Osmanlı’da civar semtlere su taksimi için yapılan “maksem” yıllarca taksim maksemi olarak anılır ve bulunduğu bölgedeki meşhur taksim meydanının adı da buradan gelir. Zamanla şehrin taşıt hacmini ve ulaşımını da taksim eder hale gelen meydan asıl meydanlığına kendini çevreleyen yapılarla cumhuriyetten sonra kavuşacaktır. Cumhuriyet anıtı ile de Şehir Meydanı unvanını ilan edecektir. Adı ve kendi kendini tarihte yaratışının ardında elbette ki tozlanmış detayları vardır bu mekanın da. Mesela Cumhuriyet Anıtı…
Anıt, kısa bir elemenin ardından belirlenen İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılmıştır.1925 yılında ısmarlanan anıtı Canonica iki buçuk yılda sürekli değişen bir taslakla hazırlamıştır. İlk taslak hazırlandıktan sonra temaya vâkıf olan Canonica atmosferi hesaba katmadığını düşünmüş olacak ki heykeli için seçilen yeri sormuş Hakkı Şinasi Paşa’ya: “Taksim’e.” “Ne demek taksim?” “Suların taksim edildiği yer.” Böylece hikayenin su ile bir bağlantısı olacağını düşünerek anıtı yeniden bu sefer bir havuz formunda tasarlar sanatçı. İşte o gördüğünüz anlamsız “yalak”ın nedeni budur aslında, oradan havuza akması gereken sular. Tunç ve bronzdan yapılan 84 ton ağırlığındaki bu heykel eğer yarım kalmamış olsaydı meydanın adını ve her şeyin bir suyla başladığının altını bir kez de böyle çizecekti ama olmadı işte. Zira 6 taksitte ödenecek olan bedel için halktan para toplansa da 6. taksite para çıkmamıştı ve o son kalmış haliyle heykel Roma’dan İstanbul’a gemi ile getirilip mimar Giulio Mongeri yardımıyla kaide ve çevre düzeni sağlanmış ve 8 Ağustos 1928’de halka açılmıştır. Bu nokta da yardımı olan iki genç daha vardır: Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütaş) Hanım.
Sabiha Ziya aslında burada yardımcı öğe olarak itemeyeceğimiz kadar güçlü bir öğe zira anıtta Canonica’ya hikayesi ile ilham vermiştir. Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı olan Sabiha Hanım Sanayi-i Nefise Mekteb-i öğrencileri arasında açılan sınavda birinci olarak Prix de Rome’u ve yurtdışına gitme hakkını kazanır. Ama bazı çok konuşan adamlar (ki her devirde varlar işte) 22 yaşında genç ve bekar bir kadının yurt dışına çıkmasına razı olmaz. Neyse ki Milli Eğitim Bakanı Necati Bey erken tedbir alıp Mustafa Kemal’e durumu anlatır ve sesler kesilir. Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Luppi atölyesinde öğrenim gören Sabiha Hanım, Canonica’nın asistanı olur ve onunla birlikte 18 ay sanatçının atölyesinde de çalışır. Bir kadının bir önyargıyı yıkışına tanıklık eden Canonica heykele son şeklini verirken bunu da katar ve heykelin iki yanında bulunan eski ve yeniyi temsil eden iki kadın koyar. Modern kadın elbette ki Sabiha Hanımdır.
Meydan’ın anlamı kuşkusuz heykelden daha çok ses getirmiştir zira yakın tarihimize damgasını vuran birçok olayın tanığıdır. Geçtiğimiz aylarda bu niteliği “özne” konumuna alınmasıyla daha belirginleşse de biz yine bir tozlu yan bulalım ve Nakiye Hoca’yı ve o ilk çocuk haklarını anlatalım 1989’da BM tarafından kabul edilmeden 59 yıl önce öğrencileri ile bu meydanda eylem yaparak kabul etmiştir. İşte bu müthiş kadını ve öğrencilerini 23 Nisan 2013’de heykelini dikerek anmıştır Kadıköy Belediyesi.
Göz ardı ettiğimiz bu detaylar var eder mekanları halkları ve tarihi. Bize düşen sadece anmak ve anlamaktır ama çoklukla onu da yapamıyoruz. İşte bu noktada iyi ki SUNAY AKIN gibi İNSANLAR var diyoruz. Anlatımın altını dolduran ustaya buradan teşekkür etmek istedim sadece. Biz dikkat etmesek de “Dünya, Tarih ve Hayat büyük harflerle başlasa da (gerçekten) küçük şeylerin gücü ile ayakta duruyor” zira.