Ankara Karlı Sokak’ta bir sabah… Tan ve grub adeta birbirine girmiş. Rüyaların en derin yerinde bir patlama sesi yankılanıyor. O ise şöyle sesleniyordu patlamanın ardından:
“Vurulduk ey halkım! Unutma bizi!”
Tarih 24 Ocak 1993… Soğuk bir pazar sabahı… İlhan Selçuk’un Kalpaksız “Kuva-yi Milliyeci” dediği Mumcu, eşi ile birlikte Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesinde yatmakta olan Prof. Dr. Kazım Türker’i ziyaret etmeye karar vermişti. Her zaman yaptığı gibi yine önden kendisi çıkmış, sağı solu iyice gözlemişti. Ölümün ensesinde olduğunun öyle farkındaydı ki yanından silahını eksik etmezdi. Fakat silahına davranmasına izin bile vermemişti o bomba. Karlı Sokak’ın apartman boşluklarında yankılatmıştı sesini ve göğe haykırmıştı. Mumcu’nun, cuma gecesi park ettiği arabasından geriye kalanlar ‘vahşet’ kelimesinin sınırlarını aşıyor, yakın tarihimizin kara kaplı defterine bir yeni sayfa daha ekliyordu.
Ticaret-tarikat ikilemini kendi merkezine oturtmuştu Mumcu. Kontrgerilladan tutun, PKK uyuşturucu bağlantılarına, Barzani-MOSSAD ilişkisine, JİTEM subaylarının karanlık taraflarına dek her yere el atmış ve istediğini elde etmeyi bilmişti. Hatta 15 Ocak 1991 günü Kuzey Irak sınırında, seri numaraları silinmiş silah sevkiyatını da ondan başka belgeleyen yoktu.
Türkiye onu “Türk Sosyalizmi” başlıklı yazısıyla tanımıştı. Yunus Nadi makale yarışmasında ödül kazanan bu yazı 26 Ağustos 1962 günü Cumhuriyet’te yayımlanıyordu. Faşist rejimlere karşı dimdik ayakta duran bu yağız delikanlı artık gündeme oturuyor, hayali demokrasinin taşlarını tek tek sökmeye başlıyordu. Bir akşam yemeğinde İsrail büyük elçisi şöyle bir soru yöneltiyordu Mumcu’ya : “Ölmekten korkmuyor musunuz?”
Korkmadı o! Demokrasinin kılıcını en keskin yerinden tutmuştu. Hamleleri cesurdu. Ancak arkasını kollayabilecek güç(!) korkunun esiri olmuş, yalnız bırakmıştı Mumcu’yu. Gafil avlanmıştı.
Peki kim vurmuştu Mumcu’yu? Suikast kimin eseriydi?
28 Ocak günü bir üst düzey polis yetkilisi Mumcu’nun arabasına konulan bombanın C-4 olduğunu, patlayıcı olarak ise RDX maddesinin kullanıldığını açıklamıştı. Bu ayrıntılar ne işimize yarayacak?
Milli Bomba Bilgi Merkezi’nce hazırlanan listeye bakıldığında Ortadoğu kökenli devlet büyük elçiliklerine düzenlenen saldırılarda da aynı tür bomba kullanıldığı görülmektedir. Bu nedenle ilk planda suçu İslamcı Hareket Örgütü’ne atmak polis yetkilileri için çok kolay olmuştur. İlginçtir ki 31 Ocak günü sabah 06.00 sularında Ankara Yıldızevler Karakolu’na başvuran Ayhan Aydın, yaptığı çarpıcı iddialarla gündeme oturmuş, olayın akışını hızlandırmıştır. Kendisi olay mahallinde bizzat bulunduğunu iddia ediyor, lastik değiştiren üç kişinin patlayıcıyı yerleştirdiğini belirtiyordu. Bunun üstüne 13 Şubat günü teşhis için karakola götürülüyor ve iki kişiyi net bir şekilde teşhis ediyordu. Mehmet Ali Şeker ve Ayhan Usta’ydı bu ikili. Bu kişiler İslamcı Hareket Örgütü soruşturmasından gözaltına alınmış -tabi ki de tesadüf değil!- ve İstanbul’dan getirilmiş zanlılardı. İşin ilginç yanı ise zanlıların dosyalarındaki cinayet gününe dair bilgilerdi: Zanlılar o gün tutukluydu!
At gözlüklerimiz takılıysa dava dosyasını burada kapatabiliriz!
Çıkarıp bakmak isteyenler için yazının devamı yarın.