı büyük.
Politikada temel olan halk ve halkın menfaatidir. En azından, olması gereken budur. Taksicilerin kamuoyu çalışmaları etkili olacak mı? İstanbul sakinleri, taksicilere inanacak mı? Yoksa tersine, halk İBB’ye mi destek olacak? Hükümet temsilcilerinin teklife kabul oyu vermelerinin tek yolu, şimdilik, bu gibi gözüküyor. Çünkü, halkın taleplerine karşı çıkmak, halkta tepkilere yol açacaktır. Buna karşılık, İstanbulluların taksicilerin tarafını tutması durumunda ise İmamoğlu geri adım atmak durumunda kalabilir. Kamuoyunun oluşması ihtimaline karşılık; Türkiye gibi gündemi yoğun bir ülkede, üstelik pandemi zamanında, bu konu bir sonraki oylamaya kadar unutulabilir bile. Günler, hepimize gösterecek.